Google Play Store
App Store
Emekçi halk için çıkış yolu nerede?

BirGün Pazar

CHP geçen hafta kendi vizyon belgesini sundu. Gazetemize de görüş veren birçok uzmanın da yorumladığı üzere, muhalefetin vizyon belgesi, ekonomik krizin gerçek yükünü çeken emekçilere değil, iktidar politikalarından rahatsız olan büyük sermaye grubuna öncelik veriyor.


Vizyon belgesi, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun günler önceden yaptığı çağrı ile katılan isimler ile büyük bir coşku yarattı. Fakat aynı coşku, bu isimlerin sunduğu önerilerin içerikleri sebebiyle aynı gün söndü. Yoksulluk, işsizlik, kamuda piyasalaşma, enflasyon gibi 80 milyon emekçinin gündelik hayatına doğrudan etki eden sorunlara karşı somut hiçbir şey önermeyen, yalnızca AKP’nin finans politikaları ve kendi etrafına biriktirdiği sermaye grubu ile sorunu olan bir ekonomi politikasının kuşkusuz halka, ülkenin geleceğine önerebildiği bir şey yok. Böyle bir programın, seçime giderken en önemli sorunlarından biri ekonomi olan milyonlarca emekçide yaratabildiği bir heyecan da görülemiyor.

Bir başka önemli sorun da böyle bir ekonomik vizyonun, Türkiye’nin geçirdiği ekonomik bunalıma halkçı bir çözüm olmamasının ötesinde bu sorunları ileriye dönük olarak daha da derinleştirme riski. Kuşkusuz belli sermaye gruplarından diğeri tercih edildiğinde, ekonomiyi kırılganlaştıran dış yatırımlara bağımlılıkla mücadele etmek yerine aksine daha fazla entegrasyon öncelendiğinde, zenginliğin toplumsal bölüşümüne yönelik hiçbir önerinin olmadığı yerde, seçim sonrası oluşacak tablonun ekonomik ayağı da umut vermiyor. AKP’nin her gün bize yaşattığı ekonomik vizyon nasıl sürdürülebilir değilse muhalefetin vizyonu da ekonomiyi her gün üreten ve tüm krizlerini yüklenen emekçiler için bir çözüm sunmuyor.

Ekonomik krize karşı somut bir çözümün eksikliği, siyasal krizin çözülebilmesi konusunda da toplumun gücünü zayıflatıyor. Siyasal kriz nasıl toplumsal bir kurtuluşun önünde düğüm olarak duruyorsa, ekonomik kriz de bu denklemden ayrı düşünülemez. Siyasal kriz seçim sonucunda çözülse dahil toplumun yalnız ve kendi başına bırakıldığı bir gelecekte başka biçimlerde kendisini gösterebilir.

Tam da bu sorumlulukla BirGün Pazar olarak bu hafta çözüm odaklı, cesur, onları değil on milyonları düşünen, emekten yana bir vizyon belgesi nasıl olur sorusunu aydın ve yazarlara sorduk.

***

HAYRİ KOZANOĞLU YAZDI: Emek egemen ekonomi

TÜİK’in milli gelir istatistiklerinde emeğin payının giderek gerilediği en son %25-26 civarına kadar düştüğü görülüyor. Buna karşın bankalar başta gelmek üzere büyük şirketlerin, holdinglerinin kârlarının da keskin bir biçimde yükselmesi dikkat çekiyor.

***

OĞUZ OYAN YAZDI: Muhalefetin dışa bağımlılık vizyonu

Kamucu ve eşitlikçi politikaların bağımsızlıkçı bir temelde üretilmesi kuşkusuz daha fazla kaynak gerektirecektir; ancak emek yanlısı bu tür bölüşümcü politikalar sermayenin bileğinin bükülmesiyle ve iç kaynaklara daha fazla dayanılmasıyla başarılabilecektir.

***

DOÇ. DR. SELİN PELEK YAZDI: Emeğin milli gelirden aldığı paya odaklanmak neleri gözden kaçırıyor?

AKP, yirmi yıllık iktidarı boyunca emeklilik yaşı, taşeronlaşma, özelleştirme, genel sağlık sigortası gibi birçok başlıkta sermaye yanlısı ekonomi politikaları izlemiş ve emekçi karşıtı karakterini açıkça göstermiştir. Bu süreçte eşitsizlik göstergelerinin emeği ile geçinmek durumunda olan geniş halk kitleleri aleyhine bozulması herkesin malumudur.

***

SEYHAN ERDOĞDU YAZDI: 21. yüzyılı, sol alternatif kuracak

Son kırk yıl boyunca emek örgütleri, sol siyasal partiler ve sosyalist düşünce okulları neoliberal küreselleşmenin sonunun gezegenimiz ve insanlık için yıkım olacağını savundular. Hayal edilen yeni dünyaya ilişkin sol alternatifi oluşturdular.

***

AYSUN GEZEN YAZDI: Paradigma içinde kalamayız

Dünyanın her yerinde kapitalizmin sürekli daha fazla kâr elde etme anlayışıyla yarattığı ekonomik, siyasal, toplumsal, ekolojik yıkım pandemiyle daha da görünür olmuşken, sol ve sosyalist düşüncelere yönelim ve arayış artmışken, eşit ve özgür başka bir yaşam için gereken devrimci dönüşüm için zemin her zamankinden daha da uygunken çözüm olarak sunulan programların aynı paradigma içinde kalması emekçiler açısından değişen pek bir şey olmayacağı öngörüsünü haklı çıkarır nitelikte.

***

HAKKI ÖZDAL YAZDI: En büyük eksik işçi sınıfı

Türkiye’de sermaye sınıfının iki kesimi arasındaki talep ve çıkar farklılıkları, kökleri eskiye dayanan bir yatay sınıf mücadelesi olarak tezahür ediyor. 1998-2001 kriz sarmalını takip eden süreçte AKP, bu farklı talepleri bir arada yönetme kabiliyetini gösterdi. Esasen ‘iktidar olma’ konusunda en işlevli fonksiyonu da buydu. Her ne kadar 2002 seçimlerinin aritmetik sürprizinin de yardımıyla bu pozisyona bir tür zorunlu aday haline geldiyse de, özellikle 2007-2008 yıllarına kadar sermaye sınıfının tüm kesimlerinin beklentilerini bir arada yönetmeyi başaran bir performans gösterdi.