Erdoğan ekonomide, iç ve dış politikada dün söylediğinin bugün tersini yapıyor. Yine de seçim kazanıyor, ileriye gidebiliyor. Kendi yeteneği bir yana, bu muhalefet olmasaydı başaramazdı.

Erdoğan döne döne nasıl ilerleyebiliyor?
Fotoğraf: DepoPhotos

Hafta sonu, gazetelerin ön sayfaları ve televizyon ekranları Türkiye’nin AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin fotoğraflarıyla şenlendi. Erdoğan, dört parmağını birleştirip “darbecilerle işimiz olmaz” diyerek kıyametler kopardığı Sisi ile son derece sıcak bir görüşme yapmış. Ne kadar normal değil mi? Ne kadar alışagelmiş bir durum.

Erdoğan’ın siyaset sahnesindeki son 10 yılı bu ve benzeri olaylarla geçti. İsrail, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan neredeyse düşmanları olmuştu. Kaşıkçı cinayetinde söylediklerinden sonra Suudi Arabistan’la girdiği ilişki bile insanı bin kere yerin dibine sokar.

Ermenistan, ABD, Rahip Brunson, Deniz Yücel say sayabildiğin kadar.

İçeride de düşmanlarını ve rakiplerini hep değiştirdi. Barış süreci diyerek dün masasında ağırladıklarını daha sonra cezaevine yolladı. Liste çok uzun ama beki de en çarpıcı olanı ekonomide yaşananlar.

Erdoğan “ben ekonomistim” diyerek Nas, faiz dedi. Bakan Şimşek’i kastederek “arkamdan iş çevirdiler” dedi. Şimdi tüm bu politikaları reddederek düşman ilan ettiği Mehmet Şimşek’le tekrar birlikte ve aynı politikaları büyük bir iştahla yeniden hayata geçiriyor.

TABAN MI? MUHALEFET Mİ?

Erdoğan’ın bu kadar net U dönüşlerine rağmen siyaseten büyük bir çözülme yaşamamasının arkasındaki nedenlere dair değerlendirmeler de birbirinden farklı. Kendisine körü körüne inanan büyük bir kitlenin varlığı net biçimde görülüyor. Ama bu kitle Erdoğan’ı iktidarda tutmaya yetmez. Mutlaka takviye gerekiyor. İkinci halka her dönüşte rasyonel sonuç üreten bir kesim. Körü körüne inananlara bu kesim eklense bile iktidar için yetmiyor. Peki, Erdoğan bu kadar yalpalanmaya, dönmeye rağmen iktidarda kalmayı nasıl başarıyor? Hiç kuşku yok ki bu sorunun en et yanıtı Meclis muhalefetinin varlığı.

Seçimin ardından geçen yüz günde televizyon kanallarında en çok ne konuşulduğuna bir bakalım. Kamuoyu araştırması yapmasak da çok açık ki birinci sırada CHP genel başkanlığı gelecektir. İkinci sırada İyi Parti-CHP ilişkisi, üçüncü sırada da yerel seçimler öncesi ittifaklar ne olacak sorusu vardır.

Peki, bu zaman diliminde ne oldu? Erdoğan 3 önemli konuda çark etti: İsveç’in NATO üyeliği, Esad ile görüşme ve dolayısıyla Suriye politikası ve tabi ki Nas ile başlattığı ekonomik adımlar. Üstelik bu adımlar büyük bir yoksullaşma ile birlikte, toplumun çok önemli bölümü açlık sınırında hayatta kalma mücadelesi verirken yaşanıyor.

Başka bir ülkede bu koşullarda yüzde 48’lik bir toplumsal desteğe sahip muhalefet deyim yerindeyse ortalığın tozunu attırır, iktidara hayatı zehir ederdi. Ama bizde tam tersi bir durum var.

ALAN AÇMADA BİR NUMARA

Başta CHP ve İyi Parti olmak üzere Meclis çatısı altında olan resmi muhalefet partileri Erdoğan’a alan açmada, manevra kabiliyetini geliştirmede çok mahirler. Erdoğan’ın sıkıştığı her an da deyim yerindeyse imdadına koştular.

Yurttaş kendi gündemini dayatmaya, Erdoğan’ı sıkıştırmaya kalktığında da -başörtüsünde olduğu gibi- muhalefet yine güreş minderinin yerini değiştirip bir can simidi daha fırlatıyor.

Erdoğan döne döne ileriye doğru gidebiliyor daha da önemlisi hala iktidarda kalabiliyorsa bu başarı ilk olarak muhalefetin hanesine yazılmalı.

Kendini anlatmayı bırakın, sokağa çıkmada bile zorlanan muhalefetin Erdoğan’la mücadele etmesi beklemek fazla iyimserlik olur.

CHP lideri peşi sıra belediye başkan adaylarını açıklayıp parti de yaşanan çözülmeyi saklamaya çalışırken Akşener de partisinin ittifak tutumu konusunda papatya falı açmaya devam ediyor. Parti içi iktidar mücadelesi çok şeyin önüne geçmiş durumda.

Ülke bu koşulda yaşarken bile muhalefetin durumu bu haldeyse Erdoğan döne döne oynamasın da kim oynasın?