Yıllarca bu ülkede “Kimsenin can güvenliği yoktur” diye bağırdım. Konuşmalar, toplantılar, yazılar yazdım

Yıllarca bu ülkede “Kimsenin can güvenliği yoktur” diye bağırdım. Konuşmalar, toplantılar, yazılar yazdım.
Susurluk kazası sonrası devletin çete kurduğunu anlattım. Derin devletin yapısına ulaşmaya çalıştım. Bilinen sırları gündeme getirdim. Olayların çözülmesine katkı sundum. Devletin kurumlarını ele geçiren siyaset, tarikat ve ticaret erbabıyla uğraştım. Tetikçi ve katillerin meşru güçlerin yerine geçtiğini belgeledim.

Türk Bank’ın mafyayla pazarlandığını, mafyanın hükümetler aracılığıyla palazlandığını ortaya koydum. Gizlice dinlenen işadamlarını sıraladım. O konuşmaların kayıtlarını açıkladım. Bantlardaki bilgilerle hükümetin düşmesine neden oldum.
Devlet çetesinin banka kurduğunu, bu bankanın ortaklarının dış istihbarat güçleri olduğunu, icraatları arasında Vatikan’ın kara parasını akladığını toplumla paylaştım.
• • •
Ülkede infial yaratmak için olaylar çıkarıldığını, suikast, bombalama ve saldırılar yapıldığını, yasadışı yapıların devletin koruması altında oluştuğunu açıkladım.
“Bin operasyonda dört bin kişi öldürdük” diyenlerin peşinden koştum. Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için çaba gösterdim.
Devlet sırrı örtüsüyle tüm karanlık işlerin üzerinin kapatıldığına şahit oldum. Hukukun dışına çıkan devletin yurttaşlarını öldürme kararını verebileceğini duyurdum.
• • •
Elinde devletin silahı, üzerinde devletin üniformasıyla soygun yapan, gasp eden, haraç alanların dosyalarına baktım. Uyuşturucu kaçıran yetkililerin üzerine gittim. Terörü rant kapısı yapan, adam öldürmeyi oyun haline getirenleri takip ettim.

Peşi sıra açılan kumarhanelerin, altın borsasının uluslararası mafyanın kara parasını aklamak için yol olduğunu öğrendim. Müthiş bir kara para cenneti haline getirilen zavallı ülkemin resmini gördüm. Mafya ile ilişkili siyasilerin ihanetini, oluşan kirli yönetimin Türkiye’yi çürüttüğüne şahit oldum.
• • •
Namuslu insanların, hukuka inananların, sorgulayanların, karşı çıkanların öldürüldüğünü açıklayan raporları okudum. Kutlu Savaş’ın yazdığı  Susurluk raporunda; “Devletlerin adam öldürebilmesinin mümkün olduğunu, hukuka uyup uyulmadığının sorulmaması gerektiğini, emri kimin vereceğinin önemi olmadığını, ihtiyaç halinde devletin yurttaşlarını öldürme kararını verilebileceğini” hayretle öğrendim. Raporu yazdıran Başbakan Mesut Yılmaz’ın da bu düşünceye katıldığını ve devletin gerek gördüğü anda “öldürme” emrini verebileceğini ifade etmesini ibretle izledim. Devletin yapısını, hukukun askıya alınışını, insan haklarının ıskalanışını, egemenliğin halkın olmadığı inancının nasıl yaratıldığını gözlemledim.
• • •
Aslında “Devlet sırrı, ülke güvenliği gibi yapay örtülerin varlığı,” demokrasiyle özdeşleşmeyenlerin yönetim hırsıyla birleşince, yurttaşları öldürmek kolaylaşıyor. Özgürlük, eşitlik ve yaşam hakkı gibi kavramların devlet erkinde yeri olmadığı emri verenlerce biliniyor. Hatta sadece muhalif olmak bile ölüm nedeni olabiliyor. Yasaları boşlayan, tek adam yönetimini arzulayanların eline geçen böyle bir devlet aygıtının, daha çok yurttaşın katline ferman verebileceği düşünülmelidir.
O nedenle 18 yıldır bağırıyorum. Tekrarlıyorum: Bu ülkede kimsenin “CAN GÜVENLİĞİ YOKTUR!..”
• • •
Şimdi AKP yeni bir Torba Yasa çıkarıyor. 1 Ekim’de görüşmelerine devam edilecek bu Torba Yasa’ya son anda AKP’li millettekileri bazı maddeler eklediler. Eklenen maddeye göre; “Devlet, arsasından, tarlasından ya da evinin üzerinden köprü, teleferik hattı, altından metro geçirilen vatandaşlara kamulaştırma bedeli ödemeyecek. Vatandaş, devletin kamu adına yatırım yaptığı bu gayrimenkullerini artık yeni şekliyle kullanmak zorunda kalacak.”

“KENTSEL DÖNÜŞÜM ve AFET YASALARI” nedeniyle yurttaşın elindeki tapunun güvencesinin kalmadığını daha önce yazmıştık. İlgili yasalara göre, kamulaştırılan gayrimenkuller için yargıya başvuru hakkının kaldırıldığını belirtmiştik. Kısaca, tapuların kolayca iktidara devredileceğini gündeme taşımıştık. Şimdi çıkarılacak bu maddeyle “tapunun hiçbir kıymetinin kalmadığı” açıkça ortaya çıkıyor. Yani artık MAL GÜVENCEMİZ DE YOK EDİLİYOR!
• • •
Can ve mal güvencesinin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Temel insan haklarımız elimizden alınmış, keyfi yönetimin kol gezdiği bu ülkede, şimdi, tek adam dönemi başlıyor.
Durum son derece vahim. Bu gidişatı ancak, eşitlik, özgürlük adil paylaşım ve insan haklarına saygılı, sol düşünen, halk için mücadele eden, sorunları bilen ve çözüm önerilerini halk için gerçekleştiren siyasi partiler durdurabilir.
Kısaca CHP’ye büyük görev düşüyor!..