Her dönem değişiyor. Önceleri Mahmud Ahmedinejad vardı. Batı karşıtı çıkışlarını gerçekten de emperyalizm karşıtlığı sananlar oldu uzun süre. Bir yanıyla belki de öyleydi ama onun Batı düşmanlığı “değerler” üzerinden sürdürülen bir düşmanlıktı. Emperyalizmin sömürgeci, saldırgan yanını pek de dikkate almayan, din karşıtlığı üzerine kurulu bir tutum. Ahmedinejad’ın başkanlığı döneminde kimi Amerikan şirketlerinin ABD ambargosuna rağmen İran’da faaliyette olduğu da ileri sürülmüştü. Yani ticari ilişki kurmaya, “değerler” engel değildi.

Ağzını her açışında, İsrail’i her tehdit edişinde dünya borsalarını sallayan biriydi Ahmedinejad. İslam Devrimi’ni gerçekleştiren İran ticaret burjuvazisi (Bazaar), dünyaya açılma zorunluluğu sonucu, iki dönemden sonra aday olmama kuralı nedeniyle yeniden seçilmesine olanak da bulunmayan Ahmedinejad’ın yerine ondan daha ılımlı birini başkanlığa getirdi. Hasan Ruhani, selefiyle kıyaslanamayacak derecede Batı yanlısı bir Başkan, bilindiği üzere. Ahmedinejad kadar da çıkmıyor sesi.

Dolayısıyla Batı da, borsaları da pek memnun.

Uzun süren “sessizliğin” ardından Filipinler Devlet Başkanı Duterte çıktı meydana. Kelamları pek bir Amerikan karşıtı, öyle ki bu karşıtlığı kişisel düzeye indirip bir önceki Başkan Obama’ya “onun bunun çocuğu” demişliği bile var. Sorun çözme yöntemleri son derece garip, daha da ötesi bir hayli vahşi. Uyuşturucuya karşı mücadeleden, sadece satanı değil, içeni de öldürmek olarak anlıyor örneğin. Başkanlığa geldiğinden bu yana uyuşturucu satan/içen 3 bine yakın kişiyi öldürttüğünü söylüyor insan hakları örgütteri. Daha önce belediye başkanlığı yaptığı bir kentte tecavüz edilerek öldürülen bir kadınla ilgili olarak vahşeti normal gösteren laflar etmiş, daha sonra özür dilemişti. Sertliğini, vahşi yöntemini hep kendisini seçen “millet”i için yaptığını söylüyor o da.

ABD’ye ya da Batı’ya ilişkin söylemlerinin varsayalım ki haklı gerekçeleri olsun. Dünya böyle bakmıyor meseleye. Ahmedinejad’ı olduğu gibi, Duterte’yi de “milli hezeyanları” diri tutmayı politika sanan kişiler olarak değerlendiriyor. Bunun oy kazandıran bir tarafının olduğunu biliyor herkes çünkü. Ahmedinejad’a da, Duterte’ye de karşı çıkanın ABD ya da Batı yanlısı olması da “kolay” haliyle. Bu zatların kendi muhaliflerine yönelttikleri suçlamaların merkezinde onların ABD/Batı’nın yandaşı olmak mutlaka yer alıyor.

Oysa ne Ahmedimejat ne de Duterte ABD’ye karşı somut tutumlar alan, karşıtlıklarını bir politika değişikliğine çeviren liderler değildi. Gerginlikten beslenen, gerginlikten “millet”i birleştiren ortak bir “hissiyat” çıkarma peşinde oldukları ortada.
Büyük emperyal savaş makineleri olarak ABD’ye de Batı’ya da hakaret ya da küfür edilmesinde bence bir sakınca yok. Ben daha da ağırlarını söylüyorum. Mesele bu karşıtlığı ucuz bir politikaya dönüştürmek. “İçeride” sıkıştıkça bu tür söylemlere sarılmak.

Recep Tayyip Erdoğan, Ahmedinejad ya da Duterte gibi değerlendiriliyor artık. ABD/Batı karşıtlığının “değerler” üzerinden bir karşıtlık olduğu, örneğin kendisine, yapıp ettiklerinde “cevaz” verildiği sürece bu tür bir karşıtlığının olmayacağı düşünülüyor. Beni ilgilendiren tarafı ise bu durumun ortak nefreti ya da kızgınlığı toplamış konular/kişiler/ülkeler söz konusu olduğunda, örneğin Ahmedinejad’a, Duterte’ye ya da Erdoğan’a karşı çıkmayı zorlaştırmış olması. Çünkü kolayca “emperyaller safına” itilebilir muhalif bir kişi.

O nedenle bu tür meydan okuma oyunlarını çok seviyor Erdoğan. Konuştukça, öfkelendikçe, batılı muhataplarının sakinliğinin ezdiği bir figüre dönüştüğünü göremiyor ama. Meseleyi neredeyse kişiselleştiren Erdoğan, emperyalizmle halklar arasındaki çelişkinin kendisi ile ABD arasındaki çelişki olduğuna inanıyor sanki. Üç ay, gayet rahat koşullarda “yattığı” hapishaneden çıkar çıkmaz gittiği, hiçbir resmi sıfatı da olmadığı halde Başkan Bush tarafından kabul edildiği ABD de, yine hapishane çıkışı siyasete dönüşüne destek veren batı da aynıydı oysa. Kaldı ki ABD – AB çatışmasında değneği ABD’den yana bükmesi, söylemleri, öfkesi, tutumları kendisine pek benseyen Donald Trump’a sempatik bakması da zaman zaman dolaylı da olsa dile getirdiği ABD kaşıtlığının samimiyeti konusunda bir ölçüdür kuşkusuz.

İstikrardan kendi sermayelerinin rahat hareket etmesini anlayan bu nedenle başka ülkelerde pek bir “demokrasi” yanlısı olan ABD/Batı’nın kendisine demokrasi dışı uygulamaları nedeniyle eleştiriler getirdiği anlarda, ABD/Batı karşıtı söylemleri tavan yapıyor Erdoğan’ın. Hollanda’nın Sırbistan’da Bsonalı katletilmesinde parmağı olduğunu biz bilsek de, bunu ağzından asla duymayacaktık Erdoğan’ın eğer Hollanda’da referandum propagandası yapmasına izin verilseydi.

Duruma göre hem milliyetçi hem İslamcı, Sisi karşısında örneğin tipik bir Batıcı gibi olabiliyor Erdoğan, darbeyi kınamalaranamalr vs. Şu sıralar da çok “yurtsever”. AB’ye de gününü gösterecek hele şu referandumdan bir “evet” çıksın.

İyi oynuyor. Kuşku yok.

“Hayır” bu oyunu da bozacak. Gerçek yurtseverler kime had bildirmek istiyorsa bildirecek.
İçeride de dışarıda da.