Ülkemizde her geçen gün kendini daha fazla hissettiren ekonomik kriz, en çok kamu ve özel sektörde çalışanlar ile buralardan emekli olan kesimleri derinden etkilemekte. Özel sektörde ücretlere 6’şar aylık dönemlerle yapılan artışlar, temel ihtiyaçlara neredeyse her hafta yapılan zamlar karşısında işlevsiz hale gelmekte ve emekçi halkımız süratle yoksulluk gerçeği ile karşı karşıya kalmakta. Ekonomiyi yönetenlerin ise bu tablonun kısa vadede olumlu yönde değişeceğine yönelik hiçbir umut vaat etmediklerini de net bir biçimde görüyoruz.

Hal böyleyken Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK)  her kriz döneminde olduğu gibi, hükümetten işçilerin haklarının budanmasına yönelik taleplerde bulunuyor. Bu talepler aslında 50 yılı aşkın bir süredir TİSK’in yayımladığı raporlarda yer aldı ve dönem hükümetlerince de (Özellikle 1980 darbesi sonrası) kısmen de olsa hayata geçirildi. Konuyla ilgili olarak çalışma hayatının önemli uzmanlarından olan Yıldırım Koç hocamız, sosyal medyada önemli bir yazı yayımladı ve işçilerle onların örgütleri olan sendikaları uyardı.*

Yıldırım Koç, yazısının bir bölümünde şöyle diyor: “İşverenler çalışma hayatına ilişkin taleplerini TİSK aracılığıyla açık bir biçimde dile getirmektedir. Eğer sendikalar ve işçiler, bu talepleri öğrenerek gerekli tedbirleri almazlarsa (ki, genellikle yapmıyorlar), işçi haklarında önemli kısıtlamalar gündeme gelmektedir. 12 Eylül 1980 sonrasında çalışma hayatında TİSK’in talepleri doğrultusunda yapılan düzenlemeler bunun en açık kanıtıdır.”

∗∗∗

• Gerçekten de TİSK’in çalışma hayatının esnetilmesine yönelik taleplerini yine gündeme getirdiğini görüyoruz. Bu taleplerden önemli olan ve emek kesiminin de karşı çıktığı bazıları şunlar:

• İşgücü piyasasını düzenleyici nitelikteki kuralların katılığı giderilmeli.

• Enflasyon üzerinde gerçekleşen yüksek asgari ücret artışları, işveren maliyetlerini arttırarak ihracatçıları rekabetçilik alanında zorlamaktadır.

• Ücretler üzerindeki sosyal güvenlik ve vergi yüklerinin, işsizlik oranlarını negatif etkilemesinin önüne geçilmelidir.

• İşgücü piyasası daha esnek çalışma modelleri ile uyumlu hale getirilmelidir.

• İşe alma ve işten çıkarma prosedür ve maliyetleri hafifletilmelidir.

• Toplu iş sözleşmeleri, işletmelerin değişen koşullara hızla uyumunu sağlayabilecek şekilde esnek hükümler içermelidir.

• Asgari ücret artışları enflasyon hedefleri ile uyumlu olmalıdır.

• İlk kez işe girecek genç işçilerin belirli süreli iş sözleşmeleri ile yahut uzatılmış deneme süreli sözleşmeler ile çalışabilmesine imkân sağlanmalıdır.

• Kısmi süreli çalışmalarda fazla sürelerle çalışma ve fazla çalışma yasakları kaldırılmalıdır.

• Bu “talepler”e baktığımızda net bir biçimde şunu görüyoruz: TİSK işçilerin işe alınmalarından yola çıkılarak deneme süresinin uzatılması ile başlayıp, güvencesiz istihdam kolaylığı, fazla mesai ödemeden işçi çalıştırma olanağı veren denkleştirme esası ile daha uzun sürelerde işçi çalıştırmaya yönelik taleplerini açık bir biçimde dile getirmekte. Bu arada artık ülkemizde ortalama bir ücret haline gelen asgari ve genel olarak ücretlere ilişkin olarak da “Asgari ücret artışları enflasyon hedefleri ile uyumlu olmalı” denilerek bu konudaki niyet ve düşünceler ifade edilmekte. Görünen o ki İş Yasa’mız işveren kuruluşlarını tatmin etmemiş ve daha fazlası talep ediliyor. Buna gerekçe olarak da yaşadığımız ekonomik kriz bahane ediliyor. Zaten bu krizden yeterince ve en fazla etkilenen emek kesimi, daha güvencesiz ve daha ucuz iş gücü haline dönüştürülmeye çalışılıyor.

∗∗∗

O halde yazımızı yine Yıldırım Koç hocamızın yazısından işçi sınıfına uyarı niteliğinde olan alıntı ile kapatalım. “Çalışma mevzuatını iyi bilmeyenler bu taleplerin işçiler açısından ne büyük hak kayıpları anlamına geldiğini anlamayabilir. Bu taleplerin gerçekleşmesi durumunda işçilerin kazanılmış haklarına ve gelirlerine doğrudan ve dolaylı olarak büyük darbeler indirilecektir. 2024 yılı Mart ayındaki yerel yönetim seçimlerinin ardından yaklaşık 4 yıllık bir seçimsiz döneme girilecektir. Bu koşullarda, iktidarın işveren taleplerini dikkate alma olasılığı çok yüksektir. Ayrıca bu talepler, siyasi iktidarın büyük olasılıkla izleyeceği ekonomi politikasına da uygun gözükmektedir. Umarım sendikalar bu konuda gereken tedbirleri alırlar, üyelerini ve üyeleri olmayan işçileri, yaklaşan büyük tehlike ve tehditler konusunda uyarır ve haklarını koruma ve geliştirme mücadelesine hazırlarlar. Bu büyük görevi yerine getirmezlerse, hayat şartları daha da zorlaştığında, işçilerin ilk hedefi sendikalar ve sendikacılar olacaktır.”

* Yıldırım hocanın yazısına https://www.yildirimkoc.com.tr/ sayfasından ulaşılabilir.