Emek mücadelesi sanayiden tarıma sıçrıyor ve başı kadınlar çekiyor. Direnenlerin kadın olması tesadüf mü? Değil elbette... Mülkiyet rejimi değiştiğinde erkekler fabrikalara sürüldü, kadınlar ise tarım işçisine dönüştü.

Erkekler fabrikaya, kadınlar tarlaya
Sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan Agrobay işçileri direnişlerinde 28’inci günü geride bıraktı. (Fotoğraf: Twitter/Tarım Sen)

Aktüel siyaseti takip etmek gazetecilerin görevi ama halk kesimleri için “siyaset” artık cazibesini kaybetmiş durumda. CHP’nin İYİP’ten, İYİP’in MHP’den, MHP’nin AKP’den farkları nüans düzeyinde. Politik sayılanın birbiriyle aynılaşarak apolitikleştiği bu dönemde apolitik sayılan da politikleşmeyi bekliyor.

Politik sayılan, İzmir’de kongrede kavga ediyor, sosyal medyada Yılmaz Güney’i tartışıyor, İstanbul’da yürüyen merdiveni kimin sabote ettiğini keşfetmeye çalışıyor. Politikayı takip eden halk kesimleri esaslı konuları tartışmak yerine, incir çekirdeğini doldurmayacak konular etrafında didişiyor. Kılıçdaroğlu kalsın mı, gitsin mi? Gitmesin diyen haindir, gitsin diyen hırsızdır. Akşener haklı mı, haksız mı? Haklı diyen Erdoğancıdır, haksız diyen Kılıçdaroğlucudur…

Hemen hemen birbirinin aynısı haline gelmiş siyasi partilerin taraftarları en çok ses çıkaranın kazanacağı zannedilen bir oyunda didişip duruyor.

Bu esnada apolitik olduğu zannedildiği için politik tartışmaların ilgisini çekmeyen bir direniş, Ege’nin İncisi İzmir’de, Bergama’dan adeta bir güneş gibi yükseliyor. Bayburt Grup’a ait tarım şirketi Agrobay’da, kadın işçiler sendikalaşmaya çalışıyor. Politik olanın ilgisini çekmiyor diye veya Agrobay işçilerinin hangi partiyi tuttuğu belli değil diye bu mücadele apolitik sayılmasın. “Politik didişmelerden” çok daha sahici bir politik mücadele onlarınki…

Agrobay direnişi, imalat sanayisindeki diğer direnişlere büyük ölçüde benziyor. Önce çalışma şartlarından şikayet eden işçiler, sendikalaşıyor ve sonra sendikalaşan işçiler işten atılıyor. Bu, Erdoğan düzenindeki çalışma rejiminde birbirinin kopyası onlarca direnişin anatomisini oluşturuyor. Peki farklı olan ne? İlk dikkat çeken direnenlerin kadın olması. Kadınlar toplumsal muhalefetin kent-çevre hakkı ve toplumsal cinsiyet mücadelesinde ön saflarda olurdu. İstisnaları olmakla birlikte emek mücadelesi büyük ölçüde erkeklerle yürürdü. Fakat Agrobay, emek mücadelesindeki kadınların tarım gibi zorlu bir alandaki kararlılıklarını ortaya koydu. Direniş bugün itibariyle 28’inci gününde.

Emek mücadelesi sanayiden tarıma sıçrıyor ve başı kadınlar çekiyor. Peki tarımda direnen işçilerin kadın olması tesadüf mü? Değil elbette…

TARIMIN FEMİNİZASYONU

Gıda rejimini değiştirmek istiyorsanız, işe gıda zincirinin ilk halkasındaki sermaye sahipliğini değiştirerek başlamalısınız. Bizde cumhuriyetle birlikte tarım, küçük aile çiftçiliğinin üzerine inşa edildi. Gıda rejimini değiştirmek için küçük aile tarımının tasfiyesine ihtiyaç duyulacaktı. Bunun için 90’lı yıllardan itibaren tarımsal destekler azaltıldı, tarım ürünlerinin ithalatının önü açıldı, miras yoluyla bölünerek küçülen topraklara çare bulunmadı, verimli çalışan tarım KİT’leri özelleştirildi. Sonuçta, artık kendi geçimlik tarımıyla geçinemeyen milyonlar kentlerin yolunu tuttu. 1990’da 56 milyon olan Türkiye nüfusunun yüzde 41’i yani 23 milyonu belde ve köylerde yaşıyordu. 2022’de nüfusumuz 85 milyona çıkarken belde ve köy nüfusumuz 6 milyona geriledi. Gıda rejiminin değişmesiyle başlayan bu yoğun göç, işgücünün yapısında ilginç bir gelişmeye sahne olacaktı.

