Milyonlarca emekli, maaşlarının ne duruma geleceğini merakla bekliyor. Ekonomi kurmayları “Şartlarımızı zorluyoruz” mealinde açıklamalarla emeklinin yüreğini soğutmaya çalışıyor ama iktidarın emekliye ayıracağı kör kuruş gözüne batıyor.

Son EYT düzenlemesiyle birlikte, 15 milyon emeklimiz oldu. Türkiye Emekliler Derneği’nin sunduğu verilere göre yarısından çoğu 7 bin 500 TL ile geçiniyor. Ortalama emekli aylığı ise 8 bin 500–9 bin TL civarında. Çoğumuzun ev kirası bu tutarların üzerinde.

Fakat emekliye zam yapmak da kolay değil. Çünkü sosyal güvenlik sistemimiz, ince bir ipin üzerinde yürüyor. 2022 yılının tamamında SGK açığını kapatması için bütçeden yapılan transfer tutarı 389 milyar TL’yken, bu yılın ilk 6 ayında aynı tutar 391 milyar TL’ye yükseldi. Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 3’ünden fazlasını SGK’ye transfer ediyoruz.

Denebilir ki, SGK sistemleri zaten açık verir, bu transferler sosyal içerikli olduğu için gelir dağılımını düzenleyicidir. Bu yorum haklı olmakla beraber, Türkiye’nin değişen demografisi hesaba katıldığında tablo düşündüğümüzden daha karmaşık boyut kazanıyor. Değişen demografiden kasıt, sığınmacı nüfus değil, yaşlanan nüfus!

HIZLA YAŞLANIYORUZ!

Türkiye, en gençten en yaşlıya sıralansa tam ortada kalanın yaşı, Cumhuriyet’in kurulduğu 1923’ten 1980’e kadar 20’nin altındaydı. Son derece genç ve dinamik bir nüfus… 1990’da ortanca yaşımız ilk kez 22,2’ye yükseldi. Kente göç yollarını aşındıran halkımız, kentlileştikçe çocuk doğum hızı da düştü. Böylece 2000 yılına geldiğimizde 25,8 olan ortanca yaş, 2010’da 29,2’ye, 2020’de 32,7’ye yükseldi. 2022 itibariyle ortanca yaşımız 33,5. TÜİK’in nüfus projeksiyonlarına göre 2040’lardan itibaren 40 yaşın üzerinde bir ortanca yaşımız olacak.

Ortanca yaşın büyümesi, 65 yaş üstü yaşlı nüfus oranının artmasından kaynaklanıyor. Geçmiş nüfus sayımlarından ve adrese dayalı nüfus kayıt istatistiklerinden takip edelim;

2000 yılından bu yana nüfusumuz 64 milyondan 85 milyona yükselerek yüzde 31 büyümüş. Aynı dönemde 65 yaş üstü nüfusumuz 4,3 milyondan 8,4 milyona çıkarak yüzde 94 büyümüş. 2000 yılında her 100 kişiden 6,7’si 65 yaşın üzerindeyken, 2022 yılında her 100 kişiden 9,9’u 65 yaşın üzerinde. Bu oranda Türkiye ilk kez 2022’de dünya ortalamasının üzerine çıktı. TÜİK’in nüfus projeksiyonlarına göre 2040’lara gelindiğinde her 100 kişiden 20’si 65 yaşın üzerinde olacak.

Bu hem emekli maaşlarının, hem sağlık harcamalarının hem de yaşlılık aylıklarının yükünün artması anlamına geliyor.

PRİM, MAAŞA YETMİYOR

Türkiye’de istihdam edilen kişi sayısının 15 yaş üstü nüfusa oranı temmuz ayı itibariyle yüzde 48,4. İstihdam oranımız Avrupa’nın en düşüğü. 15 yaşın üzerinde olan, eli ayağı tutan, çalışabilir her 100 kişiden 51,6’sı iş yaşamında değil. Bu insanların çoğu kadın.

İstihdam oranının düşüklüğü, asgari ücretliliğin yaygınlığıyla birleşiyor ve SGK’nin prim gelirleriyle, emekli maaşı giderleri arasındaki denge bozuluyor. Bu yılın ilk 6 ayında SGK 1 trilyon 93 milyar TL prim geliri elde etmiş. Emekliye 1 trilyon 29 milyar TL ödemiş. Peki ya bunca insanın sağlık harcamaları? O da 379 milyar TL tutmuş, nitekim bu açık bütçeden karşılanmış.

ÇARE 3 ÇOCUK YAPMAKTA MI?

Türkiye, bu zamana kadar nüfusunun genç ve dinamik olması sayesinde sosyal güvenlik sistemini ayakta tutmayı başarabildi. Fakat genç nüfusun yarattığı fırsat penceresi artık kapanıyor. Erdoğan’ın vizyonu da 3 çocuk yapmayı telkin etmekten öteye geçemiyor. Yaşlanan demografiye çare yok. Çocuk yapıverin tavsiyesine uyan da yok. Tam tersine, kötüye giden ekonomik durum hem boşanma sayılarını hem de kaba doğum hızını düşürüyor. O halde bu yeni duruma uyum sağlayan, yaşlı nüfus oranı yüksek ülkelerin neler yaptığını örnek alan köklü bir reforma ihtiyaç duyuyoruz. Ama bu bir vizyon işi.

Bu köklü reformu yapabilme kudreti, 21 yılını doldurmuş, yıpranmış ve uzun vadeli plan yapma yeteneği aşınmış iktidarda yok. Bu tehlikeye karşı devleti ve halkı uyaracak planlama teşkilatı DPT de 2011’de kapatıldı. Şimdilerde kendilerince emeklilik maaşlarını ve ikramiyelerini baskılayarak, sorunu halı altına süpürmeye çalışıyorlar. Niyeti bozmuş gibiler… Emeklilik hayatını tümüyle sosyal hayatın dışına atmaya çabalıyorlar. Çaresizler çünkü yaşlanıyoruz. Çaresizler çünkü bu gelişmeyi durduramıyorlar. Gençleşmenin de imkânı yok. Nitekim 90’ların sonu, 2000’lerin başında da emeklilik ödemeleri, prim gelirlerini aşıyordu. Çare olarak emeklilik yaşını büyüttük. Aynı kriz yine çıktı, emeklilik yaşını yine büyüttük. Şimdi aynı kriz yine kapıyı çaldı. İktidarda bundan öteye geçen bir vizyon olmadığına göre emeklilik yaşını yine büyütmek gerek!