Sarsıntısını daha yıllarca hissedeceğimiz depremin enkaz altında bıraktıkları vardı, yitirdiğimiz on binlerce cana ilaveten… Bir de enkazdan çıkanlar; iktidarın çıkardığı ve halkın kendi çabasıyla çıkardıkları…

Başlık dikkatinizi çekmiştir, burada ben yazdığım için değil, depremden birkaç gün sonra birileri akıl edip imaj çalışmasının bir parçası haline getirdiği ve televizyonlardan bize “bakanlar” görmemizi istediği için.

O kadar çok çalışıyorlar, o kadar çok çalışıyorlar ki 2 dakika bulup tıraş olamıyorlar. Enkazdan enkaza koştururken, bir çadırı bırakıp diğerini kurmaya giderken, sabah çorba dağıtıp akşam sıcak yemek yetiştirmeye uğraşırken nasıl tıraş olabilirsin ki?

Görün diye ekranlardan karşımıza dizilen birkaç günlük kirli sakallar, çöken binalardan canını zor kurtarmış insanlardan duyduklarımızı örtmek istiyor. “İlk iki üç gün kimse gelmedi” sözleri bir yanda, Milli Savunma Bakanı Akar’ın “Asker ilk andan itibaren sahadaydı” sözleri öte yanda.

Antep’in Nurdağı ilçesine koordinatör olarak atanan Şırnak Valisi Osman Bilgin’in sözleri de var: “Nurdağı ilçesini komple yıkıyoruz… yüzde yüzünü yıkıyoruz. Yaşanan felaketi anlayın diye anlatıyorum. Şu anda 150 ölü çıkan apartman var. … Tabi ki yüce Allah, takdiri ilahi, o olmadan biz bir saniye bile adım atamayız, bir saniye sonrasına da hükmedemiyoruz. Ama biz insan olarak üzerimize düşen sorumluluğu yapmalıyız. Onun için buraya geldik. … Kusura bakmayın belki geç geldik ama durum gördüğünüzden, bildiğinizden çok daha vahim. Açıklanan rakamlardan belki 2-4-5 kat daha kötü. Bazı illeri yıkıp yeniden iller yapacağız. … O nedenle bizim devlet olarak, görevlileri olarak geç gelmişsek sizden özür diliyoruz.

Yaşayanlar gerçeği biliyor zaten, televizyonda gördüklerini gerçek sananlar için, imaj için çıkan sakallar Vali’nin sözlerini örter mi?

Şimdi, yavaş yavaş “hayat normale dönüyor” haberleri başlayacak ve o haberlerle birlikte enkazdan çıkan kirli sakallar da gidecek.

Memleketin dört bir yanındaki insanların, halkın enkazdan çıkardığı ise DAYANIŞMA. Hayat normale döndüğünde de, nasıl olacaksa o, yerli yerinde kalması ve daha da büyümesi için çalışacağımız da o.

Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” ve “Ancak Müslümanlar kardeştir” diyorduk ya, sinekkaydı tıraşlı zamanlarda. Bir gece ansızın geliyorduk… Kendisinden başkasını düşman gören kafa da kaldı enkaz altında!

Dostlar gece de gelir gündüz de” dedi Yunanlılar. 1993’ten beri kapalı köprüden geçip imdada yetişti Ermeniler. İsrail’den koştular. Müslümanı, Yahudisi, Hristiyanı, Budisti dünyanın binlerce kilometre uzak noktalarından, bir tanrıya değil de insanlığa inanlar… Geldiler!

Sarıkları, cübbeleri ve uzun sakallarıyla, misal deprem İzmir’i vurduğunda, “ilahi bir ikaz”, “zina çoğalınca zelzele olur” diyen zihniyet de “peygamberler şehriUrfa’da, cemaatler şehri Adıyaman’da enkaz altında kaldı.

Bir bozuk düzen enkaz altında şimdi ve enkazdan çıkan sakal da yetmeyecek onu gizlemeye!

İnsanın yalnızca kendisi için değil, parçası olduğu toplum için de yaşamayı becerdiğinde insan olduğunu gösteren bir DAYANIŞMA da çıkardık ya depremin yıkıntılarından, işte yepyeni ve harika bir ülkeyi onu büyüterek inşa edeceğiz.

Artık Bernard Werber’in romanında da anlattığı karıncalar gibi olmak zorundayız. Kapitalizmin egoizmle yoğurduğu benliklerimizden sıyrılmalı, yalnızca kendimiz için yaşamaya devam edersek kendimizi de yok edeceğimizi görmeli, dayanışma içinde bir arada yaşadığımız bir toplum inşa etmeliyiz.

Enkazdan çıkan sakalları hükümsüz kılacak olan da budur!