Dün 16 Mart’tı!...

Mart ayı uyanışı müjdeler!.. İnsanlar baharın gelişini, doğanın yeniden canlanışını, yaşamın en önemli anı olarak kabul eder. Sevgi, birlikte varoluş ve barış!.. Mart ayının simgeleridir.

Ancak 16 Mart benim için tüm bu güzelliklerin dışında bir anlam taşır. Her 78’li gibi,16 Mart’ta aklıma solcuların yaşadığı bir facia gelir.

16 Mart 1978’de ülkücü faşistler, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde solcu gençlere bombayla saldırmıştı. 7 gencimiz katledilmiş, bomba sonrası silahla taranan 41 öğrencimiz ise yaralanmıştı. Oysa bu eylemin yapılacağı polis tarafından bilinmekteydi. İstihbarat alınmış, belgeler yetkililere sunulmuştu. Ancak ilgililer gereğini yapmamış, göz göre göre gençlerin katliamına müsaade edilmişti. Saldırının yapılacağına dair bilgi notu, yazılışının üzerinden 22 yıl sonra gün yüzüne çıkarılmıştı. Dönemin Emniyet Müdürü Şükrü Balcı, Süreyya San ve Reşat Altay’ın sorumlulukları vardı. Ancak delil yetersizliğinden beraat ettiler.

16 Mart Katliamı, ülkemiz için yüz karasıdır.

Aslında bu katliamın failleri bellidir!..

Ancak devlet onları saklamaktadır. Daha doğrusu ortaya çıkmaması için direnmektedir. Tıpkı 12 Eylül faşist darbesine götüren bir dizi olayı ve faillerini sakladığı gibi.

Yakın geçmişteki olaylarla yüzleşmek istenmemesinin sebebi bellidir. Şayet o dönem mercek altına alınır ve yapılanlar failleriyle birlikte ortaya çıkarılırsa katliam yapanlardan hesap sorulmak mümkün olabilecektir. Hukukun üstünlüğüne inanan devlet yapısı, şayet sorumluları cezalandırabilirse siyasal yönetimlere güç verecektir. Sivil siyasetin halk adına ve halk için çaba göstermesi, demokratik yaşam kültürünün gelişmesine neden olacaktır.

En çok ihtiyaç duyulan değer, laik demokratik bir devlet anlayışıdır. Bugünkü iktidar böyle bir Türkiye istemiyor!..

Demokrasi karşıtı güçler işbaşında kalmayı ancak “geçmiş kirlerin halı altına süpürülmesiyle” başarabileceklerinin farkındalar. Bir gün aynı şeyleri tekrar edebilmek üzere, hakları, özgürlükleri, hukuku, eşitliği ve adil paylaşımı, kısaca demokrasiyi görmezlikten gelmekteler.

•  •  •

İnsanlık için “kara bir leke” olan bir başka olayı daha hatırlatmak isterim.

16 Mart 1988’de Irak’ta Saddam’ın emriyle zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı Halepçe kasabasını bombalamıştı. O gün 5000’den fazla Kürt, hunharca katledilmişti. Kimyasal silahların vahşeti hemen yanı başımızda yaşanmıştı. O zaman “Vahşetten kaçanları sınırda karşılamış” onların duygularını paylaşmıştım. Hâlâ o olayın etkisi altındayım.

Yaşanan bu vahşi saldırılarda yitirdiğimiz tüm canların önünde bir kez daha saygıyla eğilmek isterim. Onların anısı “dünyadaki yeni katliamların önünü kesecektir” diye umut ederim.

Biliyorum ki; umut etmek, dilemek yeterli olmuyor. Ülkeler demokrasi dışı yönetimlere geçit vermeye devam ederse, bu katliamları sürdürecek ve daha çok diktatör heveslileri türeyecektir. Nitekim etrafımıza bakarsak hemen yanı başımızda olduklarını görebiliriz.

Yasama, yargı ve yürütme erklerini tek adamda toplamaya çalışan anlayışların, baskı ve zulmü geleneksel hale getirdiklerini biliyoruz.

Tek adamlar aslında korkaktır. Özgüvenleri yoktur. Şizofrenlik ruh halindedirler. Sağlıklı düşünemezler. “Yaptım oldu!” derler. Oysa olan insanlara olur. Onlar ölürler!..

•  •  •

Böyle bir anlayışın hüküm sürdüğü Türkiye’de mart aylarında oluşan bir olayı daha hatırlatacağım.

11 Mart 2012’de Esenyurt Marmara Park AVM inşaatında çadırlarda barınmak zorunda bırakılan işçilerden 11’i çıkan yangında hayatını kaybetmişti.

Anımsadınız mı?..

O işçiler 3 yıl önce aramızdan ayrıldı. Sorumluları ise, güle oynaya yaşamlarına devam ediyor. Önlem alınmadı. Hâlâ işçiler çadırlarda yaşıyor. Hâlâ işçiler güvensiz ortamda çalışıyor. İktidardan çıt yok!..

•  •  •

Bir kara leke daha!..

Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa birinciliği devam ediyor!.. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin raporlarına göre; “2012’de 878, 2013’te 1235, 2014’te 1886 işçi hayatını kaybetti.”  2015 Mart ayına kadar “81 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği” açıklanıyor.

•  •  •

Bizde balık hafızası olduğu sürece tek adam ve tek parti devleti devam eder. Yaratılan zulüm ve baskıcı düzende günümüzde yaşananlar geçmişteki faciaları unutturur!..

Dilerim ki, artık olayların farkına varırız!..