Eğitimi Wi-Fi’ye bağlamak
Koronavirüs önlemlerinin bir kısmı kalıcı devlet politikasına dönüşebilir. Maskenizi çıkarabilirsiniz ama uzaktan eğitim kalsın denebilir. Türkiye'nin, uzaktan eğitim altyapısını Açık Ortaokul ve Açık Lise uygulamasını yaygınlaştırma fırsatı olarak değerlendireceğinden kuşku duymuyorum. Bu kötü olur…
Eğitimin Wi-Fi’ye bağlanmasının sonuçları hiç de hayra alamet olmayacak. Aklıma gelen bazı hasarlarını şöyle sıralayabiliriz:
Bilginin dijitalleştikçe sahteleşmesi, sahte bilginin gerçeğin yerine kullanılması,
Sanal ortamın kullanımına izin vermediği yetenek ve becerilerin körelmesi,
Pedagojik içerik üretiminin sekteye uğratması,
Okulun anlam yitimine yol açması,
Sosyal izolasyonu yaşam tarzına dönüştüren bireyin büyük topluluklara katılım arzusunu yitirmesi,
Küçük topluluk (aile) muhafazakârlığının yükselişi…
Bu yazıda, eğitimin dijital platformlara kaydırılmasıyla bilginin başına geleceklere dikkat çekmek istiyorum: Sanal eğitimin kalıcılaşması, bir süre sonra bilgi üretim ve tüketiminin de dijitalleşmesine yol açacak. Bence büyük tehlike bu! Sanal platformlar şimdilik bilimin bilgisini kullanıyor. Fakat bilgiyi yüksek hızda tüketiyor olması, bu alanı daha hızlı, acil ve düşük maliyetli bilgi üretmeye sevk edecek. Dijital platformlar, tüketim nesnesi olarak kendi bilgisini üretip kullanmaya başlandığında ise bilimin bilgisine ihtiyaç duyulmayacaktır. Mevcut deneyimlerimizle bunu öngörebiliriz.
Google uygulamaları (You Tube, WhatsApp, Hangouts, Clasroom), Microsoft Temas, Cısco WebEx, Skaype, Zoom, Team Wiewer, Web siteleri, portallar, televizyon ve radyo kanalları uzaktan eğitimde en yaygın ve etkin şekilde kullanılan platformlar olarak öne çıkıyor. Bu platformlarda -şimdilik- ulusal müfredatlar kullanılıyor. Ulusal eğitim sistemleri içerik geliştirme ve denetim gücünü yitirdiğinde kendi müfradatları devreye girecektir. EBA gibi yarı ulusal ağların bunlarla rekabeti mümkün gözükmüyor.
Sanal ortamın kendi bilgisini üretip hakim hale getirmesi, bilginin sahtesini gerçeğinden ayırt etmeyi daha da güçleştirecek. Bilginin kirlendiği yerden alınıp temizlenmesinin kolay, belki de mümkün olmayacağını söyleyebiliriz. Çünkü biliyoruz ki bilgi, davranış ve yetenekler doğasına uygun yerlerde gelişip serpilir ve söylendiği/uygulandığı yerde anlam bulur. Mesela tarım, ticaret, toplum, deniz, turizm, mobilya ve aklınıza gelen her bilgi kendi mecrasında öğretilebilir bilgiye dönüşür. Dijital teknolojinin, kendi dünyasının dışındaki farklı bilgi ve bilme biçimlerini kullanıp eğitimsel kazanıma dönüştürebilmesi imkansız gibi bir şeydir.
İnternet ortamında bilgi insafsızca manipüle edilebiliyor. Wi-Fi ile bize iletilen bilgilerde gerçeğin sahtesine oranı 1/6. Yalan bilginin 6 kat fazla olduğunu söyleyen araştırmalar, yalanın yayılma hızının gerçek olandan 10 ila 100 kat fazla olduğunu da not ediyor. Dijital araçlardan gelen bilgi, bu kanalların kendisini güvenilmez kılmakla kalmıyor, gerçek bilgiye de sahte muamelesi yapılmasına yol açıyor. Böylesine güvenilmez bir ortamda, bilgiyi henüz edinme çabası içindeki çocukların spekülatif olanı gerçek sanması kaçınılmazdır. Ne yazık ki gerçeği yalandan ayırmanın mümkün olmadığı bu dehlizde, doğru bilgi ile yanlış bilgiyi ayırt edecek (Mirgün Cabas'ın özel bir çabayla hazırlayıp YouTube kanalından yayınladığı "Bize Yalan Söylediler" tarzında bilgi tüketicisini koruyacak) bir yazılım yok. Öyleyse, çocukları, yetersiz de olsa öğretmen gibi güvenilir bir kaynaktan ve yüz yüze eğitimin bilgiyi yanlışlama/doğrulama fırsatından mahrum etmemek gerek.