İnsan, “Harem kadınları hayata hazırlayan bir eğitim yuvasıydı’’ gibi bir lakırdı edince, bu güzide eğitim kurumu mezunlarının “hazırlandıkları hayatta” ne gibi roller üstlendiklerini de söyler, değil mi? Keşke, Emine Erdoğan, Osmanlı devlet mekanizmasına “devlet adamı” yetiştiren Enderun mektebiyle adeta eş tuttuğu Harem’den çıkıp da, aldığı “eğitimin” hakkını veren “şanslı” kadınlardan bir iki örnek gösterebilseydi. Ne şık olurdu.

Harem hayranı nice büyüğümüzün yazdıklarından, oraya kapatılan kadınlara adabı muaşeret kuralları başta olmak üzere, en az bir müzik aleti çalacak kadar nice yararlı şeyler öğretildiğini okuduk ama buna rağmen öğrendikleri sayesinde “hazırlandıkları hayatta” başarılı olmuş bir tane olsun kadın adı biliyor değiliz. Belki Emine hanım biliyordur, duymayı, öğrenmeyi bu yüzden çok ama çok isterdim. Harem “mezunlarının” hayatın her alanında “kadın başlarına” ayakta kalabildiklerini öğrenmeyi kim istemez?
Hanımefendinin çok övdüğü, varlığıyla da övündüğü Harem’i keşfetme “onuru” Osmanlı’ya ait değil her şeyden önce. Biliyorum üzülecek ama böyle maalesef. Mutlaka başkaları da vardır kuşkusuz, ancak benim bildiğim antik Mısır’da da Firavunların saraylarında Firavun’a cinsel hizmet sunmaları amacıyla güzel köle kızlar bulundurulduğudur. Yazılanlara göre onlar da eğitim alırlardı.

Osmanlı hareminde yararlı şeyler öğretiliyor da olsa, bir kadın olarak Emine hanımın dış dünyayla ilişkisi koparılmış yüzlerce kadının bir yere tıkılmış olmasına itirazının olmaması ne kadar tuhaftır. Amaçları padişahın cinsel yaşamını renklendirmek olan o kadınların hepsiyle sultanın yatması mümkün değil, kabul, ama kadınların oraya toplanmasındaki amacın sultana hizmet olduğu açıkça bilinen bir seks tapınağını, “eğitim yuvası” gibi görmek/göstermek şu artık hastalık haline gelmiş “ecdad tapınması”nın tezahürü. İnsanlık, kadınlık onuru gibi kavramlar bu tapınma türünde önemli değil. Ecdad bu, ne yaparsa iyi yapar çünkü.
Geçmişe duyulan özlemin, giderek tapınmanın “ilerletici” tek bir yanının olmadığının en iyi örneği herhalde eski zaman Çin’idir. Barutu, kağıdı bulan, bir iddiaya göre Gutenberg’den önce matbaayı icat eden, yine bir iddiaya göre Kolomb’dan önce ABD’yi keşfeden, bu keşfi yapacak kadar gelişmiş bir denizciliğe sahip olan Çin’de Konfüçyüsçü yöneticiler, geçmişi örnek alacağız diye tüm büyük direkli gemilerini yaktılar, tersanelerini imha ettiler, böylelikle keşifler dönemine son verdiler. Büyük Çin Uygarlığı’nın çökmesini buna bağlarlar. Ecdad tapınması böyle bir şey.

Bu tapınmadan muzdarip Emine hanım elbette bilmiyor, bilse de belli ki kabul ediyor, Harem bir işkence yuvasıydı. Cinselliklerini asla yaşayamayan kadınların doldurulduğu bir işkence yuvası. Emine hanımın övdüğü, içindekilerin de çok mutlu olduğunu düşündüğü Harem, Osmanlı’daki İngiliz elçisinin eşi Lady Montagu’nun batı hayalciliğiyle kaleme aldığı Harem’dir olsa olsa. Harem’e ilişkin yapılan daha ciddi araştırmalarda oradaki trajedilere çokça yer verilmiştir. Belli bir yaşa geldikten sonra, Harem’den çıkarılan, ama gidecek yeri yurdu olmayan yüzlerce “Harem eğitimli” kadın vardır.

Ahmet Hakan, “İlber Ortaylı da aynısını söylüyor ona neden Emine hanıma yüklendiğiniz kadar yüklenmediniz” derken her zamanki gibi hem nalına hem mıhına vuruyor ama öyle bir durum yok ortada. Bir kere Ortaylı, “Harem iyiydi” falan demiyor, Harem’de kadınlara eğitim verildiğini söylüyor ki Ortaylı’nın kelamları Harem’in “esirler konağı” olduğunu unutturacak türden değil.
Emine hanıma elbette “daha fazla yüklenilmeli” çünkü öncelikle bir “kadın” olarak yaklaşımı utanç verici. İkincisi kendisini Valide Sultan sanmamıza yol açacak bir üslubu var. Osmanlı’da Harem’i her türlü entrikayı rahatlıkla çevirerek Padişah’ı avucunun içine alan “kadın düşmanı” Valide Sultanlar övmüşlerdir hep. Emine hanım onlara benzemeseydi keşke.
Neyse. Madem başladı artık gerisi gelir, bunun. Osmanlı’nın tüm kurumları güzeldi, anladık. Ben şimdi asıl “Osmanlı’da iç oğlanlar bilimle, matematikle, biyolojiyle çok içli dışlıydı” diyecek muhterem ya da muhteremeyi bekliyorum.
Harem’i de İç Oğlanlar’ı da bizden daha iyi biliyorlar çünkü.