Özgürlük ve emek mücadelesinde önemli günler. Bugün İzmir’de Millet İttifakı’nın mitingindeyiz, yarın da 1 Mayıs’ı kutlayacağız. Akşamları, Uluslararası Caz Günü ve İşçi Filmleri Festivali etkinliklerini ihmal etmeden.

Gündüz miting, akşam sanat
Gürol Sözen’in “1919-23 Destan ve Onlar“ sergisi AASSM’de açılıyor. (Sergi afişinden)

Seçimlere iki hafta kalmışken, siyasetten söz etmemek mümkün mü? 14 Mayıs’ta ülkemizin kaderini belirleyecek bir seçim yaşayacağız. Emekçi kitlelerin ve demokrasiden yana tüm güçlerin birlikteliğini bozmak için provokasyon ve dezenformasyondan başka sarılacağı dal kalmayan siyasi iktidar, seçim sürecinde baskıların, yasakların dozunu artırmaktan geri durmuyor. Diyarbakır’da gözaltına alınan yüzlerce kişi arasında Amed Şehir Tiyatrosu oyuncuları da var. Özgür düşünceyi tehdit olarak gören muktedirlerin sanattan korkmaları çok doğal değil mi? 

Bugün dünya tarihi açısından önemli bir olayın yıldönümü; Nazilerin lideri Adolf Hitler’in Führerbunker’de intihar ettiği gün. Bu tarihten söz açmışken, faşizmin sanat fobisini anımsamakta yarar var. 1933 yılının Nisan ayında ‘Alman Olmayan Ruha Karşı Eylem’ başlığı altında bir kampanya başlatan Naziler 10 Mayıs’ta Almanya’nın pek çok kentinde kitap yakma törenleri düzenlemişti. Birçok akademisyen Üniversite’deki görevlerinden atılırken, bazıları boyun eğmiş, hatta kitap yakma törenlerine katılmıştı. Kamyonlarla meydanlara taşınan ve marşlar eşliğinde ateşe verilen kitaplar arasında, Marksist literatürün temel eserlerinin yanı sıra, dünya edebiyatının seçkin yazarlarının kitapları da yer alıyordu. Kitapları yakılan yazarlardan birkaçını saymakla yetineyim: Bertold Brecht, Jack London, Thomas Mann, Stefan Zweig, Erich Maria Remarque, Ernest Hewingway, Arthur Schnitzler, Jack London…

Kitap yakma eylemi, dünyanın dört bir yanında faşist yönetimlerin başvurduğu propaganda yöntemleri arasında yerini aldı. Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze ülkemiz de benzer eylemlere sahne oldu. Rasathane yakan Osmanlı’dan film yakan darbe yönetimlerine uzanan süreçte, aydınlarımız hep acı çekti; yaşamlarının önemli bölümlerini sürgünlerde, hapislerde geçirdiler. Bununla da kalmadı, Sivas’ta yazarlarımızı, ozanlarımızı yaktılar…

Sansür her dönemde ‘Demoklesin kılıcı’ gibi varlığını korudu, aydınların başı üzerinde.

Yasaklama ile baş edemediklerinin üstüne ekonomik sansürlerle geldiler. Kitle iletişim araçlarında özgür ifade olanaklarını tümden ortadan kaldıran, kara listelerle sanatçıların işini yapmasını engelleyen gerici zihniyetin aparatları, iktidarlarını sonsuza dek sürdürebileceklerini sandılar. Ama yanıldılar… Yolun sonundayız. Bekleyin, iki hafta kaldı.   

Bu karanlık ortamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın İzmir’de 140 yıllık Tekel fabrikasını ‘Kültür Sanat Fabrikası’na dönüştürmesini gene de sevinçle karşılıyoruz. Ama, meraklanıyoruz, fabrikanın kütüphanesinde yakılan, öldürülen, açlığa mahkûm edilen aydınlarımızın eserlerine yer verebildiler mi acaba? Bekleyin, o mekânların da sanatın gerçek emekçileri ile buluşmasına az kaldı… Bu umudu büyütmek adın bugün İzmir’de Gündoğdu Meydanı’nda olacağız. Müstakbel Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve Millet İttifakı’nın liderleri ile Belediye Başkanlarımızın ‘Demokrasi Mitingi’nde… İzmirliler demokrasiyi özümsemiştir. Temel hak ve özgürlükleri ayaklar altına alan bu kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı iklimden kurtulmanın tek yolunun birleşmekten geçtiğinin ayırdındadır. Tarihin bu dönemecinde gerekeni yapacaklarından, farklı siyasal görüşlere sahip olsalar da yan yana duracaklarından, ’tek adam rejimi’nden kurtulacağımızın işaret fişeğini bugün Gündoğdu Meydanı’ndan ateşleyeceklerinden kuşkum yok. 

Bu birlikteliği yarın da sürdürmeliyiz. Millet İttifakı’nı oluşturan siyasi partileri destekleyen toplum kesimlerinin, ‘1 Mayıs Uluslararası Emek ve Dayanışma Günü’nü İzmir’de Gündoğdu, İstanbul’da Maltepe’de ve başka kentlerde Emek ve Özgürlük İttifakı ve Sosyalist Güçbirliği İttifakı bileşenleri ile birlikte yürüyeceklerine inanıyorum. Geçen yıl yitirdiğimiz değerli besteci Sarper Özsan’ın o muhteşem 1 Mayıs marşını hep bir ağızdan söylemeliyiz. Sanat emekçileri, her zaman 1 Mayıs mitinglerinin ön safında yer almıştır; bu kez de öyle olacak.

