Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2003’te başladığı öğretim programları değişikliği tamamlanmak üzere. Maliyeti, Avrupa Birliği “Temel Eğitim Destek Projesi” kapsamında AB tarafından verilen...

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2003’te başladığı öğretim programları değişikliği tamamlanmak üzere. Maliyeti, Avrupa Birliği “Temel Eğitim Destek Projesi” kapsamında AB tarafından verilen hibe kredilerle karşılanıyor. Programların, krediyi verenlerin standartlarına uygunluğu Hollanda merkezli SPAM danışmanlık şirketi uzmanları tarafından denetlendi.

Böyle bir denetimin varlığı kamuoyundan gizlense de elimizdeki belgeler sürecin her aşamasının yönlendirici bir denetime tâbi tutulduğunu gösteriyor. Küçük bir ayrıntı olarak şunu da belirtelim: Denetim yapan firma görevlilerinin ücretleri, Avrupa Birliği Delegasyonu Türkiye Temsilciliği tarafından AB standartlarında belirlendi ve kredinin içinden ödendi.

Bundan dolayıdır ki programlar hazırlanırken Türkiye’nin özgün koşulları dikkate alınmadı. Eklektik yapısı, elimizdeki belgeler ve programlara göre hazırlandığı söylenen ders kitaplarının içeriği bu iddiamızın kanıtlarıdır.

Bu dönem değişen ders programları yeni insan modelini ‘İyi birey, iyi insan, iyi vatandaş’ formülü altında küresel şartlara uyum sağlayacak liberal nitelikler çerçevesinde tanımlamıştır. Bu da programların neo-liberal politikaların ürünü olduğu tezimizi doğrulamaktadır.

Bizler, 2003 yılından beri eleştirilerimizle olup bitenleri sizlere aktarırken istediğimiz insan modelinin bu olmadığını, izlenen yol ve yöntemin yanlışlığını da dile getirdik. Aradan geçen süre kaygılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi. Haklılığımızın son kanıtı ise bu dönemde yaşama geçirilen birçok eğitim uygulamasının mimarı Prof. Dr. Ziya Selçuk’un ikrarı oldu. Ziya Selçuk bakın şimdi yan sütunda neler söylüyor.

 

***

Ziya Selçuk’un itirafları

… Müfredat çok önemli diyoruz. Bunu değiştiriyoruz bir şey olmuyor. Peki neden olmuyor? Çünkü buradaki değişkenler sadece eğitimle ilgili olmayıp, ekonomiyle, demokratik süreçle, insan kaynaklarıyla, finans modeliyle vs. ile ilgili. Bunların hepsi eşzamanlı etkileşimsel bir değişime uğratılmazsa o zaman istenilen sonuç alınamıyor. Herkes kendi şişesini tutuyor, eviriyor çeviriyor. Üniversite öğretim üyesiyken ben bunu fark etmedim. Sadece belli alanlara yoğunlaştığımız için bütünsel fotoğrafa fazla bakamadık.

Talim Terbiye’de birinci yılda gördüğüm, fark ettiğim şey şuydu: Biz üniversitedeki öğretmen adayları ve mevcut öğretmenler dahil olmak üzere öğretmen eğitimini, müfredatı ve fiziksel koşulları eşzamanlı olarak iyileştiremezsek sadece belli bir alanı dönüştürmüş oluruz. Hemen birinci yılın sonunda hepsini birlikte eşzamanlı yapmak zorundayız diye bağırmaya başladım.

Benzer bir hatayı da SBS’de yapıyoruz. SBS, ben görevdeyken de ısrarla yapılmaya çalışılan bir şeydi. Çok fazla zararı olacağını düşündüğüm için çok medeni bir şekilde karşı görüşlerimi ifade ettim ve o dönemde bu yapılmadı. SBS ile ilgili argümanları şimdi tekrar sıralayalım:

• SBS uygulaması müfredatın başarılı bir şekilde uygulanmasına katkı sağlayacak. Bence tam tersi. Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama okulda sunulan eğitimi güçlendirmek bir yana zayıflatması kuvvetle muhtemel.

• İkinci olarak deniyor ki, sürece dayalı değerlendirme yapılacak. Sınavların yani sonucun bu kadar önemsendiği bir yerde nasıl olacak. Ayrıca müfredat reformunun sürece, sınav sisteminin sonuca yönelik olması çelişki yaratacak.

• Okul dışı eğitim faaliyetleri okul programlarıyla uyumlu hale gelecek. Okul dışı faaliyetler sınav hazırlığı yüzünden zaten ikinci plana atılmış durumda.

