Onların hep yaptığı bu, vurmak. Çoook eskilerden beri hep böyle yapıyorlar… Cesaretle doğruyu söyleyen bilim insanlarına, yolda şortla yürüyen genç kadına, laiklikten söz edip din adına yapılan gericiliği eleştiren gazeteciye vuruyorlar…

Siyasetçilerinin ağzından, gazetecilerinin kaleminden, trollerin klavyelerinden yürüyorlar… Dahası sokak ortasında vuruyorlar. Tekme, tokat, yumrukla… Gezi’de ellerinde palayla…

Memlekette eğitim dibe vuruyor. Lise için, üniversite için sınavlara girenlerin yüz binlercesi sıfır çekiyor. Memleketin dört bir yanına yayılmasıyla gurur duyduğumuz (!) üniversitelerden doğru dürüst bir cümle kuramadan mezun olup işsizler ordusuna katılanlar var.

Bu olsa olsa, cahil insanlar topluluğunu daha kolay yöneteceğini bilen ve bilgiyle değil inançla hareket eden nesiller yetiştirmek isteyenlerin bilinçli tercihi olabilir.

Laikliği anayasadan çıkarabilseler; üniversitelerde, öğrenci yurtlarında, cezaevlerinde, hastanelerde Kuran kursları açıp bir adım sonrasında da herkese sadece Kuran eğitimi verseler; sokakta, mahallede, evde, ticarette, siyasette, adalette her şeyi inanca göre düzenleseler; vatandaşları değil de kulları olsa memleketin, ne güzel yönetecekler!

O zaman Yılmaz Özdil’in cenaze namazı kılınmayacak, o zaman Esin Şenol Hoca konuşamayacak! O zaman sadece izin verilenleri söyleyenlerin, Taliban’ın da buyurduğu gibi, protesto hakkı olacak!

Covid-19 dünya ile birlikte ülkeyi kasıp kavurmaya başladığından beri, bir iktidar ve cumhurbaşkanı bilim insanlarını dinliyor, onların dediklerini yapıyor (!); bir de vatandaşlar.

Bir grup bilim insanı (!) var, iktidarın istediklerini söyleyen ya da iktidarın söylediklerine fazla ters düşmesin diye cümlelerine kırk takla attıran. Bir de, bildiğini hiç eğip bükmeden söyleyenler.

Esin Şenol Hoca o ikinci gruptan biri ve “vatandaş”lar can kulağıyla onu dinliyorlar. “Kombinezonlu Esin” diye iğrenç trol saldırılarına hedef olması bu yüzden. Kahramanı “Palalı Sabri” olanlar, çaresiz yabancı kadınları fuhuşa zorlayanlara iki çift laf etmeyenler Prof. Dr. Esin Şenol’u alkışlayacak değiller tabii.

Ama biz, onun bu saldırılar karşısındaki duruşunu alkışlayalım: “Genç insanlara şunu söylemeliyim: Bu, mücadeleden vazgeçmek için geçerli bir neden değil. Aslında bu mücadelede bir şey öğreniyorsunuz, zorbalara ve vahşilere bunu yapma gücünü vermemelisiniz; bunu vermeyecek olan, zihninizden uzak tutacak olan sizsiniz. Ben de bu yaşımda bunu öğreniyorum. Beni işimden gücümden alıkoyuyor ama beni başka bir boyuta da taşıyor. Beni yolumdan çeviremiyorlar, tersine beni daha bilgeleştiriyorlar.

Gittikçe artan ve daha da artacağını sandığım bu saldırıların ardında, her gün biraz daha erimekte ve iktidarlarını yitirmekte olduğunu görenlerin ruh hali var. O ruh hali çapulcuları saldırganlaştırırken, bugüne kadar iktidarın ipine sarılmış kimi çevrelerde ise sessizliğe, bürokraside çatlaklara, el altından muhalefete mesajlar göndermeye, hatta yüksek sesle iktidarı eleştirmeye dönüşüyor.

Reis, beni de hırsız çuvalının içine koydu ve attı” diyen eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı şimdi böyle yüksek sesle konuşturan yalnızca vicdanı değil, biraz da Reis’in gitmekte olduğunu görmesi galiba.

İktidar, altındaki zeminin kaydığını hissettikçe, Diyanet İşleri Başkanı’yla, sabah akşam muhalefete cumhurbaşkanı adayı arayan kalemleriyle, Esin Hoca gibi bilimin cesur seslerine vuran trolleriyle gündem oluşturmaya çalışıyor. Seller, yangınlar, işsizlik, yoksulluk, kira artışları konuşulmasın istiyor.

Ama boşuna!