Dış politikada mezhepçi dinsel aidiyet, kör duygusallık ve kimlik saplantısıyla bir yere gidilemediğini anlamak için bu kadar bedel ödemek gerekiyor muydu? Tabii ki hayır. Peki, kendi dış politika enkazının altında kalan yeni Osmanlıcılar bugüne kadar yaşadıklarından dersler çıkarabildi mi? Bu sorunun da yanıtı bir önceki gibi tabii ki hayır. Peki ne oldu? Mezhepçi, kinci/dindar perdenin […]

Dış politikada mezhepçi dinsel aidiyet, kör duygusallık ve kimlik saplantısıyla bir yere gidilemediğini anlamak için bu kadar bedel ödemek gerekiyor muydu? Tabii ki hayır. Peki, kendi dış politika enkazının altında kalan yeni Osmanlıcılar bugüne kadar yaşadıklarından dersler çıkarabildi mi? Bu sorunun da yanıtı bir önceki gibi tabii ki hayır.

Peki ne oldu? Mezhepçi, kinci/dindar perdenin gözlerini büründüğü Siyasal İslamcı muktedirler hatalarına yeni hatalar ekleyerek züccaciye dükkânına giren fil misali önüne gelen her şeyi kırıp dökmeyi sürdürüyor.

İçeride olduğu gibi dışarıda da büyük bir sıkışmışlık yaşıyorlar. Yaşadıkları sıkışmayı dağıtmak için attıkları her adım yeni yanlışları da beraberinde getiriyor. Yanlış okumaların ortaya çıkardığı fatura kabarırken, ardı ardına yapılmaya çalışılan “u dönüşleri”, maliyetin hesap edilenden de fazla olmasından.

Evdeki hesap “Ortadoğu pazarı”na uymadı. Ilımlı İslam projesi çöktü, İhvan kardeşliği üzerinden bölgede hegemonya kurma hayalleri suya gömüldü. Siyasal İslamcı proje çöktü çökmesine de geride büyük sorunlar yumağı bıraktı. Bu sorunlar nasıl aşılacak, ya da açılabilecek mi tam bir muamma. Alışkanlıklar, bağnazlıklar, hevesler aynen devam ettiği için var olan sorunlara yenileri ekleniyor.

***

Nedir bu alışkanlıklar, hevesler, hatalar?

Radikal İslamcı yapılarla iş tutmak. Tüm yenilgilere rağmen Ortadoğu’nun kanayan yarası Siyasal İslamcı yapılarla sürdürülen ilişki olduğu gibi devam ediyor. “Ilımlı İslamcı” kozada yuvalanan Selefi radikalizmin merkezi İdlib’de üstlenilen rol, yansıtılanın aksine yeni bir göç dalgasının önüne geçmekten çok, Suriye denkleminde bu yapılar üzerinden pay kapmaya ilişkin. El Nusra ve türevi cihatçıların kontrolündeki İdlib’in mevcut varlığı, birçok sorunun üstünü perdelediği gibi, yeni Osmanlıcı zihniyetin denkleme dahil olmasına da vesile oluyor.

Bir sorunu başka bir sorunla perdeleme isteği, beraberinde daha büyük sorunlara yol açabiliyor. Astana süreci kapsamında verilen ev ödevinin yerine getirilememesi nedeniyle Moskova ile iplerin her geçen gün daha da gerilmesi bunun bir örneği. Rusya’nın ültimatomları şimdilik “özel ricalar”la dindirilmeye çalışılsa da, sorun daha fazla perdelenemiyor. İdlib patlamaya hazır bomba. Küçük bir kıvılcımın patlatacağı bu bombanın tesiri sanılandan da fazla olacaktır. ABD’nin ipiyle kuyuya inmek bir diğer büyük mesele. ABD ile zaman zaman yaşanan dönemsel krizlere rağmen, yeni Osmanlıcaların kıblesi her zamanki gibi ABD. Washington’ın övgülerine, takdirine, işbirliğine mazhar olmak birincil öncelik. ABD’nin Fırat’ın doğu yakasında hayata geçirmeye çalıştığı projenin gönüllü taşeronu olma hevesi, “tampon/güvenli bölge” inşasına talip olunması mevcut sorunlara yeni sorunlar eklemlenmesi demek.

İki küresel gücün kendi arasındaki didişmeden faydalanmaya çalışırken, bu güçlerin oyuncağına dönüşmek de sorunlara sorun ekleyen yanlışlardan. İdlib’de Rusya, Fırat’ın doğusunda ABD ile iş tutmak, bu güçlerin iki farklı bölgedeki planlarına dahil olmak, görüldüğü üzere hiçbir sorunu çözmediği gibi, var olan sorunların da kangrenleşmesine neden oluyor.

***

ABD’den Patriot Savunma Sistemi’nin yanı sıra F-35 savaş uçakları, Rusya’dan ise S-400 füze savunma sistemini aynı anda almaya çalışmak, şu ana kadar var olan sorunların toplamından da fazla bir krize yol açacak gibi. Erdoğan’ın “Hem S-400’ümüz olsun hem Patriot’umuz olsun” çıkışı yaklaşmakta olan krizin ayak sesleri. ABD’nin tehditlerinin dozu gün geçtikçe artarken, S-400 krizinin sancıları önümüzdeki günlerde daha da hissedilecektir. Türkiye ciddi bir çıkmaz içinde. F-35 ile S-400 ikilemi arasında yapacağı tercih ülkenin bundan sonraki dış politik hattını da gösterecektir.

Bu sancının üzerine gelen İran krizi ise işin tuzu biberi. İran’a yönelik kuşatmanın bütün bir bölgeyi tesiri altına aldığı bir iklimde, yeni Osmanlıcıların atması gereken her adımda iki kez düşünmelerinde fayda var. Sadece İran değil, bölgeye dair atılacak her bir adımın tartılarak atılmasında fayda var. Ortadoğu sıcak bir yaza hazırlanırken, her bir yanlış ülkeyi bu bataklığa daha fazla saplayacaktır.