Küçük aile çiftçiliğine dayanan gıda rejiminde kadınlar, aile reisi erkeğin sahip olduğu topraktan geçiniyor, tanımlı bir ücret geliri elde etmiyor ama aile mülkiyetinin işçisi oluyordu. Bu mülkiyet rejimi değiştiğinde erkekler fabrikalara sürüldü, kadınlar ise daha önce yaptıkları işi emir altında, bir işverenin nam ve hesabına yapmaya başladılar ve tarım işçisine dönüştüler. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) sanayileşmemiş ülkelerde görülen bu eğilime “Tarımın Feminizasyonu” adını veriyor.

ÜCRETSİZ AİLE İŞÇİLİĞİNDEN ÜCRETLİ KÖLELİĞE

“Ha aile reisi adına ücretsiz işçilik ha kapitalist adına ücretli kölelik” denerek yaşanan dönüşüm küçümsenmemeli.

Pamukkale Üniversitesi’nden Aylin Sezer “Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet ve Ücretsiz Aile İşçiliği” başlıklı yüksek lisans tezinde Ege’deki tarım işçisi haline getirilen kadınlarla konuşmuş. O kadınlardan biri olan Güllü Hanım, ücretsiz aile işçiliği ile ücretli tarım işçiliğini şöyle kıyaslamış:

“El işi kendi işin gibi olur mu hiç? Başkasının işine gittin mi onlara ayak uydurmak zorundasın. Kaçta gel dedi gidersin, kaçta bırak derse o zaman bırakırsın. Ben çalışmak istemem doğrusu hem zaten eşim sıcak bakmaz kendi işimiz varken…”

Gıda rejimi kapitalistleşirken, aile çiftçiliği tasfiye ediliyordu ama dönüşen sadece sermayenin organizasyonu da değildi. Bununla birlikte, hemen hepsi kadınlardan oluşan büyük bir emek gücü de sömürülmeyi bekleyen bir kaynağa dönüşüyordu.

Gıda rejimindeki dönüşümü 1990’dan başlatalım ve 1989 istihdam verilerine bakalım. Toplam istihdam 16 milyon. Bunun yüzde 30’una karşılık gelen 5 milyon 635 bin kadın ücretsiz aile işçisi statüsünde. Bu çok büyük bir oran ve toplumsal düzenimiz hakkında dikkat çekici bir veri.

90’lı yıllardan itibaren ailenin elindeki toprak küçülüyor, bu topraktan elde edilen gelir tırpanlanıyor, kente göç başlıyor ve 2002’ye, AKP’nin iktidar olduğu yıla geliyoruz. Toplam istihdam 22 milyona dayanmış. Fakat ücretsiz aile işçiliği 4 milyon 378 bine gerilemiş. 1989’da istihdamdaki ağırlığı yüzde 31 olan ücretsiz aile işçiliğinin payı yüzde 20’ye düşmüş.

Ve bugün… Dönüşüm neredeyse tamamlanmış. İstihdam 32 milyona çıkmış ama ücretsiz aile işçisi sayısı 2 milyon 493 bine gerilemiş. İstihdamdaki payı yüzde 7,9.

Bunca kadın, ya eve kapatılmış ya tarlalara sürülüp, kocalarının değil, kapitalist işletmelerin nam ve hesabına çalışır olmuş. Kadın erkek ilişkilerinden tutun da, kentli köylü ilişkisine, emek sermaye ilişkisine kadar son derece köklü bir dönüşüm bu.

ZANNEDİLENDEN DAHA POLİTİK BİR DİRENİŞ

Kente göçe zorlanan, toprağından koparılan, kocası çiftçiden işçiye dönüştürülen bu kadınların büyük kısmı işgücüne katılmıyor ve eve kapatılıyor. Böylece 1980’de yüzde 60 olan işgücüne katılım oranımız 1990’da yüzde 54’e, 2000’de yüzde 48’e düşüyor. Bugün de yüzde 52 ile Avrupa’nın en düşük işgücüne katılım oranına sahibiz.

Ücretsiz aile işçisi kadınların bir kısmı da Agrobay gibi tarım işletmelerinde işçi oluyorlar. Agrobay Direnişi, üst kuşağı kendi toprağında çalışan ailelerin 21’inci yüzyıldaki hikayesini anlatıyor. Hangi partiye oy verdikleri, politik didişmeler hakkında ne düşündükleri önemli değil. Yeni gıda rejiminin tam ortasında patlayan bu direniş zannedilenden çok daha politik. Fakat politik sayılanlar, bu kadınların sesini duysa bile bu sesi anlamlandıracak idrak düzeyinde değil.