Depremin 7’nci ayında Antakya’dan izlenimler

Maraş merkezli depremlerin üzerinden yaklaşık 7 ay geçti. Depremin ilk gününden itibaren afet bölgesinde dayanışma faaliyetleri yürüten SOL Genç’in düzenlediği kamp için gittiğim Antakya’da son durumu gözlemleme fırsatı buldum.

Antakya, Hatay’ın nüfus bakımından en büyük ilçesi ve şehrin merkezi. Köklü bir tarihe, zengin ve çok renkli bir kültürel mirasa sahip. Burası aynı zamanda ve ne yazık ki 6 Şubat depremlerinin en fazla zarar verdiği bölgelerden biri. Geçmişe dair izler, artık hatıralarda yaşıyor. İnsanlar bir yerden bahsederken “eskiden burası…” ile başlayan cümleler kuruyor; “Eskiden burası ilçenin merkeziydi”, “Eskiden burası en canlı caddeydi”, “Eskiden burası çarşıydı”, “Eskiden burası okuldu”…

İlçede sanki zaman durmuş gibi, aradan geçen aylara rağmen yaşam hâlâ zor şartlarda devam ediyor. Kentin sokaklarında gezerken, depremin çok kısa bir süre önce gerçekleştiği izlemine kapılıyorsunuz. 6 Şubat hiç bitmeyen bir güne dönüşmüş.

Yıkılan binalardan geriye kalan beton parçaları toprağın üzerinde beyaz-gri bir örtü oluşturmuş. Etraf bir taş tarlasını andırıyor. Kimi yerlerde beton ile demiri ayrıştırmak için tasnif alanları kurulmuş. Enkazları satın alan şirketlere ait kamyonlar, eğri büğrü demir yığınlarını kasalarına yükleyip gaza basıyorlar.

İlçede enkaz kaldırma çalışmaları büyük ölçüde tamamlasa da ağır hasarlı binaların yıkımı sürüyor. Fakat su problemi olduğundan, dinamit kullanılarak gerçekleştirilen yıkım çalışmalarında su kullanılmıyor ve bölge insanı bu nedenle toz bulutunun içinde nefes almaya mahkûm ediliyor. Sağlık açısından oldukça olumsuz bir ortam söz konusu. Enkazın içinde çalışan ve bu kirliliğe en fazla maruz kalan işçilerin yüzünde ise bir maske bile yok.

Hafta başında etkili olan ve iki güne yayılan sağanak, tozu kısa süreliğine bastırsa da yaşamsal koşulları daha zorlu hale getirdi. Zemin balçığa dönüştü, elektrikler kesildi. İki günlük deneyim, havalar soğuyunca ortaya çıkabilecek risklere ilişkin önemli bir test oldu. Yaz bitiyor, bölgede kışa hazırlık çalışmalarının başlaması elzem.

Depremzede yurttaşlar için orta hasarlı binaların durumu önemli bir belirsizlik konusu. Binalar güçlendirilecek mi, yoksa yıkılacak mı? İnsanlar evlerine çıkıp çıkmamakta kararsız, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Karar verilemediği için de yardımlardan yararlanamıyorlar. Devlet de yurttaşları tatmin eden bir açıklama yapmıyor, plan sunmuyor. Hasar tespitinin ne kadar bilimsel yapıldığı da ayrı bir muamma elbette. Mesela önce hafif hasarlı olduğu söylenen bir ev, başka bir incelemenin ardından orta hasarlı bir yapı olarak tanımlanabiliyor. Bazı yapılarda bu konuda ihtilaf var, üzerlerinde sprey boyayla “Davalık”, “Mahkemelik” gibi yazılar yazılmış.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, 10 Ağustos’ta yaptığı açıklamada orta hasarlı binaları “yorgun” olarak tanımladı ve bunları ağır hasarlı olarak gördüklerini söyleyerek yıkılmasını tavsiye etti. Özhaseki orta hasarlı binalar için çözüm bekleyen yurttaşlara “Lütfen yıkın” diye seslendi. Hükümetin diğer konularda görmeye alışkın olmadığımız bu “kibar” yaklaşımı derde deva olacak mı, bunu zaman gösterecek.

Fakat tüm bunlara rağmen Antakya’da tutunacak çok güçlü bir dal olduğu fark ediliyor: Yurt sevgisi ve dayanışma. Felaketten sonra şehirde kalmayı tercih edenlerin ortak paydası “Bu kenti çok seviyoruz” cümlesi. Onlar için Antakya alelade bir yer değil, yaşamlarının ve kimliklerinin ayrılmaz bir parçası. Kendilerini bu kente, kenti de kendilerine ait görüyorlar.

İnsanı insan yapan erdemler, Antakya insanında zirve yapmış. Halkın vakarını ve ellerini toprağa basıp doğrulma azmini gördükçe yıkım manzarasının yarattığı karamsarlık yerini gün doğumunu izlermişçesine taze bir hisse bırakıyor. Elbette bunda yıkımdan hemen sonra bölgeye koşan SOL Partili devrimcilerin dayanışmayı ara vermeden sürdürmesinin büyük payı var. Antakya’nın yarını dayanışmayla mayalanıyor.

Şu hatırlatmayı yapmadan da geçmeyelim. Toplum, depremden hemen sonra afet bölgesinin yaralarını sarmak için büyük bir duyarlılık gösterdi. Ancak son zamanlarda siyasette, medyada ve dolayısıyla da kamuoyunda deprem bölgesine dönük alaka azaldı. Unutulmamalı ki bu denli büyük felaketler, bir günde ya da birkaç haftada olup bitmiyor, etkileri uzun yıllara yayılıyor. Devlet çalışmalarının yetersizliği de düşünülürse, 7 ay unutmak için çok erken bir süre. Önümüz kış, dayanışma rüzgârı bu kadar çabuk durulmamalı. Hatta şimdi afet bölgesini daha fazla gündem etmek gerekiyor.

Kesin olan bir şey var, Antakya’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ama halkın kente olan sevgisi ve yeniden doğrulma kararlılığı geleceğe dair umudun yeşerdiği yer. Tüm olumsuzluklar karşısında devrimci dayanışmanın sınır tanımazlığını, yurttaşların birbirlerine ve kente nasıl sıkı sıkıya sarıldıklarını görünce şunu net olarak anlıyorsunuz: Antakya bir gün eskisinden daha güzel olacak.