Boğaziçi Film Festivali’nin ödül töreninde yaşananların ardından, Ankara Film Festivali’nde En İyi Film ödülünün “Kurak Günler”e verilmesi festivallerin özerkliğinin ne denli önemli olduğunu vurguluyor.

Festivaller evreninde obruklar
Fotoğraf: DepoPhotos

Ekim ve Kasım ayları, film festivallerinin birbiri ardına geldiği, kimi zaman eş zamanlı düzenlendiği bir zaman dilimi. Aslında festivaller mevsimi Eylül’de başlar. Venedik, Toronto, San Sebastian gibi önemli uluslararası festivaller, ülkemizde ise Adana Altın Koza, Ayvalık Film Festivalleri Eylül ayının gözdeleridir. Ekim’de bu takvim daha da yoğunlaşır. Londra, New York, Ghent, Valencia, Montpellier, ülkemizde ise Antalya Altın Portakal Film Festivali, İKSV’nin ‘Film Ekimi’ ve ‘Boğaziçi Film Festivali’ bu aya damgasını vurur.


Kasım başı, Balkanların önemli festivallerinden Selanik’in, bizim için Ankara’nın zamanıdır. Onu İzmir’de ‘Akdeniz Sinemaları Buluşması’ izler. Aynı günlerde ülkemizin kadın filmleri festivallerinden ‘Film Mor’, ‘İstanbul Psike Film Festivali’ gibi tematik festivaller sürmektedir. Yarın, İzmir’de Kısa Film Festivali başlıyor, hafta içinde ‘Sine Mardin’ ve İstanbul’da düzenlenen ‘Uluslararası Suç ve Ceza Filmleri Festivali’ var. Bütün bu festivaller, sinema kültürünün yaygınlaşması için uğraş veriyor. Hepsini saygıyla selamlıyorum. Gençlerin sinema salonu ile ilişkisinin bütün bütün koptuğu, telefon ekranlarına kilitlendiği günümüzde festivallerin önemi daha da artıyor. Çünkü, başka zamanlarda boş kalan koltuklar festivallerde doluyor. Festivallerin bir cazibe merkezi olması sinema sanatı adına önemli bir kazanım. Yeter ki, siyasal iradenin gölgesi düşmesin üzerlerine...

BOĞAZİÇİ’NE DÜŞEN GÖLGE

Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteğinde, Anadolu Ajansı, Global İletişim ve TRT’nin kurumsal iş ortaklığında düzenlenen 10. Boğaziçi Film Festivali’nin Semih Kaplanoğlu başkanlığındaki jürisi, büyük ödüle Selcen Ergun’un ilk filmi “Kar”ı değer bulurken, aynı filme En İyi Seanaryo, Görüntü Yönetmeni ve En İyi Kadın Oyuncu (Merve Dizdar) ödüllerini vermiş, En İyi Yönetmen olarak “Karanlık Gece”nin yönetmeni Özcan Alper’i seçmiş, ve En İyi Erkek Oyuncu ödülünü de aynı filmin oyuncusuna (Berkay Ateş) vermişti.

Özcan Alper, konuşmasında ödülünü Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya ithaf ettiğini, salonda bulunan bir oyuncu, Burak Haktanır’ın “O kadın TSK’ya iftira attı” diye bağırdığını medyadan öğrenmiştik. İki konuşmayı da İfade özgürlüğü bağlamında değerlendirip, meseleyi kapatmak mümkünken, Burak Haktanır’ın Milli Savunma Bakanı tarafından davet edilmesi ve festivalin yayınladığı bildiri festivallerin siyasi iktidarla ilişkisini gündeme taşıdı. Festival yönetiminin yayınladığı, “Her zaman sanatçıları ve filmleri önceleyen bir festival olarak, ödül törenimizde ödül kazananların politik göndermeleri ve sloganlarını kınıyor, kültür ve sanat hayatımızın sağlıklı bir zeminde yükselmesi temennisinde bulunuyoruz” sözlerini içeren talihsiz açıklamasını nasıl değerlendirmek gerekir? ‘Ne yapsınlar, Bakanlık desteğini kaybetmemek için başka çareleri yoktu’ demeyeceğiz elbette.

Sanatsal özerkliğe sahip olmayan bir festival artık ciddiye alınamaz. Elbette, ödül alan bir sanatçı kendi dünya görüşü çerçevesinde görüşlerini ifade edecektir, etmelidir. Festivalin bunu kınaması ‘sanatçının biat edenini severiz’ demekten başka bir şey değildir… Benzer bir linç kampanyası, Antalya’da aldığı En İyi Yönetmen ödülünü kazanan Emin Alper’in de başına gelmişti, anımsayacaksınız. Neyse ki, ülkemizde özgür festivaller de var. Bakanlık desteği almasına karşın, çizgisinden taviz vermeyen Ankara Film Festivali’ne getirmek istiyorum sözü.

festivaller-evreninde-obruklar-1087265-1.



