IKBY için son derece talihsiz gelişmeler yaşanıyor. Zamansız, adeta oldubittiye getirilerek yapılan bir referandumun ağır sonuçlarıyla karşı karşıya kalan IKBY’deki Kürt halkını yine ciddi sıkıntılar bekliyor.

Mesud Barzani gibi son derece deneyimli bir politikacının Bağımsızlık Referandumu’na karar verirken başta ABD olmak üzere Batılı güçlere fazlaca güvenmesi anlaşılır gibi değil. Bu konuda yapılan uyarılar Barzani için hiçbir anlam ifade etmedi. Çok değil iki yıl önce Mayıs 2015’te Barack Obama tarafından davet edildiği ABD’de kendisine “Kürdistan’ın bağımsızlığına ilişkin bir tarih verip veremeyeceği” sorulduğunda “bir tarih veremem ama bağımsız Kürdistan ufukta görülüyor. Irak’ın toprak bütünlüğünün fazla ömrü yok” demişti. Bir temenniyi dile getirmekten çok, kesinleşmiş bir kararın açıklanmasıydı bu adeta.

Daha yakın zamanda bu kez IKBY’ye ABD Savunma Bakanı James Mattis tarafından yapılan bir ziyareti anımsayalım. Barzani, Mattis’in yapacakları referanduma karşı olmayacaklarını belirtmişti.

ABD’nin kendisine destek vereceğine inanan Barzani’nin, bir de İsrail’in “Bağımsız Kürdistanı destekliyoruz” açıklamasıyla nasıl kendisini güçlü hissettiğini düşünün. Oysa Barzani, ABD’nin “dostlarını” aldattığı bir coğrafyanın çocuğu. Dolayısıyla ABD’nin, deyimi bağışlayın, en büyük “kazığı”, İran’ın üzerine saldırttığı eski dostu Saddam Hüseyin’e attığını biliyor olmalıydı. Kuveyt’in Irak tarafından işgalinden çok kısa süre önce, Bağdat’ta bir kokteylde, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi, Irak Başbakan Birinci Yardımcısı Kürt asıllı Taha Yasin Ramazan’a “eğer Kuveyt’e ilişkin bir planınız varsa ABD buna karşı çıkmayacaktır” deyince, bundan Kuveyt’e işgal onayı çıktığını düşünen Saddam hayatının yanlışını yapmıştı. Sonrasında olanları biliyoruz. Kuveyt’i kutarmak(!) için ABD tankları Irak’a girmişti kısa sürede.

Emperyalistlerarası çelişkilerden yararlanmaya çalışmak bir politika değildir. Kızmaca yok, Irak Kürdistanı önderliği bunu zaman zaman yaptı maalesef. Barzani, ABD’ye oynarken, Talabani Avrupa’ya önem verdi. Oysa bu iki emperyal merkezin bölgeye ilişkin çıkar kavgalarında Kürt üzerinde hep hesapları oldu. Kürt’ün asıl talihsizliği etrafını çevreleyen devletlerin Kürt karşıtı politikalarının hedefi, çoğu zaman kurbanı olması. Onu bu pozisyondan çıkaracak yolun büyük güçlerle ittifak yapmak olduğunu sanmış olabilir Barzani. Ama olmuyor işte. Emperyalizm hesabını tarih sahnesine geç çıkmış ya da “devlet kurma olanağı verilmemiş” halklar yararına yapmaz. Referandum sonrası gelişmelerde IKYB’nin yalnız bırakılmasıyla bu bir kez daha görüldü.

İngiliz gazetesi Times’ın önceki günkü sayısında Kürtlerin ABD ile İngilizlerin referandum sırasında/sonrasında aldıkları tutumdan hiç hoşnut olmadıkları yönünde bir analiz vardı. Kürtler Batılı “dostlarının” karşı tarafta yer aldıklarını düşünüyorlardı analize göre.

Ne Barzani ne Kürt entelektüelleri emperyal güçlerin bölgedeki devletlerle kurdukları ilişkilere, kendileriyle kurdukları ilişkilerden daha fazla önem verdiğini göremedi. “Bıji Obama” bir garabetti örneğin. Referandum sırasında İsrail bayrağı sallamak da IKBY’nin dostlarının sayısını azaltan bir tutumdu.

Emperyalizmle bir “kurtuluş” gelecekse bile bunun bir esaret olacağını söylemeye gerek yok. Emperyalizmin bölgedeki tüm tasarrufları için adeta bir “kolaylaştırıcı” durumuna düşürdü kendisini Barzani. Bu nedenle bölgede Kürt olmayan halkların tepkisini topladı.

Şimdi referendum kararından sonra çıkan “bağımsızlık” kararınını bahane eden Irak hükümeti, kendisini destekleyen “Kürt korkusu” duyan ne kadar devlet varsa onların da desteğiyle IKBY’yi ezercesine üzerine yürüyor. Irak merkezi hükümeti ABD demektir, Türkiye demektir, İran demektir. Düne kadar Irak hükümetini ciddiye almayan Türkiye de İran da şimdi onun yanındadır. Sadece onlar değil, ABD de.

Şu ana kadar sadece İsrail’den bir ses çıkmadı. Referandum öncesi “Bağımsız Kürdistan”ı destekliyoruz” diyen İsrail’den ses seda yok.

Barzani şimdi bölgedeki komşularıyla başbaşadır, yalnızdır. Anti-emperyalizmi anımsamak için belki de tam zamanıdır.