Erdoğan “sihirli” soruyu sordu

7 Ekim’deki Aksa Tufanı operasyonunun ardından İsrail devleti, tarihte eşine az rastlanır bir zorbalıkla Filistin halkına bir kez daha saldırmaya başladı. 41 kilometre uzunluğa, 10 kilometre genişliğe ve yaklaşık 2,5 milyon nüfusa sahip Gazze Şeridi’ne uygulanan ablukanın çapı genişletildi. Bölge susuz, gıdasız ve elektriksiz kaldı. İsrail’in topyekûn ablukası nedeniyle Gazze’ye karadan ve denizden akaryakıt da sokulamıyor. Bu da yetmiyor, halkın üzerine her gün bomba yağdırılıyor. 6 günde 500’ü çocuk 1500’den fazla insan öldürüldü. Yıllardır uluslararası kamuoyu tarafından “açık hava hapishanesi” olarak tanımlanan Gazze’nin bugünkü hali, İsrail gaddarlığının varabileceği seviyeyi gözler önüne serdi.

Filistin-İsrail geriliminin yeniden zirveye çıktığı günden bu yana, Batı ülkeleri beklendiği gibi geçmişte yaşananları perdeleyerek Tel Aviv yönetiminden yana tavır aldı. Kendisini “uygarlığın ve demokrasinin merkezi” olarak tanımlayan Avrupa, İsrail’in saldırganlığını, Filistin toplumunun on yıllardır çektiği acıları ve uğradığı haksızlıkları dile getirenlerin sesini kısmaya çalışıyor. Fransa ve Almanya, Filistin’le dayanışma eylemlerine izin verilmeyeceğini açıkladı. İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman, “terör eylemlerini yüceltme” amacı taşıdığında Filistin bayrağı sallamanın yasal olmayabileceğini söyledi. Batı’da İsrail’e destek amacıyla yapılan organizasyonlara ise elbette bir kısıtlama yok.

Batı yine ikiyüzlü bir tutum sergilerken Erdoğan yönetiminin ilk refleksi “itidal” çağrısı oldu. Tarafları “fevri hareket etmekten kaçınmaya” çağıran Erdoğan’ın aldığı pozisyon, muhalif kimliğiyle bilinen kimi isimlerden de takdir gördü. “Tüm eleştiri oklarını göze aldığını” söyleyen piyanist Fazıl Say, “Erdoğan şu ana kadar barış için dünya üzeri en iyi, en doğru açıklamaları yapan liderdir” yorumunu yaptı. Bir “itidal” çağrısı üzerine Erdoğan’da keramet aramadan önce reel politik zemine bakmak daha yerinde olurdu oysa.

Suriye’de savaşın göbeğine koştur koştur dalan, komşulara seslenirken hiç de itidalli davranmayan, iç politikada kutuplaşmayı tırmandırdıkça tırmandıran, mezhepçi söylemi dilinden düşürmeyen, sanatçılara, akademisyenlere, gençlere ve kadınlara etmediği hakareti bırakmayan Erdoğan, bir anda “barış” ve “uzlaşı” yanlısı mı olmuştu yoksa mevcut konjonktür, sahip olduğu manevra alanı ve emperyalizme mecburiyeti gereği bu kavramlara pragmatist bir akılla mı başvurmuştu? Sanki ikincisi daha mantıklı. İsrail ile Filistin’i eşitlemesi ise ayrı bir tartışma konusu tabii.

Erdoğan, meseleye dair perşembe günü yaptığı son konuşmada ise ABD’nin İsrail’e destek amacıyla Doğu Akdeniz’e savaş gemisi göndermesini eleştirerek şu soruyu sordu: “ABD nere, Akdeniz nere? Ne işin var senin orada?” Libya’da 2011’de dış kışkırtmaya başlatılan iç savaşta Erdoğan’ın tutumunu hatırlayanlar için “ABD’nin ne işi var Filistin’de” çıkışı oldukça manidar.

Erdoğan, bundan 12 yıl önce NATO’nun Libya’ya müdahalesinin gündeme geldiği zamanlarda da benzer bir “sihirli” soru cümlesi kurmuştu. “NATO’nun ne işi var Libya’da? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? Türkiye olarak biz bunun karşısındayız” diyen Erdoğan, bir süre sonra NATO’nun Libya’da devreye girmesi konusunda “bazı şartlar” öne sürmüş, son olarak da Libya’ya yönelik NATO müdahalesinin bayraktarlığını üstlenmişti. Hikâyenin sonunda Türkiye, NATO’nun planı doğrultusunda faaliyet göstermek üzere Libya’ya savaş gemisi ve savaşı uçakları bile yollamıştı.

Bakalım tarih tekerrür edecek mi? Yaptığı tornistanlarla ünlü Erdoğan’ın ilerleyen süreçte bölgeye olası bir ABD müdahalesini meşrulaştırmaya çabalaması hiç sürpriz olmaz. Hele ki ekonominin çıkmaza girdiği, hükümetin Avrupa ve Atlantik hattından gelecek sıcak paraya/yatırıma bel bağladığı bir dönemde, Saray’ın bu konuda pek dirayetli olamayacağı da ortada. Fakat Erdoğan’ın şansı, ülkede kendisini hesaba çekecek, köşeye sıkıştıracak güçlü bir muhalefetin olmaması.

Bu arada Erdoğan “ABD’nin ne işi var Akdeniz’de?” diye soruyor ya, gerçekten haklı bir itiraz. Sahi, ne işi var ABD’nin Akdeniz’de, Anadolu’da? Adana-İncirlik’te, Konya’da, Ankara’da, İzmit’te, Balıkesir’de, Eskişehir’de, Ankara’da, Malatya’da, Erzurum’da ve daha birçok kentte ABD silahlarının, askeri uçaklarının, füze rampalarının ne işi var? Bunun cevabını en iyi Erdoğan biliyor.