En güzel hikâyemizdi Gezi. Bir karabasan gibi ülkenin üzerine çöken siyasal İslamcı gericiliğe karşı yakılan kıvılcım ateşiydi Gezi. Taksim’in orta yerindeki parktan başlayarak dalga dalga tüm ülkeye yayılan milyonların öfke seliydi.

Hepimiz oradaydık. Genci yaşlısı, kadını çocuğu. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik özlemlerinin dışa vurduğu bir vahaydı.

Dayanışmanın, kolektifliğin, paylaşmanın, cesaret ve kararlılığın damga vurduğu yeni bir gelecek çağrısıydı Gezi.

Başka türlü bir dünyanın da mümkün olabileceğini gösteren bir başkaldırıydı. Cendereye alınmaya çalışılan bir halkın nefes alma refleksiydi.

Yağma ve talana dur demenin isyanıydı Gezi. Otoriter, gerici, baskıcı rejimin bir ahtapotun kolları gibi bütün bir ülkeyi sarmalamasına “dur” diyen, direngen bir meydan okumaydı.

***

Siyasal İslamcı rejimin kurmaya çalıştığı hegemonyayı kırarak yenilgi sürecini başlatan bir nirengi noktasıydı aynı zamanda.

Kavganın şehrinde bundan sekiz yıl önce biriken öfkenin 31 Mayıs günü taşarak 1 Haziran’da parka girilmesiyle taçlanan bendine sığmayan bir nehirdi Gezi.

15 gün boyunca süren yakın tarihin en unutulmaz komünüydü Gezi. Sadece içeride değil dışarıda da bir kırılma anıydı. Siyasal İslamcı gericiliğin cilalanmış maskesini kazıyan, otoriter, baskıcı, militarist rüyalarına çomak sokan bir barikattı.

Sekiz yıl geçti üzerinden. O günden bugüne hâlâ kendilerine gelebilmiş değiller. Dönüp dolaşıp Gezi’ye saldırmalarının nedeni de bu yenilmişliktir.

***

Yarım kalan bir öyküdür Gezi. İnsanlığın onurlu tarihine altın harflerle yazılan direniş, bugün de güncelliğini koruyor. Ne direnişin kendisi ne de dile getirilen talepler güncelliğinden bir şey kaybetmiş değil.

Açlığın, sefaletin, yoksulluğun, adaletsizliğin, baskıların derinleşerek büyüdüğü günümüz koşullarında Gezi isyanı daha bir anlam kazanıyor.

Gezi’yi savunmak eşitliği, kardeşliği, barışı, bir arada yaşamı, savunmaktır. Gezi direnişi sadece bugünü değil, geleceği de savunmanın adıdır. Eşitliğin, özgürlüğün, dayanışmanın, barışın ülkesi, yani Gezi’nin Türkiye’si kurulmadan bu hikâye tamamlanmayacaktır.

TIR'LAR, SİLAHLAR, SAVAŞ SUÇLARI

Bundan altı yıl önce, 2 Aralık 2015 Çarşamba günü kalabalık bir güvenlik heyetiyle kameraların karşısına çıkan Rusya Savunma Bakanlığı yetkilileri ellerinde fotoğraflar ve uydu görüntüleriyle canlı yayında bütün dünyaya üç güzergâhtan Türkiye'ye giden IŞİD petrolünü anlatıyorlardı.

Bu canlı yayından yaklaşık bir hafta önce, 24 Kasım 2015 tarihinde, Rus savaş uçağı Türk Hava Kuvvetleri tarafından sınırda düşürülmüştü. İki ülke arasında ilişkiler gergindi.

Ruslar öfkeliydi, 30 Eylül’de resmen Suriye’deki savaşa müdahil olmuşlardı ve bir ay sonra savaş uçaklarının düşürülmesinin hesabını soracaklarını dillendiriyorlardı.

Suriye'den Türkiye'ye yasadışı petrol ticaretinde kullanılan üç ana rota tespit ettiklerini belirten Rusya Genelkurmay yetkilisi Sergey Rudskoy, bunlardan birinin Deyr ez Zor'dan Batman'a, ikincisinin Tel Afar'dan Cizre'ye, üçüncüsünün de Rakka'nın güneyindeki bir petrol yatağından Osmaniye'ye gittiğini açıklayacaktı.

***

Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Anatoli Antonov "Suriye'de IŞİD'in elinde olan petrol yataklarından yapılan doğrudan yasadışı petrol sevkiyatlarıyla ilişkili" olarak Saray’ı işaret ediyordu.

Ajanslardan okuyacak olursak; “Bugün bir grup eşkiya ve Türk elitinin komşularından petrol çaldığını doğrulayan belgelerin bir kısmını sunuyoruz” diyen Bakan Yardımcısı Anatoli Antonov, IŞİD petrolünün binlerce tankerden oluşan canlı boru hattıyla üç güzergâhtan Türkiye’ye sevk edildiğini ileri sürüyordu.

İddialar vahimdi. Rus yetkililer açıkça bu yasadışı ticarete karışanların isimlerini de zikrediyorlardı. Korgeneral Sergey Rudskoy, IŞİD tankerlerinin hava ve uzaydan çekilen fotoğraflarını gazetecilere sunarken IŞİD’in 8 bin 500 tankerle günde 200 bin petrol taşımayı sürdürdüğünü, bunların büyük kısmının Irak üzerinden Türkiye’ye girdiğini belirtiyordu. Rusya’nın müdahalesi sonrası cihatçıların petrol gelirinin günlük 3 milyon dolardan 1.5 milyon dolara indiğini de vurguluyordu.

***

Aradan altı yıl geçti. Benzer iddialar bu kez de düne kadar iktidarla haşır neşir olan, iktidarın bekası için oluk oluk kan dökmekten imtina etmeyeceğini söyleyen organize suç örgütü elebaşısı tarafından yapılacaktı. Tıpkı Ruslar gibi Suriye’den yapılan yasadışı ticareti ifşa etmeye başlayan suç örgütü liderinin söyledikleri bilinenlerin tekrarı olsa da benzer adresleri işaret ediyor.

Mafya elebaşının ifşaatları AKP Türkiyesi’nin komşu bir ülkeyi parça parça eden kirli bir operasyonda oynadığı rolü bir kez daha gözler önüne serdi. Radikal İslamcı cihatçılara giden TIR’lar dolusu silahlar, çalınan petrol, yağmalanan fabrikalar hepsi işlenen suçlarının itirafları.

Şu ana kadarki itiraflar sadece buzdağının görünen yüzü.