Ebrar buzdağının görünen kısmı, mevzu daha derinde

A Milli Kadın Voleybol Takımı, Milletler Ligi şampiyonluğunun ardından pazar gecesi Avrupa Şampiyonluğunu kazanarak Türkiye’yi takım sporlarında eşi benzeri olmayan bir başarıyla tanıştırdı. Sırbistan gibi güçlü bir rakip karşısında geriden gelinerek alınan galibiyet, her yönüyle epik ve uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek bir zaferdi. Kadın voleybolcuların ülkeye 2023’ün en güzel gecesini yaşattığına şüphe yok.

Böylesi bir başarının herkes tarafından alkışlanması beklenir. Ama günümüz Türkiye’sinde bu mümkün olamadı. Çünkü kadın voleybolcular, taşıdıkları değerler nedeniyle bir kısım iktidar yanlısını uzun süredir rahatsız ediyor. “Yerlilik ve millilik” edebiyatıyla yeri göğü inletenler, konu “tasvip edilmeyenlerin” uluslararası çapta kazandığı başarıya gelince bir anda frene basıyor. Kimileri bu rahatsızlığı açıktan dile getirirken kimileri ise çaresizce homurdanıyor. İkinci gruba girenler öfkelerini şimdilik içlerine gömüyorlar ama fırsatını buldukları ilk anda saldırıya geçecekler.

***

Kadın voleybolcular şampiyonluğa yürürken hedefteki isim, takımın yıldızlarından Ebrar Karakurt’tu. 23 yaşındaki Ebrar, cinsel kimliğini kimseden saklamadığı için bir süredir gericilerin hedefindeydi zaten. Sosyal medyada “Sana tahammül ediyoruz” diyen Abdülhamid isimli bir kullanıcıya verdiği “Boş yapma Abdülhamid” cevabı, büyük finale 2 gün kala konuyu “tarihsel” bir düzleme taşıdı. Ebrar, cevap verdiği kişinin isminin Berke de olabileceğini, Abdülhamid ismi üzerinden kendisine tepki geliştirilmesinin doğru olmadığını anlatmaya çalıştı ama çoktan ok yaydan çıkmıştı.

Alınganlığı ve muktedirken bile mağdur olabilme becerisiyle nam salan Anadolu muhafazakârlığı, Ebrar’ın Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamid’e göndermede bulunduğu görüşündeydi. Türkiye tarihinin en önemli sportif başarısına ulaşmaya hazırlanırken, yerliliği ve milliliği dilinden düşürmeyen bu zevat, sırf kendi dünya görüşleriyle uyuşmuyor diye Ebrar’ın milli takımdan kovulmasını, hatta Türkiye’nin Sırbistan’a kaybetmesini diledi. Neticede onların istediği olmadı ve memleket kazandı.

Gerici zihin dünyasının asıl derdi ise Ebrar’ın şahsı ya da cinsel kimliğiyle sınırlı değildi. İşin özü, kadınlardan eve hapsolmalarını bekleyenler, “Osmanlı torunları”nın şortlu kadınlar tarafından temsil edilmesini yediremiyorlardı kendilerine. Kadın dediğin çocuklarının anası, kocasının zevcesi olmalıydı. Kadının rolü erkeği tamamlamak, ona hayatı kolaylaştırmaktı. “Edepli” giyinmeli, çoğunlukla susmalı ve dizini kırıp oturmalıydı. Nasıl oluyordu da saçı başı açık, şortlu ve hür iradeli kadınlar Türkiye’yi temsil edebiliyordu? “Türk kadını” deyince akla gelen imaj nasıl kadın voleybolcular olabilirdi? Onların takıldığı esas mevzu buydu. Ebrar ise onlar için “kolay hedef”ti. Bazı gazetelerin şampiyonluğu görmemeleri de bu köhne bakışın yansımasıydı.

***

Kadın voleybolculara yönelik hücumun toplumda o denli yaygın bir karşılığı olmadığı söyleniyor. Örneğin spor yorumcusu Güntekin Onay, “Bence bu ülkede belli ve yobaz bir kesimin düşünceleri gereksiz yere fazla ciddiye alınıyor. Türkiye'nin bence en az %97-98'i Voleybolcu kızlarımızın başarısı ile mutlu ve gurur duyuyor” görüşünü dile getirdi. Bu çok yanlış olmasa da eksik. Toplumsal zeminde marjinal kalıyor belki ama yobaz düşünce, son yıllarda hiç olmadığı kadar görünür durumda. Bunun bir kısmı sosyal medya etkisi. Seküler kesimin haklı tepkileri, gerici zihniyeti teşhir etmekle birlikte daha da görünür yapıyor. Ancak gerici yapıların iktidardan aldığı destek, devlet kademelerinde büyüyen varlıkları, kamusal alana dair müdahaleleri sıradanlaştırılıp önemsizleştirilmemeli.

Gerici söylemlerin taşıyıcısı olan “kanaat önderlerinin” Diyanet kadrolarında görev yapması, üniversitelerde öğretim üyesi olarak çalışması, okullarda çocuklarla bir araya gelmesi, bakanlık ve belediyelerin etkinliklerinde boy göstermesi, hatta Meclis'e girmesi Türkiye’de iktidarın ideolojik yönelimlerine dair bir şeyler söylüyor. Gericiler, AKP’nin kendilerine açtığı sayısız kanal sayesinde toplumdaki karşılıklarından daha fazla güce, imtiyaza ve belirleyicilik kapasitesine sahip artık. Eğitimi, kültürü, sporu ve yaşamın tüm alanlarını günbegün dönüştürüyorlar. O nedenle “Bunların toplumda karşılığı yok” demek ya da “zamanın ilerici akışı”na güvenip politik bariyer kurmamak, tehlikeyi hafife almak anlamına gelir. Formula 1’in 2020 sezonunda Türkiye’de yapılan yarışın ardından podyumda şampanya yerine gazoz patlatıldığı unutulmamalı. 2021’de ise şampanya patlatılması için “özel izin” gerekti. Bunlar simgesel ama önemli detaylar.

***

Hitler, 1936’da Almanya’da düzenlenecek Olimpiyat Oyunları’nı “Aryan ırkın üstünlüğünü” kanıtlamak için bir fırsata çevirmek istemişti. Kendi ülkelerinde de ayrımcılığa maruz kalan siyah Amerikalı atletler Jesse Owens ve Cornelius Cooper Johnson ise kazandıkları altın madalyalarla bunun ne kadar saçma ve temelsiz bir fikir olduğunu Hitler’in yüzüne çarptı. Siyah sporcuların Hitler’i stadyumdan kaçırtan bu başarıları, Nazizmin aldığı ideolojik bir mağlubiyetti aynı zamanda.

Elbette bizim mevzumuz Nazizm ya da ırkçı ayrımcılık değil. Ancak Türkiye’deki mevcut manzara, kadın voleybolcuların zaferinin sadece sportif bir başarı olmadığını gösteriyor. Kadının sıkıştırılmaya çalışıldığı kalıpları aşan ve gerek söylemleri gerekse de görünüşleriyle çağdaş dünyanın seküler değerlerini temsil eden kadın voleybol takımı, ülkeye Avrupa şampiyonluğundan çok daha fazlasını kazandırdı. Hiç şüphe yok ki yıllardır toplumda hakim kılınmaya çalışılan gerici yaklaşım, kadınların smaçlarıyla ideolojik bir darbe aldı. Bu kadar gürültü boşuna kopmuyor zira...