• 6-7-8. sınıflarda yapılacak sınavlarla okullar arasında nitelik ve nicelik farklılıklarını gidermeye yönelik veri elde edilecek. Veriyi OECD söylüyor zaten, sen dünyada eşitsizlikte birincisin diyor.

Okullarınızı eşitleyeceksiniz, yaklaştıracaksınız. Bu eşitsizliği dikkate almadıkça, neo-liberal politikaların kıskacında kaldıkça, çok çok az yapacak şey var, sadece geçici çözümler üretilebilir. (‘Ortaöğretim Sisteminde Arayışlar’, Özel Okullar Birliği Yayınları)

Adamın biri bir konuda hata yapan çocuğunu eleştirirken “Her şey yaşanarak öğrenilmez; bazı şeyler önceden yaşanmışlıklardan, bu konuda deneyim sahibi kişilerden öğrenilir. İnsanlık her şeyi yaşayarak öğrenseydi hâlâ kağnı ile seyahat ediyor olurduk.

 

***

Okur tepkisi

Sayın Ünal Özmen,

“KESK Genel Kurulu izlenimleri” yazınızı 1 Temmuz 2006 günlü köşenizde okudum. Kendinizce espri mi desem dalga geçme mi desem anlam veremediğim izlenimlerinizi BirGün gazetesinin kurucularına, okuyucularına, kendinize ben yakıştıramadım. Sizi bilmiyorum... Bu gazetede yazar olmak için bazen çok emek, algılama, okuyucularını tanıma gerektirmiyor galiba. İzlenimlerinde izleyemediklerinin bu gazetenin kuruluşunda, yaşamını sürdürmesindeki emeği acaba sizden az mıdır yoksa çok mudur? İnsanın kendini sorgulayabilmesi doğruya yol almanın başlangıcıdır.

Eğer 2005 KESK Kongresi kaldığı yerden devam etseydi bir sorun yoktu. SES ve Eğitim-Sen’e dönük ittifaklar senin gönlünce olsaydı KESK’i de kazanmış olarak izlenimlerini tersten yazardın o zaman sanırım.

DSD ilişkilerinin bu duruma gelmesi beni en başından 2005 KESK Kongresi’nden bu yana rahatsız etti. O ortak iradenin kararırına da hep saygı duyduk ve onların arkasında olduk. Üstelik KESK’in en büyük sendikası Eğitim-Sen tasfiye edilmiş olmasına rağmen. KESK’in her eyleminin ve kararının sahiplenicisi olduk. Dilimizi hiç kirletmedik. Mevcut DSD iradesinden bir hafta önce yeni bir iradenin yol ayrımını koyanlar istedikleri gerçekleşmeyince dil özürlü olmaya başladılar. Sınırsız sözler geçer oldu. Bu dil bu kültürün geçmişinde yoktu. Bu yeni dil kültürü freni boşalmış bir araca benziyor. Böyle araçların nerede duracağı belli olmaz. Hem kendine zarar verir hem de başkalarına.  Saflaşmada sınır yoktur. Bunun sonunda insan kendinde bile saflık ve arılık aramaya başlar. Tek tipleşme gibi oluruz. Tek tip olmaya da biz karşı değilmiyiz ?

Birarada yaşamı tüm farklılıklarımızla birlikte bağırmayalım, yaşayalım. Belki söylediklerimizin o zaman hayatta karşılığı olur!

(Bu yazıyı köşenizde yayımlar mısınız bilmiyorum. Ama yayımlarsanız olduğu gibi yayımlayın. Yayımlamazsanız ki öyle olacağını sanıyorum düzenli bir BirGün okuyucusu ve ortağının yazdıklarınızı nasıl değerlendirdiğini bilmenizi isterim.)

Enver LAÇİN

Gümüşhacıköy / AMASYA  (Eğitim-Sen Üyesi)

 

***

LAFMACUN

Eğitim hakkının ve kamu hizmetlerinin alımında eşitlik ilkesinin altını çizen son anayasa değişikliğini yargıya götürüp iptal ettiren bir ‘sosyal demokrat’ parti (CHP)!

Prof. Dr. İhsan D. Dağı, Zaman gazetesi (1 Temmuz 2008)

 

“Antalya deyince artık akla golf gelmeye başladı.”

500 bin yetişkin ağacın kesimi sonunda hizmete açılan golf sahasından yayın yapan NTV Yeşilekran muhabiri

2 Temmuz 2006