Türkiye’nin güneyinde yer alan Kürt Kantonu Kobane’nin IŞİD tarafından kuşatılması üzerine, bütün Kürtler ayaklandı

KOBANE AYAKLANMASI! 

Türkiye’nin güneyinde yer alan Kürt Kantonu Kobane’nin IŞİD tarafından kuşatılması üzerine, bütün Kürtler ayaklandı. Elbette kendiliğinden olmadı bu durum… Demokratik Toplum Partisi Eş Başkanı Selahattin Demirtaş bir çağrı yaptı:

-Kobane için herkesi sokağa davet ediyoruz!

Bu bir “imdat” çığlığıydı! Kamuoyunun dikkatini çekmek için başka ne yapılabilir ki?

Gözle görünen biçimde bir ulusa mensup insanlar katledilecekler. Herkes Tayyip Erdoğan “rahatlığında!” olamazdı:

-Kobane düştü-düşecek!

Bir futbol turnuvasında elenecek takım için önceden yapılan tahmin rahatlığındaydı Erdoğan… Oysa Kürtler için durum farklıydı. Ellerinden ne geliyorsa yapmak zorunda hissediyorlardı akrabaları için…

Aslında bu bir “sınama” idi. Türkiye Kürtleri ne kadar duyarlı olabiliyorlardı?

Bu türden sınamaları daha önce de yaptılar. 2011 Genel Seçimleri öncesinde Yüksek Seçim Kurulu Kürtlerin adaylarından bazılarını seçim dışı bıraktılar. Hem de yürürlükten kaldırılmış bir yasaya göre!..

Eğer hiç ses çıkartmasalardı, öyle de geçilip gidilecekti! Kürtler yine sokaklara çıktılar. Devlet “devlet” olduğunu gösterdi: Bismil’de 1994 doğumlu Halil İbrahim Oruç polis kurşunuyla vuruldu! Yerde cansız yatarken onu vuran polis gelip suratına bir de tekme attı, dişleri ve çene kemiği de bu şekilde kırıldı!

Yüksek Seçim Kurulu bu olaylardan sonra yeniden toplandı ve kararını açıkladı: Tamam sizler seçime girebilirsiniz!

Açıkça “kurban” istemişlerdi!..

Halil İbrahim Oruç’un canını alıp, seçilme hakkını verdiler!

Şimdi de benzeri bir durum ortaya çıktı. Tepkiye göre adım atılacaktı. Bu sadece Türkiye’nin değil “uluslararası toplum” denilen emperyalist güçlerin için de geçerliydi. Nitekim Türkiye karışınca jetler havalandı. IŞİD birlikleri bombalandı!

Türkiye’nin ölü sayısını İçişleri Bakanı Efkan Ala 31 olarak açıkladı. 221 vatandaş, 139 polis yaralandı. İki polis de görev başında öldürülmüştü.

Şüphesiz bu kadar değil. Ama bu kahredici bilânçonun başına şu yazılacak:

-Kobane ayaklanması!

***

VARTO'DA BİR KİŞİ VURULANA KADAR... 

HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş önceki gün yaptığı basın toplantısında çok önemli bir noktanın altını çizdi:

-Varto’da bir gencin öldürülmesine kadar şiddet olayı olmamıştı!

Varto’da bir genç?

Adı?

Yok!

Sadece cismi var: O da ölü olarak telaffuz ediliyor!

Oysa o gencin bir adı soyadı var: Hakan Buksur! 1990 doğumlu. Hayatın başında olması gerekirken öldürüldü! Hem de başından vurularak!

Sonra kocaman cümlelerle demeçler veriliyor:

-Ülkemizi karıştırmak isteyen karanlık güçler!

O “karanlık güç” Hakan’ı başından vurarak öldüren olmasın?

***

1970’LERDE BEYAZ RENAULT VARDI 

Diyarbakır’daki beyaz minibüs?

Türkiye’yi karıştıran olayların karmaşıklığına bakarak içinden çıkılmaz gibi görünebiliyor. Oysa sakin bir gözle uzaktan bakıldığında her şey gayet net olarak ortaya çıkıyor.

Fikri Sağlar önceki akşam CNN Türk TV’de Şirin Payzın’a aynen şöyle dedi:

-Bu olaylar önceden planlanmış bir senaryonun uygulanmasıdır!

O saatlerde Hürriyet gazetesinin şehir kalıbı yeni hazırlanıyordu. Tecrübeli gazeteci Gülden Aydın, Diyarbakır’da 7 Ekim 2014 Salı gecesini birinci tanıklardan öğrenip yazmıştı:

“Diyarbakır Çevik Kuvvet Merkezine noktada duran beyaz minibüsten sakallı bir grup indi. Ellerinde Kalaşnikoflar vardı. Göstericileri taradılar. İki kişi o anda öldü!”

Görgü tanığı olayları evinin balkonundan izliyordu. Her şey gözlerinin önünde gelişiyordu:

“Siyah giysili 25-30 kişi Batıkent Boş Tarlasına doğru gittiler. Toprağı eşelediler, poşetler çıkardılar. Gelip sokak lambasının dibinde 5 Kalaşnikofa şarjörleri taktılar. Ana caddede koşarak uzaklaştılar. Çok yakınlarında polisler ve panzerler vardı!”

Bu beyaz renkli araçlar eskiden de olayların içinde yer alınlardı. Mesela 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanını tarayarak geçen beyaz renkli bir Renault 12 model otomobil vardı. Onu herkes gördü, kimse yakalayamadı!

Diyarbakır’daki Beyaz Minibüs ve ondan inenler yakalanabilir mi?

Devlet isterse olur, istemezse –ki şimdiye kadar hep böyle yaptı- yakalanmaz!

***

LEMAN SAM OLMAK

Sanatçı Leman Sam Kurban Bayramın sırasında attığı bir tweet ile birden hedef tahtası haline getirildi. Kendisine yönelen ağır hakaretlere çok şık bir yanıt verdi:

-Ülkemin daha önemli sorunları var!

Üzerinden iki gün bile geçmeden Leman Sam’ın dediği çıktı: Türkiye önemli sorunlarıyla baş başa kaldı!

Hayvan sevgisiyle tanınan Leman Sam, bundan birkaç yıl önce böylesi bir cümle kursaydı fazlaca sorun olmazdı. Ama ülkemiz din referanslı partiyle öyle bir yere doğru savruldu ki, sinirler yay gibi oldu.

Tabii de kapitalizmin doymak bilmez iştahı söz konusu. Hayata dair her şeyi alıp insanlara sadece “öbür dünyayı” bıraktılar. Bu yüzden hassasiyetler arttı!

Bir de İslamiyet adına sahnede iki çok sesli kutup var: Biri bizim inşaatçılar, her yeri betonlayıp gök delenler dikiyorlar. Ötekiler de IŞİD kasapları!

Böylesi bir ortamda ortaya çıkıp söz söylemek için tek şey gerekiyor:

-Leman Sam olmak!