“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında

Bir teneffüs daha yaşasaydı

Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür

Devlet dersinde öldürülmüştür.”

Ülkemizde yapılan araştırmalarda meslek okullarına ilişkin genel görüş öğrencilerin başka seçeneğinin kalmadığı durumda zorunlu olarak gidilen okul türü ifadesi. Araştırmaların sonucu gerçeğin özeti. Eşit eğitim koşullarına sahip olamadıkları için yoksulluğun, ucuz işgücünün çocuk yaştan itibaren anneden, babadan “kader, fıtrat” denilerek çocuklara devredilmesi.

Bir ülkedeki eğitim sistemi “Nasıl bir toplum, nasıl bir ülke” sorularına bir yanıt. Eşit mi? Özgürleştirici mi? Rekabete ve ezmeye değil dayanışma ve adalete dayalı mı? Kaderci ve itaatkâr değil politik ve eleştirel özneler yetişmeyi hedefliyor mu? Bütüncül bir gelişimi amaçlıyor mu? Piyasa ve kâr için mi insan, toplum, doğa yararı için mi? Emek sömürüsüne, çocuk emeği sömürüsüne ve çocukların istismar edilmesine karşı mı?

Ülkemizde genelde eğitimin durumunu özelde mesleki eğitimi değerlendirdiğimizde bu soruların cevaplarının hiçbiri öğrencilerin ve kamu yararının lehine değil. Her şey sermaye için, her şey şirketleşmiş tarikatlar için…

Mesleki eğitimin amacı tarihsel süreci içerisinde daima patronların ihtiyacı oldu. Mesleki eğitim genel eğitime, sermayenin ihtiyaçları, patronların iktisadi hedefleri de toplumsal yarara tercih edildi.

∗∗∗

Halkın yıllardır kendilerine dayatılan bu yönlendirmeye ilişkin bir direnci vardı. Bu dayatmaya karşı emekçiler çocuklarının gelecek yaşantılarını değiştirme umudu olarak yıllarca Fen/Anadolu liselerini tercih etti. Ancak özellikle son 21 yılda, zora dayalı politikalar, politik araçlar, eğitime ilişkin düzenlemeler ve yasal mekanizmalarla ailelerin, öğrencilerin, öğretmenlerin bu direnci önemli ölçüde kırıldı. Öyle bir okullaşma politikası ve sınav sistemi oluşturdular ki, çocuklar meslek ve imam hatip liselerine mecbur hale getirildi. Mahallesinde gitmek istediği okul türü bırakmadılar. Okulların yarısından fazlasını meslek ve imam hatip liselerinden oluşturdular. Okul ve kontenjan yetersizliği nedeniyle akademik liselere yerleşemeyen öğrenciler meslek veya imam hatip liselerine yerleşmek zorunda bırakıldı. Bu liseleri yazmadıkları, istemedikleri durumda tek seçeneksizlikleri ise okul dışına, örgün eğitim dışına çıkmaktı. Yoksulluğun artışı ile birlikte asgari ücretin üçte biri ve 12’nci sınıfta yarısı öğrencilere verilecek denilerek çocukları okullarını terk etmeye çocuk işçiliğine mecbur bıraktılar.

1-3 Aralık 2021’de gerçekleştirilen 20’nci Milli Eğitim Şurası’nın temel hedeflerinden biri mesleki eğitimdeki öğrenci sayısını artırmaktı. Hedeflerine son hızla ulaştılar. Hatta ilk hedef bir milyona ulaşmaktı, hedeflerini aştılar. İktidar öğrencilerin işçileştirilmesini büyük bir coşkuyla karşıladı. Müjde diye ilan ettiler. Yalnızca MESEM’lerdeki öğrenci sayısı sadece son bir yıl içeresinde yüz altmış binden bir milyon dört yüz beş bine ulaştı. Öğrencilere verilen ücretler ise sermaye için bedava iş gücü olsunlar diye halkın, emekçilerin vergilerinden, bütçesinden karşılandı.

∗∗∗

Okulda olması gereken MESEM’e mecbur bırakılan bir öğrenci yapılan bir röportajda “Günde on saat, haftada 6 gün çalışıyorum. Asgari ücretin yarısını alıyor, hepsini aileme veriyorum. Geleceğime dair hiçbir hayalim yok” diyordu. Onların bakanların, milletvekillerinin çocukları asla bir MESEM’li, bir çocuk işçi olamazdı, ama on binlerce çocuk, çocuk işçi olsun diye yasal düzenlemeleri coşkuyla imzalar, kabine toplantılarında “sen ağa, ben ağa bu inekleri kim sağa” cümlelerini kahkahalarla karşılarlardı.

16 yaşındaydı Zekai. MESEM öğrencisiydi. Örgün eğitim istatistiklerinde okulda, gerçekteyse okulda olması gereken saatlerde inşaatlardaydı. Esnek çalışma koşullarının tüm acımasızlığı ona, o çocuk bedenine yaşatılıyordu. Gece gündüz demeden, haftanın hemen her günü çalıştırılıyordu. Ve akşam saatlerinde bir inşaatta beşinci kattan düşerek bir iş cinayetinde hayatını kaybetti.

Devlet dersinde öldürüldü.