ANKARA’DAN YÜKSELEN ÖZGÜR SESLER

Emin Alper’in “Kurak Günler” filmi Yeşim Ustaoğlu’nun başkanlığını yaptığı Antalya Jürisi’nden 8 ödülle dönmüş ayrıca SİYAD ödülünü de almıştı. Ankara’dan ise 6 ödülle döndü. Ama, bu kez En İyi Film Ödülünü de kazanarak… Pelin Esmer’in başkanlığındaki Seçici Kurul, En İyi Film Ödülünün yanı sıra, Onat Kutlar En İyi Senaryo, Erkek Oyuncu (Selahattin Paşalı), Yardımcı Kadın Oyuncu (Selin Yeninci), Yardımcı Erkek Oyuncu (Erdem Şenocak), Kurgu (Özcan Vardar, Eytan İpeker) ödüllerini verdi Emin Alper’in filmine. Özcan Alper’in Antalya’da “Karanlık Gece” ile kazandığı En İyi Film Ödülü Emin Alper’in olurken, Antalya’da Emin Alper’in kazandığı En İyi Yönetmen ödülü Özcan Alper’in oldu. “Karanlık Gece”, ayrıca Jüri Özel Ödülü ve SİYAD ödüllerinin de sahibi oldu. Belgesel Jürisi ise, En İyi Belgesel olarak Mahmut Fazıl Coşkun’un “Crossroads” filmini seçti. Ankara Film Festivali’nde VEKAM özel ödülünün sahibi ise, ‘Ankara Filmleri’ başlıklı bölümde yer alan Kadir Uluç’un “Gordion’un Çobanları” filmi oldu.

Gerçekten de hak edilmiş ödüllerdi, Ulusal Yarışmada Ziya Demirel’in “Ela ile Hilmi ve Ali” filminin aldığı Mahmut Tali Öngören En İyi İlk Film ve En İyi Kadın Oyuncu (Ece Yüksel) ödülleri, Maryna Er Gorbach’ın “Klondike” filminin aldığı En İyi Sanat Yönetmeni, En İyi Müzik ödülleri ve Ali Kemal Güven’in “Çilingir Sofrası”nın aldığı Erkek Oyuncu dalındaki mansiyon ödülü (Ahmet Rıfat Şungar ve Barış Gönenen). Seçici Kurulun işi hiç kolay değildi, çünkü seçkiye alınan 12 filmin büyük bir bölümü başka festivallerde izlenmiş, ödüllendirilmiş, sinemamızın yüz akı filmlerdi.

Emin Alper, Ankara’daki törende ödülünü alırken, “Bizi Bakırköy’den izleyen Çiğdem Mater’i selamlıyorum” diyordu. Özcan Alper de “Filmlerimizde her zaman güçlülerin, iktidarların, çoğunlukların yanında değil, ezilenlerin, adalet arayanların, sesi duyulmayanların ve ötekilerin yanında olduk” diyerek özgür ifade mücadelesinden geri adım atmayacaklarının işaretini veriyordu. En İyi Kurgu ödülünü kazanan sanatçı Özcan Vardar da Gezi davasında tutuklanan yapımcı Çiğdem Mater’e, beş aydır cezaevinde olan kurgucu Erhan Örs’e ve Boğaziçi direnişine selam gönderdi.

Ankara’daki ödül törenini, uzaktan da olsa izleyemedim (yukardaki bilgileri basından aldım), çünkü aynı anda İzmir’de “2. Akdeniz Sinemaları Buluşması”nın ödül töreni vardı. Bu festivalin yalnızca tek bir ödülü vardı. Fransız Sinemateki’nin kurucusu Henri Langlois adına verilmiş bir Onur Ödülü. Ödülün bu yılki sahibi Tunuslu yazar-yönetmen Férid Boughedir oldu. Boughedir, ödülünü sinemamızın yıldız oyuncularından Vildan Atasever’in elinden aldıktan sonra yaptığı konuşmada sinema mirasının korunmasının önemine işaret ederek, bu mücadelenin öncüsü Langlois’yı selamladı. İzmir’deki tören, ‘Salut de Smyrne’ topluluğunun söylediği Türkçe, Rumca, Ladino, Arapça ve Farsça şarkılarla devam etti. İzmir Akdeniz Sinemaları Buluşması, ikinci yılında bir Akdeniz ortak yapımı için ilk adım taşlarını oluşturdu. Altı gün içinde 34 uzun metrajlı Akdeniz filmi seyirciyle buluştu. Büyük kısmı son yılın ürünleri, bir kısmı da saygı sunuşlarına ayrılmıştı festivalin. Langlois üstüne belgesel “Fransız Sinemateki’nin Hayaleti”, Erden Kıral’a Saygı bölümündeki “Gece” ve “Vicdan” filmlerinin yanı sıra, sinemamızın son iki yılından dört yapım, “Anadolu Leoparı”, “Dirlik Düzenlik”, “İki Şafak Arasında” ve “Okul Tıraşı” Akdeniz’in iki yakasından gelen sinemacı konuklarımızın övgüleri ile karşılandı. Yılın diğer önemli filmleri neden yoktu derseniz, “Kerr”i, “Ela ile Hilmi ve Ali”yi, “Zuhal”i, “Sen Ben Lenin”i bu yaz ‘2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’nde İzmir seyircisine sunmuştuk. Emin Alper ve Özcan Alper’in filmlerinin ise önümüzdeki yaz festivalinin programında olduğunu şimdiden söyleyebilirim.