Türkiye’de gazetecilik zordur, Diyarbakır’da daha da zor. 90’ların çatışmalı yıllarında ne zaman bölgeye gitsek, oradaki meslektaşlarımızın bizlerle kıyaslanamayacak zorluklara göğüs gererek çalıştıklarına tanıklık ederdik.

Memleketin her yerinde zor olan meslek, bir de bu ülkede taşınması hiç kolay olmayan Kürt kimliğiyle yapılınca iyice zorlaşıyor. Diyarbakır’da tutuklanan 16 gazeteci ve TBMM’deki Sansür Yasası bugünleri bile arayacağımızın habercisi!

Gazeteciler, haberleri öldürülsün, görülmez duyulmaz olsun diye öldürülüyordu. Haber yapamasınlar diye... Yazacakları, söyleyecekleri vatandaşlara ulaşmasın diye hapsediliyor, özgürlükleri ellerinden alınıyordu.

Habere vurulan her kelepçe vatandaşlara ve onların bilgi edinme hakkına vurulan kelepçedir. Bilmesinler ya da sadece iktidarın anlattıklarını duysunlar ki, sandıklar önlerine konulduğunda da doğru tercihler yapamasınlar!

***

AKP ve MHP’nin TBMM’ye sunduğu “Basın Kanunu ve Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” teklifi de bunu hedefliyor. Türk Ceza Kanunu’na “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” diye yeni bir suç eklenip, bu suçu işleyenleri hapsederek, iktidarın duyulmasını istemediği bütün haberleri de hapsetmek istiyorlar.

Yalan haber”, “dezenformasyon”, “asılsız bilgi” ve “tahrif edilmiş bilgi” gibi hukuki tanımları olmayan kavramları kendileri tanımlayıp, işlerine gelmeyen her haberi böyle yaftalayarak halka ulaşmasını engellemeye çalışacaklar.

Kendileri için varlık yokluk meselesi haline gelen bir seçime doğru gidilirken buna öylesine mecburlar ki! İktidarda kalabilmenin tek yolu memlekette olup bitenlerin halka ulaşmasını engellemek, muhalefet blokunda çatlaklar yaratmak ve Kürt seçmenin muhalefet adayını desteklemesine engel olabilmek.

AKP ve MHP’nin oy kaybı durdurulamıyor, denge Cumhur İttifakı aleyhine değişmiş durumda ve yüzde 50+1 Erdoğan için hayal kadar uzak!

***

Tek adam rejimine karşı her türlü tepkiyi verip, TBMM’deki sansür yasasını yalnızca gazetecilerin sorunu sanmak, Diyarbakır’da 16 Kürt gazetecinin “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanmasına sessiz kalmak, aslında haberin tutuklanmasına ve iktidarın ömrünü uzatma çabasına sessiz kalmak demek!

Diyarbakır’da 20 gazetecinin gözaltına alınıp 8 gün boyunca hiçbir şey sorulmadan emniyette tutulmasını, 16’sının gizli tanık ifadeleriyle tutuklanmalarını iktidarın hesaplarından bağımsız değerlendirip haberin özgürlüğünden ve kendi özgürlüklerimizden farklı bir yere koymak kadar ağır bir hata olamaz.

Türkiye cezaevleri gazetecilerle dolduğunda ve memleket dünyanın en büyük gazeteci cezaevi olarak tanımlandığında, 2010 yılında 100 kadar meslek örgütünün katılımıyla Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) oluşturulmuştu. Hemen her gazeteci cezaevini cezaevindeki gazeteciler kadar kendisine yakın hissediyor ve gazetecilerin özgürlüğü için muazzam bir dayanışma sergileniyordu.

***

Şimdi, ülke tarihinin en kritik seçimlerinden birine gidilirken, bu kez her zamankinden daha güçlü ve geniş habere özgürlük platformlarına, haberin özgürlüğü için en geniş dayanışmanın sergilenmesine ihtiyaç var.

Şimdi, TBMM’deki Sansür Yasası’na hayır demek ve tutuklanan gazetecilerin özgürlüğünü istemek, aslında haberin özgürlüğünü istemek demek. Halkın haber alma özgürlüğünü ve daha düzgün bir seçim yapılabilmesini istemek demek!

Gazetecilik örgütleri bugün İstanbul ve diğer illerde, yarın da Ankara’da Sansür Yasası’na karşı seslerini yükseltiyorlar! Ancak, bu yalnızca gazetecilerin sorunu değil, bilinsin istiyorlar!