Silikon şehirler ifadesi, Mike Davis tarafından kapitalizmin yeni biçimleriyle ilişkili olarak ve çoğunlukla enformel kentleşme halini anlatmak için kullanılmıştı. Bu ‘yeni’ tür kentleşmenin tipik özelliği ise sanayileşmeye bağlı olmadan gelişmesiydi. Günümüzdeki kentleşme biçimine işaret eden kavram, kentleri, sadece nüfus yoğunluğu açısından değil, keskin sınıfsal/mekânsal ayrışmalar bakımından anlamak için de açıklayıcı bir işlev görüyor.

Sanayi devrimi’yle birlikte kentler, kitlesel göç mekânlarına dönüşmüşlerdi. Bu durum ilk kez kentsel konut sorununa yol açmış; bizdeki gecekondu türü konut biçimleri söz konusu toplumsal ihtiyaca istinaden gelişmişti. Dolayısıyla bu konut alanlarının gelişimi ile sanayi kapitalizmi arasında doğrudan bir ilişki vardı.

21. yüzyılda ise adeta patlama yaşanan bu yeni konut ve kentleşme biçimi ile sanayi kapitalizmi arasında bir ilişki yoktu. Hatta bu kentleşme biçimi gerçekte bir sanayisizleşme ürünüydü. Çoğu kez sadece kırsal alandan değil, ulusal sınırların ötesinden de gelen nüfus grupları ile derme-çatma yapılardan oluşan ve resmi olmayan enformel konut alanları çoğalıyordu. Buna yol açan durum Davis’in ifadesiyle silikon kapitalizmi idi ve o da sanayi kapitalizminden farklıydı.

ARTIŞ ÖNLEMEDİ

Bu yeni konutlaşma türünün kentsel mekândaki ağırlığını ilgili kuruluşların araştırmalarında görmek mümkün. Mesela Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre 21. yüzyılın başında üçüncü dünyadaki resmi konut piyasası, konut stokunun ancak yüzde 30’unu karşılıyordu. Aynı şekilde BM raporlarına göre 20. yüzyılın son 30-40 yılında pek çok kentte konut arazilerinin büyük bölümünü kayıt dışı arazi piyasası karşılamıştı. Bu yüzden insanlar mecburen enformel konut inşa ediyor veya bu tür kiralık evlere yerleşiyorlardı. Böylece dünyada en hızlı büyüyen kentlerde yüzde 80 gibi bir alan, belediyelerin ulaşım hizmetlerinden bile yoksun kalıyordu.

Kentleşme ile favelalaşmanın eş anlam kazandığı bu yeni eğilim dünyanın hemen her yerinde gözleniyordu. Mesela 20. yüzyıl biterken Güney Asya kentlerinde nüfus artışının yüzde 90’ı yasal olmayan bu mahallelerde gerçekleşmişti. Hindistan’ın enformel yerleşmeleri genel nüfusa göre yüzde 250 oranında büyümüştü. Her yıl Delhi’ye göç eden 500 bin kişiden 400 bini soluğu bu tür mahallelerde almıştı. Afrika’da kentlere akın eden bu nüfustaki patlama önlenememişti.

BM verilerine göre 2000’li yılların başında dünyada en az 921 milyon kişi enformel konutlarda yaşıyordu. Etiyopya ve Çad’da kent nüfusunun yüzde 99,4’ü, Afganistan’da yüzde 98,5’i ve Nepal’de yüzde 92’si enformel konut alanlarının mukimiydi. 10 milyon sakini ve virane evleri ile Bombay, dünyanın favela başkentiydi; onu Mexico City, Dakka, Lagos, Kahire, Brazzaville, Karaçi Kinşasa, Sao Paulo, Şanghay ve Delhi izliyordu.

Enformel konutlaşma o kadar hızlı ve yaygındı ki çok daha tipik örnekler de ortaya çıkmıştı. Bir milyon yoksul insanın Memlük mezarlarını prefabrik konut olarak kullandığı Kahire’deki Ölüler Şehri bunun bir örneğiydi. Sultan ve emirlerin mezarlarıyla dolu dev alan, otoyollar ve surlarla çevrili kalabalık bir kent adasına dönüşmüştü. Eskiden 29 Sinagog bulunan Kahire’nin her yerinde eski Yahudi mezarlıkları enformel mahallelere dönüşmüştü.

AÇLIK ÇIĞLIĞA DÖNÜŞTÜ

Davis’in ifade ettiği gibi kentler, ilk kuşak şehir planlamacılarının tasavvur ettiği gibi çelik ve camdan değil, büyük oranda kaba tuğla, saman, geri dönüştürülmüş plastik, briket ve hurda tahtalardan inşa edilmişti. 21. yüzyılın kent dünyası, gökyüzüne yükselen ışıklı kentler yerine yaygın şekilde çerçöp ve pislik içine gömülü bu kentlerden oluşuyordu. Silikon kapitalizminin ürünü olan bu durum Dünya Bankası’nın, kent yoksulluğunun gelecek yüzyılın en önemli, siyasi patlamalara yol açabilecek sorunu olacağı yönündeki uyarısının da somut karşılığıydı.

Küresel kapitalizmin biçimlendirdiği bugünkü dünyanın temel sınıfsal ayırımları aynı zamanda mekânsal olarak en net bu tür yerleşmelerde izlenebiliyor. Covid-19 benzeri salgınlar en hızlı bu yerleşmelerde yayılıyor. En yüksek ölüm oranları orada gerçekleşiyor. Açlık oralarda büyük çığlığa dönüşmüş durumda. Kısaca dünyanın garipleri orada ve geri kalanlar bundan büyük ölçüde haberdar bile değil.