Lenin’in “O bir kartaldı ve hep kartal kalacak”dediği Rosa’dan bize miras: “Ya sosyalizm ya barbarlık”

Dünya proletaryasının akrabaları: Rosa Luxemburg ile Karl Liebknecht

15 Ocak 1919. Aralarına aldıkları olgun yaştaki kadını ölene kadar dövdüler, sonra kırılmadık kemik kalmayan cansız bedenini nehre attılar. Yanındaki iki yoldaşından birisi kaçmayı başarmış ama diğer yoldaşı başına sıkılan kurşunla anında can vermişti. Kadının cansız bedeni 1 Haziran 1919’da Landwehr kanalında bulundu. Yakın arkadaşları onu elbiselerinden tanıyabildiler. 13 Haziran’da, kafasından kurşunlanan yoldaşının yanına gömüldü. Anısına “landwehrkanal'da bir ceset yüzüyor” adlı bir şarkının bestelendiği de söylenir. Büyük Alman şairi Bertolt Brecht de onun için bir şiir yazmıştır.

Katiller 18. yüzyılda da adından haberdar olunan ama Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Weimar Cumhuriyet’inde devletin yeniden örgütlenerek başta komünistler olmak üzere muhaliflere saldırttığı Freikorps çetesinin üyeleriydiler. 1920 yılında ancak feshedilebilen çete çok değil beş ay sonra bir rahip tarafından ihbar edilen 12 komünist işçiyi de katledecektir. Söz konusu işçiler için öldürüldükleri yer olan Münih’in Pfanzeltplatz meydanında dikilen anıt bugün de binlerce ziyaretçiyi ağırlamaktadır.

O acımasızca katledilen kadın ile erkek dünya komünist hareketinin en büyük iki adıydı: Rosa Lüxemburg ile Karl Liebknecht. Kadınların henüz sosyal, siyasal, edebi alanda seslerini pek çıkartamadıkları bir Avrupa’da kendisini erkek egemen topluma kabul ettirmiş, düşünceleriyle, eylemleriyle kararlı bir komünist olduğunu kanıtlamış önemli bir figürdü Rosa Luxemburg.

dunya-proletaryasinin-akrabalari-rosa-luxemburg-ile-karl-liebknecht-234307-1.

Dönemin Almanyası Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış, özellikle 1918'den sonra büyük iç sorunlarla karşı karşıya kalmış bir Almanya’dır. Büyük Alman İmparatorluğu’na 1918 Kasım ayında çıkan bir askeri ayaklanmayla son verilmiş, Almanya artık bir Cumhuriyet olmuştur. Bu dönem komünistlerin de etkilerini arttırdıkları bir dönemdir aslında. Ancak savaş sonrasının ağır yükü cumhuriyete dönmekle de çözülememiş, imzalanan Versay Anlaşması’yla Almanya, yenik düştüğü güçlere karşı büyük oranda tazminat ödemek zorunda bıakılmıştı. Bu, ülkedeki her kesimden sağ ya da sol, büyük tepkilerin doğmasına yol açmıştı. Schleswig Danimarka’ya Eupen ile Malmedy Belçika'ya bırakılmıştı. Fransızlar da savaş tazminatını ödemediği gerekçesiyle Almanya’nın Ruhr bölgesini işgal etmişti. Gittikçe büyüyen işsizlik de toplumsal huzursuzluğu arttıran bir başka sorundu.

Rosa Luxemburg’un, bu Polonyalı büyük devrimcinin Almanyası bu durumdaydı. Luxemburg, Polonya Komünist Partisi’nin öncüsü kabul edilen Polonyalı Sosyal-Demokratların lideriydi. Ama Polonya’daki bu hareket içinde beliren ulusalcı yaklaşımlara, tıpkı daha sonra Almanya’daki sosyal demokratlara olduğu gibi karşı çıkacak, geldiği Almanya’da komünist hareket içinde kelimenin tam anlamıyla yıldızlaşacaktı.

Rusçayı da anadili gibi konuşup yazabilen biri olarak bu büyük devrimci devrimin yurdu Rusya’yı da çok yakından izliyor, Rus devrimcileriyle sıkı bir işbirliği yapıyordu. Rusya’daki proleterlere ilişkin her türlü gelişmeyi “ikinci yurdu” kabul ettiği Almanya’da, yine mükemmel derecede iyi bildiği Almancasıyla kamuya açıklayan önemli bir kaynak durumundaydı. O kadar ama o kadar çalışkan, o kadar dur durak bilmez bir komünistti ki ailesini bile uzun zaman göremediği çok olmuştur.

