Eşsiz plajdaki şantiyede 2. perde
İğneada’da muhteşem kumsaldaki tapusuz, kaçak olduğu iddia edilen eski oteli Kırklareli İl Özel İdaresi, bir şirkete kiralamıştı. Sözleşmede ‘Kiraya verilen taşınmaz üzerinde sabit tesis yapılamaz’ yazıyordu. Binanın tamamen yıkılıp üzerine yeni bina yapılırken çekilmiş görüntüler ortaya çıktı.
Türkiye’nin Karadeniz sahilinin en batısındaki İğneada doğanın cömertliğiyle eşsiz bir belde. Longoz ormanı, lagün göllerle buluşuyor. Istıranca Dağları’nın yeşili denize kadar ulaşıyor ve eşsiz kumsalları göz alabildiğine uzanıyor.
Bu köşede daha önce meşhur kumsalın tam ortasındaki otel şantiyesini yazmıştım. İnsanların güneşlendiği, denize girdiği plajın göbeğinde 6-7 metrelik paravanlarla çevrilmiş inşaat bütün yaz sürdü.
Geçmişini kısaca özetleyelim. Onlarca yıl önce plaja geliri köy işlerine kalacak İğneada Motel inşa edildi. Daha sonra Kırklareli İl Özel İdaresi’ne devredildi ve özel kişilere işletme olarak kiralandı. 1990’lı yıllarda Hazine, bu binanın yıkılması için dava açtı ve idare mahkemesi yıkım kararı verdi. Ancak bu karar uygulanmadı. Haziran 2018 seçimlerinden önce oy hesaplarıyla imar affı çıkartılınca Kırklareli İl Özel İdaresi başvuru yaptı. 2020 yılında ise oteli 15 yıllığına kiralamak için ihale açtı. İhaleyi Salkım Orman Ürünleri Sanayi ve Ticaret AŞ.aldı. Sahil yolunda yürüyenler ile denizin arasına dev paravanlar yerleştirildi ve perdenin arkasında bir işler dönmeye başladı. İğneadalılar buna tepki göstererek belediyeyi şikayet yağmuruna tuttu.
CHP’li İğneada Belediyesi’nin CHP’li belediyeli meclis üyeleri Mehmet Aypar Ataç ve Bülent Sakarya, binanın tapusuz olduğunu, imar affından yararlanamayacağını, kira sözleşmesine aykırı olarak binanın yıkıldığını ve kapladığı alanın genişletildiğini iddia ederek inşaatın derhal mühürlenmesi için başvurdular. Ancak sonuç alamadılar, inşaat devam etti. Bunun üzerine iki belediye meclis üyesi, kendi partilerinden İğneada Belediye Başkanı Tahir Işık ve Kırklareli Çevre ve Şehircilik Müdürü Ersoy Canbek hakkında ‘görevi kötüye kullanmak’tan suç duyurusunda bulundu.
Bunları anlattığımız yazıdan sonra ne oldu biliyor musunuz?
Salkım Orman Ürünleri Sanayi ve Ticaret AŞ.haberi yalanlayan tekzip metni gönderdi. Metinde şöyle deniliyor: “Söz konusu haberde yer alan, binanın yüksekliği ve kumsalda kapladığı alanın arttığı iddiaları tamamen asılsızdır. Bağımsız kuruluş tarafından binanın güçlendirmeye muhtaç olduğu tespit edilmiş ve bu nedenle gerekli güçlendirme çalışmaları yapılmıştır.”
Metinde habere ‘asılsız’ ve ‘temelsiz’ deniliyordu.
‘Temelsiz’ demeleri ne kadar ironik. Çünkü ‘Güçlendiriyoruz’ dedikleri binayı tamamen yıkıp kumsala temel attıkları anların görüntüleri ortaya çıktı. (Video kaydını internet sitemizden izleyebilirsiniz.) Kayıtta deniz, kumsal ve paravanlarla kapatılmış inşaat alanının içi görünüyor. Eski otel binasından eser yok. Kumsaldaki temelin üzerine iş makineleriyle beton pompalanıyor. İmar affı kapsamına girmediği iddia edilen bina, affı aşmış, tamamen yıkılmış ve eşsiz kumsala yeni bir bina inşa edilmiş. Tekzip metninde buna ‘güçlendirme’ deniliyor.
Bu inşaat; 11 bin 680 metrekarelik otel binasının kira sözleşmesine de aykırı. Kırklareli İl Özel İdaresi ile Salkım Orman Ürünleri Sanayi ve Ticaret AŞ.’nin imzaladığı kira sözleşmesinin 6. maddesinde aynen şöyle deniliyor:
“Kiraya verilecek taşınmazlar üzerinde sabit tesis yapılamaz. Ancak kiralama süresi sonunda kaldırılmak ve kiralama amacına uygun olmak kaydıyla takılıp sökülebilir malzemelerle kapalı alan oluşturulabilir.”
Yani…
Kira sözleşmesinde taşınmaz üzerinde sabit tesis yapılamayacağı belirtilirken şirket taşınmazı tamamen yıkıp o alana yeni bina dikmiş.
Kira sözleşmesinde 25. maddede artık çok dramatik. Şöyle yazıyor:
“Kiracı binanın kendisine teslim edilen bahçesinde esaslı değişiklik ve düzenleme yapamaz.”
Peki bu açık ihlallere, hukuksuzluklara karşı devlet ne yapıyor? Sorumlulara neden davalar açılmıyor?
Tarihinin en büyük skandalını yaşayan ve tek soruşturma bile açılmamış ülke için saçma bir soru gibi görünebilir. Ama biz sormaktan vazgeçmemeliyiz. Ülkemizi, doğamızı korumak için…
***
Bir ülke düşünün.
Rantçılar, vahşi oburluklarıyla doğayı talan ediyor ve hiç doymuyorlar. ‘Vatan, millet, ezan’ hamaseti dillerinden düşmezken bu toprakların ormanlarını, kumsallarını, koylarını, tarihi miraslarını katlediyorlar. Ve iktidar olmanın gücüyle cüretkarlar, acımasızlar. 12 bin yıllık Hasankeyf’i sulara gömüp millet bahçesine çevirdiler. 16 bin yıllık buzul Dipsiz Gölü define aramak için yok ettiler, Uzungöl’ü betonla çevirip havuz haline getirdiler. Doğa harikası koylara otel dikip dereleri HES’lerle kuruttular. Kazdağları’ndaki ormanı Kanadalı maden şirketiyle doğrayıp İkizdere’nin vadisini dozer ile ezdiler.
Bir halk düşünün…
Müteahhitlerin yeşilini, sahilini, denizini, deresini, tarihini yok etmesine karşı sürekli tetikte olmak ve direnmek zorunda. İş makinelerinin önünde sürükleniyor, darp ediliyor. Rantçının “Buraya 200 tane jandarma yığarım” tehdidiyle karşı karşıya. Halk iktidara ve onun rantçılarına karşı sürekli vatanını, toprağını, canlıları, doğayı korumak zorunda.
Ve bir iktidar düşünün…
Ranta doymayanların doğa katliamlarını polis, jandarma ve artık emrinde olan yargıyla koruyor.