Sanatçıların, yalnızca mitinglerde değil, Meclis kürsüsünde de söz sahibi olmaları gerekir. Ama ne yazık ki bu güne dek (Atatürk dönemi dışında) bunun gerçekleştiğine tanık olmadık. Listelerde, çoğu da seçilme olasılığı olmayan yerlere konulan birkaç isim ve bir dönem milletvekilliği yapan Sabahat Akkiraz, Tolga Çandar ve Sırrı Süreyya Önder dışında sanatçı göremedik son yıllarda. Bu kez de durum pek farklı değil. Değerli isimlere yer verilmiş listelerde ama seçilme şansı olanlar pek az ne yazık ki. Gene de, isimleri anarak desteklerimizi ifade etmek isterim. CHP’den Orhan Kemal’in oğlu yazar-yayıncı Işık Öğütçü (İstanbul), Yeşil Sol Parti’den senarist-yönetmen Sırrı Süreyya Önder (İstanbul), oyuncu Kerem Fırtına, yayıncı Emirali Türkmen, ressam İbrahim Çiftçioğlu, TİP’den oyuncu Mehmet Aslantuğ, oyuncu Serhat Özcan, müzisyen Esmeray, Sol Parti’den yazar Esra Kahraman, AKP’den oyuncu Bahadır Yenişehirlioğlu ve müzisyen Yücel Arzen, MHP’den oyuncu Özlem Balcı var listelerde. Birkaç ismi dışarda tutarak, siyasi partilerimizin TBMM’de popüler isimlere değil, sanat ve kültür politikaları üstüne çalışmaları olan sanat insanlarına ihtiyaç olduğunun farkına varamadığını, sanatçıları -listelerin alt sıralarında- kenar süsü olarak kullandıklarını söyleyebiliriz. Bu ortamda sanatçılara, kendi örgütlenmelerini güçlendirerek siyasete müdahil olmak seçeneği düşüyor.     
           
SANATSIZ OLMAZ

Bugün ve yarın meydanlardayız dedik, ama akşamlarınızı sanata ayırmayı ihmal etmeyin derim. 1 Mayıs’ta İstanbul’da başlayıp 7 Mayıs’a dek sürecek olan ‘İşçi Filmleri Festivali’ bu yıl 18. yaşına basıyor. İstanbul’da Fransız Kültür Merkezi, Kadıköy Sinematek/Sinema Evi, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde gösterilecek olan filmleri kaçırmamalarını öneririm İstanbullu okurlara. Festivalin programından seçmeler Anadolu kentlerine de uğrayacaktır mutlaka, geçen yıllarda olduğu gibi. 

Nisan ayının son günleri, sanatın farklı dallarının bayram yaptığı zamanlar. 29 Nisan Dünya Dans Günü. İstanbul ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri’nin yanı sıra birkaç Belediyemizin daha ‘Dans Günü’nü kutladığını görmek sevindiriciydi.  30 Nisan Uluslararası Caz Günü biraz daha geniş bir çerçevede kutlanıyor. 190 ülkede gerçekleşen etkinlikler çerçevesinde iki kentimizde gerçekleşecek konserler yer alıyor: İstanbul’da CRR’de “Caz Yağmuru” ile Garanti BBVA’nın beş farklı mekânda düzenlediği caz konserleri (Ishmael Ensemb, İmer Demirer, Elif Çağlar, Dilek Sert Erdoğan, Gilad Atzmon) var. İzmir’de, Büyükşehir Belediyesi Caz Günü’nü AASSM’de Ayşegül & Nezih Yeşilnil Quartet’in konseri ile kutluyor. Quartet’in diğer iki üyesi de caz dünyamızın usta sanatçıları Neşet Ruacan ve Deniz Dündar. Bu güzel konseri kaçıracağını sanmıyorum, İzmirli sanatseverlerin. 

İzmir’den sık sık söz açmamın nedeni burada yaşamam değil, sanatsal açıdan durgun dönemlerden geçen kentin Tunç Soyer’in başkanlığında bir sanat kentine dönüşme sürecine girdiğini gözlemlemem. Ne yazık ki, İstanbul medyasının görüş açısının dışında kalıyor bu etkinlikler çoğu kez. İzmir’in sanat ve kültür yaşamının zenginliğini yansıtmak için birkaç örnek vermek isterim: Bu akşam Karşıyaka Hikmet Şimşek Sanat Merkezi’inde, yarın İzmir Mimarlık Merkezi /Kat Sanat’ta Cello Paradiso konseri, aynı gün 1 Mayıs mitinginin ardından Gündoğdu Meydanında Suavi konseri var. Çarşamba günü, AASSM’de görkemli bir sergi açılıyor: Gürol Sözen’in “1919-23 Destan ve Onlar“ sergisi. Hafta sonunda ise, kültür politikaları üstüne bir sempozyum… Sanırım, yakında İstanbul’la boy ölçüşebilir düzeye gelebilir İzmir, mekânsal eksiklerini de giderebilirse… Eskişehir’in, Nilüfer’in, Adana’nın, Antalya’nın hakkını yemeyelim ama diğer kentlerimizin de sanata ihtiyacı yok mu? Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk 100 günde yapacakları arasında yer almıyor ama doğru bir Kültür Bakanı atarsa, yerel yöneticilerimiz de merkezden alabilecekleri desteği gözeterek bir şeyler yapmaya niyetlenirler belki…