Almanya’da komünistlerin de içinde yer aldığı SPD içinde reformist, çoğu zaman teslimiyetçi yaklaşımlara tavizsiz bir tutum takındı. Bu konuda Büyük Lenin’le aynı saflarda yer aldı. “Vatan Savunması” kılıfıyla Birinci Dünya Savaşı’nda emperyalistler arası savaşta saf tutan “solculara”, bu tutumları resmi politika haline getiren II. Enternasyonal’e karşı bu sert, geri adım atmaz, ilkeli tutumu sonucu 1914’te yoldaşı Karl Liebknecht’le birlikte Enternasyonal adlı grubu kurdu. Bu grup 1916’da adını Spartakistler olarak değiştirecektir. Alman hükümetince “tehlikeli” olarak görüldükleri dönemdir bu dönem. Haklarında tutuklama kararı çıkacaktır kısa süre sonra.
İşçi sınıfını emperyalist savaşa karşı örgütlemeyi asla bırakmayan Luxemburg, 1917 Ekim Devrimi’ni büyük bir coşkuyla destekledi. Bu daha sonra özellikle, parti-kitle, sosyal demokrasi, demokrasi gibi konularda onları eleştirmesini engellemedi elbette. Pratiğin de sesine kulak veren, sokağın da belirleyici olduğuna inanan bir komünist olarak “bürokratlaşma” eğilimine karşı oluşunun bu eleştirileri yapmasında payı var.

Troçki’nin deyimiyle “damarlarında Marksizm dolaşan” Luxemburg 1918’de hapisten çıkar çıkmaz kaldığı yerden devam etti çalışmalarına. Yoldaşı Liebknecht’le birlikte Almanya Komünist Partisi’ni kurdular.

Siyasal mücadelesinde kadın hareketini yok sayan biri değildi Luxemburg. Polonya’nın bağımsızlığını savunan, bu uğurda mücadele eden Yahudi bir babanın kızıydı. Yaşadığı dönem, Polonya’da birçok yerde olduğu gibi kadınlar açısından hiç de parlak olmayan dönemdi. Rosa da hemcinsleri gibi hem kadın hem de “değerlere” muhalif olmanın sıkıntılarını yaşadı. Bu nedenle hem kadın hareketinin hem de genel komünist hareketin öncülerinden biri sayılır.

Hafif aksayan ayağı nedeniyle kendisiyle dalga geçecek kadar rahat bir kişilik olan Luxemburg’un Leo Jogiches’le aşkı dillere destandır. Sevgili bugünün ölçülerine göre bile çok kıskançtır. Bu büyük mücadeleci kadın ise kendini sevdiği erkeğe adamıştır. İnişli çıkışlı bir ilişkidir sürdürdükleri.

İşçi sınıfı mücadelesiyle demokrasinin kurulabileceğine inanırdı Rosa. Kitlesel hareketlerle, sendikalarla da desteklenecek bir mücadeleyle. Çünkü demokrasi kapitalizmle bağdaşır bir kurum değildi. O nedenle demokrasiden yararı olan herkesin bu mücadeleyi sürdürmesi gerekiyordu. Hep buna inandı.

Onu Lenin’in tanımlamasıyla analım bir kez daha: O bir kartaldı ve kartal olacak.

dunya-proletaryasinin-akrabalari-rosa-luxemburg-ile-karl-liebknecht-234308-1.Liebknecht: Büyük pratikçi
Troçki’nin “uzlaşmaz bir devrimcinin gerçek ve mükemmel bir örneğiydi” dediği Karl Liebknecht bir teorisyen olmaktan çok büyük bir örgütçüydü. Gençlik içindeki çalışmalarıyla adını duyuran bu büyük devrimci de tıpkı Rosa gibi reformizme, ulusçu yaklaşımlara sert tepki gösteren büyük bir enternasyonalistti. Babası Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin kurucularındandı, öyle ki Marx’la da Engels’le de çalışmıştı. Oğul Liebknecht babasının partisinin yıllar sonra eleştirecek, ondan kopacaktı
Bir antimilitaris olduğu kuşku götürmez. Kendi ulusunu değil, emperyalist saldırı tehlikesi karşısındaki tüm ulusları destekleyen bir tutumu oldu hep. 1907’de yayınlanan Militarizm ve Antimilitarizm adlı kitabında kapistalizmin militarizmle olan ilişkisini anlatır, bu ilişkinin işçi sınıfını bölmeye yaradığını vurgular.
Bu büyük iki devrimciyi, katledilmelerinin 98. Yılında saygıyla, sevgiyle anıyoruz.

