Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan genellikle “sert” konuşmaları ve “ağır dille” yaptığı eleştirileriyle biliniyor.

Deyim yerindeyse dilinin kemiği yok!

İlk defa Mersin’de bir çiftçiyi haşlamıştı:

-Al ananı da çek git!

Aslında bu uzun ve ağır bir sövgünün yarısına tekabül ediyordu. Sonra bu çizgi artarak devam etti gitti.

Türkiye’nin gelmiş geçmiş Cumhurbaşkanları içinde en sert konuşan lider olarak tarihe geçen Erdoğan ABD ziyareti sırasında Brookings Enstitüsü’nde kendisine yöneltilen bir soruyu yanıtlarken şöyle dedi:

-Eleştirene teşekkür ederim ama hakaret edene de avukatlarım yargıya giderler. Çünkü hakaret başka bir şey eleştiri başka bir şey… Hakareti insani bulmuyorum!

ABD Başkanı Barac Obama ile görüştü. Orada ne konuşulduğunu bizzat Obama açıkladı:

-Kendisine demokrasiyle geldiğini unutma dedim!..

Dünya çapında ünlü iki liderden biri diğerine söylediklerini bu biçimde açıklaması hayli onur kırıcı olarak değerlendirilebilir.

Zaten Erdoğan da dönüş yolunda “kırıldığını” saklamadı:

-Çok üzüldüm, çok kırıldım. Bana böyle bir şey söylemedi. Keşke bana söyleseydi!

Çok “kibar” bir şekilde itiraz etti.

Güzeldi. Bir devlet adamı ancak böyle “tepki” verebilirdi.

Keşke her zaman böyle olsa dedirtti.

Mesela Barış isteyen akademisyenlere de benzer şekilde karşı çıksaydı:

-İmzacı akademisyenlerimize çok kırıldım! Yayınladıkları bildiri beni çok üzdü!..

Bu doğrudan Erdoğan’ın kişisel “nezaketine” bağlanabilirdi. Devlet adamı olarak da duyarlılığına…

Ama öyle olmuyor.

Dışarıda (ABD-Obama’ya) “kibar” içerde ise alabildiğine sert ve hakarete varan bir üslup!..

Bu durum çalıştığı işyerinde üstlerine karşı aşırı saygılı, çevresine sakin sessiz, varlığıyla yokluğu bir olup evine döndüğünde eşini ve çocuklarını döven bir adımın ruh halini anımsatıyor!

Nitekim döner dönmez içerideki normal ruh haline büründü:

-Akademisyenler tutuklu yangılanacaklar tabii.. Çünkü suçlular!

Oysa henüz yargılama başlamadı bile. Daha ilk duruşma yapılmadı. Ama o hepsini bitirmiş. Akademisyenleri suçlu ilan etmekte bir beis görmüyor.

Üzerine bir de yeni proje ekledi:

-Vatandaşlıktan çıkarılma!

Ön önde “terör örgütü” yer alıyor.

Bilindiği gibi bu çok muallak bir kavram. Herkes bir anda terörist olabiliyor. Sonra sıra terör örgütüne “yardım edenlere” gelecektir.

Geçen Aralık ayında Diyarbakır’da gözaltına alınıp tutuklanan gazeteci Beritan Canözer için açılan davada “terör örgütüne yardım” iddiası bile var. Oysa gözaltı tutanağında suç hanesine şunlar yazılmıştı: Heyecanlı, yürüyor, çekim yapıyordu!

En yakınında duranlardan en karşısında olanlara kadar Cumhurbaşkanından şunu talep etmeleri herhalde ayıp olmaz:

-Lütfen bize de Obama’ya olduğu gibi kibar davran!