Bizim mahalleye yetmişlerin sonunda tüm örgütler girmiş; amcamın kızı ve oğlu Kürt ulusalcısı olmuş, Sovyetler Birliği’ne, sosyalist değil, revizyonist diyorlarmış.

Bizim mahalleye yetmişlerin sonunda tüm örgütler girmiş; amcamın kızı ve oğlu Kürt ulusalcısı olmuş, Sovyetler Birliği’ne, sosyalist değil, revizyonist diyorlarmış. Biz onlardan on yıl sonra duvarın yıkılmasına bir kala sosyalist olduk, daha ileri gittik tabii: Hayır bu sosyalist olmadığı gibi, doğrudan sosyal emperyalisttir. Herkes aşağı yukarı şu görüşteydi: Eğer sosyalist bir toplum inşa edildiğinde işler ters gidiyorsa bu durum fikrin kendisini geçersiz kılmaz, onun doğru tatbik edilmediğini gösterir.

Uygulama bazı yerlerde o kadar kötüymüş ki, Polonya’da reel sosyalizm döneminde anlatılan bir fıkrada, bir komünist parti yöneticisi, “Sosyalizm o kadar başarılıdır ki, kabile toplumundan ilkelciliği, Antik Çağ’dan köleciliği, Asya Tipi Üretim Tarzı’ndan despotizmi, feodalizmden lordların üstünlüğünü, kapitalizmden ise sömürüyü almıştır” diyormuş. Acı ve komik ama galiba gerçek.

Sonra gürültüyle yıkılınca Doğu Bloku, nedense çok rahattık: Bu yıkılan zaten sosyalizm değildi, iyi oldu, yıllardır insanları aldatıyordu. Kitleler sanırım Polonya’da, orak çekiçli bayrağı yırtınca biraz kızdık: Evet yıkılan sosyalizm değil, ama bu kadar sosyalizm düşmanlığı da olmaz.

Sosyalizmin tarihindeki tüm simalara benzer bir tavır aldık. Beğenmediklerimiz sağ ve sol sapmalardı. Stalin, Lenin çizgisiyle ilgisi olmayan bir pos bıyıktır. Troçki zaten ihanetçidir ve cezası verilmiştir. Tito sosyalist değil, özyönetimcidir. Mao köylüdür, Ramiz Alia Arnavutluk’u mahveden kişidir.

Sonra iş döndü geldi bize: İlk TKP devrimcidir, ikincisi revizyonisttir. Mustafa Suphi komünist, Şefik Hüsnü reformisttir. Kıvılcımlı, Türkali ve diğerleri sadece yiğit devrimcilerdir, ama sosyalist değil. Hayatları darağacında, Kızıldere’de, Diyarbakır zındanlarında sloganlarla bitenler kuşkusuz kahraman birer devrimcidir, ama küçük burjuva devrimcisi.

12 Eylül darbesinden kaçan ve Karadeniz üzerinden Sovyetler Birliği’ne yasadışı giren bir grup Türkiyeli devrimci gözaltına alınır. Yarım yamalak bir dil ile Türkiye’deki darbeden kaçıp sosyalist anavatana geldiklerini ve sığınma istediklerini belirtirler. Karakoldaki Kızıl Ordu subayı Moskova ile görüşür. Kısa bir süre sonra bizimkilere, “Biz o işlere uzun zamandır bakmıyoruz, siz güneye, Suriye’ye gidin, Esad size yardım eder” der. Bu fıkra mı, yaşanmış mı bilmiyorum. Ama bizimkilerin ruh haline uygun: “Bu komünizm olamaz, bu o değil!”

Tanrının bir kısa fıkra anlatarak maymundan insanı yarattığı söylenirmiş. İnsan ise tarihte sadece masal, hikâye, destan, şarkı, şiir yaratmamış, bir de Tanrı gibi fıkra anlatmış. Yaşadığı ağır baskıları, açlığı, sömürüyü, eşitsizliği fıkralarla azaltmak istemiş. Geçen yüzyılın ortalarında işlerin yolunda gitmediği baskıcı sosyalist ülkelerde fıkra patlaması bundan yaşanmış. Hani bugünlerde herkes Bilal fıkraları anlatıyor ya, bu, Erdoğan gibi bir zorbanın elinde tutsak olan koskoca bir ülkenin geçmekte olduğu karanlık döneme bir isyandır. Tayyip, ailesi ve hükümet efradı, denetim kanalları tıkanmış bir rejimde, devasa boyutta suçlara rağmen bir türlü yargılanamayınca, halk hüsranlarını yatıştırmak, birazcık rahatlamak için Bilal fıkralarına sığınıyor.

Bizim bir zamanlar yaptığımızı şimdi İslamcılar yapıyor: “IŞİD Müslüman olamaz!” IŞİD’i İsrail’in, ABD’nin, batının kurduğunu söyleyip herkesi rahatlatıyorlar. IŞİD içindeki batılı yamyamları kanıt gösterenleri mi, Halife El Bağdadi’nin 4 yıl Amerikalıların elinde tutsak olduğunu söyleyenleri mi anlatsam, ne ararsan var. Stalin, Mao ve diğerleri nasıl bizatihi sosyalizmin ta kendisi ise IŞİD de İslam’ın ve Cihatçılığın kendisidir. Bu hiç kuşkusuz odur.

Fıkraya gelince. Cennette hurilerle sevişmek için malafatı korumaya hizmet eden metal külot giyip intihar eylemine gideni mi, şu Ramazan ayında öğleden önce intihar eylemi yapıp Hz. Muhammed ile iftarda buluşmaya can atanı mı, yoksa cebinde demir kaşık ile intihar eylemine gidip cennetteki sofradan yemek kaşıklamaya giden IŞİD’çiyi mi anlatayım. Hiç biri fıkra değil, gerçek.