Devrimin Kartalı Rosa Luxemburg

1871 yılının (bazı kaynaklara göre 1870) 5 Mart’ında Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Polonya’da doğdu. Daha genç yaşlarında sosyalizmle tanıştı ve dönemin solcu gruplarında yer aldı. Daha 18 yaşındayken içinde bulunduğu gruplar ve politik görüşü yüzünden İsviçre’ye kaçmak zorunda kaldı. 1889’da Zürih Üniversitesi’ne girdi. Burada felsefe, tarih, politika, ekonomi ve matematik öğrenimi gördü, hayatında büyük etki bırakacak isimlerle tanıştı. 1890 yılında Bismarck’ın sosyal demokrasiyi yasaklayan kanunun lağvedilmesi ardından, sosyalist parlamentoya girdi. Parlamentoya giriş, dönemin sosyal demokratlarının devrimci uçtan uzaklaşmasına ve parlamentoda daha etkin olabilmek için çalışmasına neden oldu. Bu, Rosa Luxemburg’un da dahil olduğu devrimci görüş çizgisindekileri rahatsız etmekteydi. Bu sırada Zürih’te öğrenim görmeye devam eden Rosa 1898 yılında doktorasını tamamladı. Özgür bir Polonya için çalışmalarına devam etse de, onun kafasındaki tabloda Almanya, Avusturya ve Rusya’da devrim gerçekleştiği takdirde Polonya özgür olabilirdi. Bu tablo milliyetçi bir çizgi çizen Polonyalı sosyalist grupların ve Polonya Sosyalist Partisi’nin ondan daha da uzaklaşmasına neden oldu. Daha sonra bu görüşleri Rus sosyalist çevrelerle de ilişkisinin bozulmasına yol açacaktı.
1898 yılında Gustav Lübeck ile evlenerek Berlin’e taşındı, Alman vatandaşlığı kazandı. SPD’nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) aktif bir üyesi oldu. 1900 yılına gelindiğinde Luxemburg’un fikirleri tüm Avrupa’da sosyalist çevrelerde büyük yankı uyandırmakta, yazdığı makaleler ilgi görmekteydi. Özellikle Eduard Bernstein’in düşüncelerine getirdiği eleştiriler ile öne çıkıyordu. Alman militarizminin yükselen değer olması Luxemburg’u ziyadesiyle rahatsız ediyordu, bu konuda partiyle de ters düşmüştü. 1904 ile 1906 yılları arasında siyasi faaliyetleri ve görüşleri nedeniyle üç kez hapse girdi. Aldığı hapis cezaları onu yıldırmadı, faaliyetlerine devam etti. SPD’nin eğitim merkezlerinde Ekonomi ve Marksizm öğretmeye başladı.

Savaşın başlamasıyla esen milliyetçi rüzgar SPD’nin de milliyetçi eğilime yönelmesine neden oldu, ki bu Luxemburg’un fikirleri ile tamamen tezatlık oluşturuyordu bu sebeple partiyle olan tüm ilişkisini kesti. 5 Ağustos 1914’de Karl Liebknecht ile beraber Internationale grubunu kurdu. 1 Ocak 1916’da grubun adı Spartaküs Birliği (Spartakistler - Almanca Spartakusbund) oldu. Grubun devlete karşıt tutumu yüzünden 28 Haziran 1916’da Luxemburg hapis cezasına çarptırıldı. Hapiste geçirdiği yıllarda birçok makale kaleme aldı. Özellikle Rus devrimi üzerine yazdıkları ve Bolşeviklere getirdiği eleştiriler çarpıcıdır. 1918 Kasım’ında Luxemburg hapisten çıktı. Faaliyetlerine devam etti ve Liebknecht ile birlikte Alman Komünist Parti’sini kurdu. 15 Ocak 1919’da Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Wilhelm Pieck, Freikorps tarafından tutuklandılar, Pieck kaçmayı başarırken Luxemburg ile Liebknecht yedikleri darbelerle bilinçlerini kaybettiler. Aynı gün, Luxemburg ölene kadar dövülmüş ve ölü vücudu nehre atılmış, Liebknecht de başından yediği kurşunlarla öldürülmüştü.

Karl Liebknecht

Leipzig’de doğan Karl Liebknecht, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin kurucularından biri olan Wilhelm Liebknecht’in oğluydu. Ancak, Karl Liebknecht babasından daha radikaldi; Leipzig Üniversitesi ve Berlin’deki Humboldt Üniversitesi’ndeki hukuk ve politik ekonomi eğitimleri sırasında Marksist düşünce taraftarı oldu. 1893’ten 1894’e kadar Potsdam’da İmparatorluk Öncü Kuvvetleri’nde görev aldıktan ve 1894’ten 1898’e kadar Arnsberg ve Paderborn’da stajyerliğini tamamladıktan sonra, 1897’de Würzburg Üniversitesi’nde doktorasını aldı ve 1899’da kardeşi Theodor Liebknecht ile beraber bir hukuk bürosu açacağı Berlin’e taşındı.Liebknecht 8 Mayıs 1900’de Julia Paradies ile evlendi; çiftin Liebknecht’in eşinin 1911’deki ölümünden önce iki oğlu ve bir kızı oldu. Karl Liebknecht 1919’da Almanya’da Spartaküs hareketine öncülük ederek sosyalist devrim gerçekleştirmeye çalışsa da milliyetçiler tarafından pek çok yoldaşıyla birlikte vahşice katledildi.