Şimdilerde CHP Bursa milletvekili olan Kayıhan Pala geçtiğimiz günlerde paylaştı:

“Sağlık Bakanı’nın açıklamasına göre 2023 yılında acil servislere 150 milyon 523 bin 406 başvuru (100 kişi başına yılda 177 başvuru) gerçekleşmiş. OECD ülkelerinde ise 2021’de yılda 100 kişi başına ortalama 27 acil servis başvurusu gerçekleşti. Acil servis başvurusu en yüksek Portekiz ve İspanya’da gözlendi; 100 kişi başına 50’den fazla acil servis ziyareti gerçekleşti. Acil servisler yaşamın sürdürülmesine ilişkin kritik bir hizmet sunarken, (gereksiz) yüksek kullanım, sağlık hizmetlerinin uygunsuz ve verimsiz olduğunun göstergesi olabilir; özellikle de birçok hasta, birinci basamak başta olmak üzere daha iyi yönetilebilecek acil olmayan durumlar için acil servislere gidiyorsa. Türkiye dünyada nüfusundan fazla acil başvurusu yapılan tek ülke.”

Dr. Pala Türkiye’nin açık ara birinci olduğu tabloda ikinci, üçüncü sıradaki ülkelerin rakamlarını paylaşmış. Tablonun bütününe bakıp da bu rakamların Hollanda’da 10, Polonya ve Slovekya’da 9, Avusturya’da 8, Çek Cumhuriyeti’nde 6 olduğunu görünce bizdeki durumun vahameti daha iyi anlaşılıyor.

∗∗

Bir insan, hangi durumlarda, hangi şikâyetlerle acile başvurur? Kalp krizi, apandisit, trafik kazası, yaralanma, böbrek ağrısı gibi şikayetler; hayatı tehdit eden durumlar, değil mi?

Peki bir insan hayatı boyunca kaç defa “acillik” olur? Normalde üç, beş, hadi on, diyelim. Peki Türkiye’de nasıl oluyor da her bir vatandaş ortalama yılda iki defa “acillik” oluyor?

Cevabı herkes biliyor. Bugünlerde acil olan olmayan herkes acile gidiyor. Nedenini de herkes biliyor. Çünkü vatandaşlar internette, telefonda günlerce, haftalarca uğraşsa da devlet hastanelerinde randevu düşüremiyor.

Bu durumda sağlık hizmeti alabilmek için geriye iki yol kalıyor. Birincisi yığınla para ödemeyi göze alıp özel hastaneye gitmek. İkincisi de bir devlet hastanesinin acil servisine başvurup şansını orada denemek.

Aslında bu tür “acil olmayan acil” hastalar eskiden de vardı. Ama toplamın içinde böyle büyük bir yekun tutmazlardı. Şimdilerde ise büyük çoğunluğu oluşturuyorlar. Türkiye Acil Tıp Derneği’nin önceki dönem Başkanı Prof. Dr. Serkan Yılmaz’ın açıkladığına göre acil servis koridorlarını dolduran vakaların sadece yüzde 20’si hayatı tehdit edici vakalardan oluşuyor. Gerisi normal poliklinik hastası.

Sağlık Bakanlığı bu tabloyu görünce ne yaptı, derseniz, kendince bir çözüm buldu. Çözüm buldu, deyince acillerin gerçek acil gibi çalışmasını sağladığını zannetmeyin.  Onu yapmak ciddi tedbirler gerektirirdi. Bakanlık onun yerine bu tür “acil olmayan acil hastalar” için acil servislerde “yeşil alan” uygulaması başlattı. Böylece acil servisleri acil servis olmaktan çıkardı, her türlü hastanın başvurduğu polikliniğe dönüştürdü.

∗∗

Diyelim ki yabancı bir ülkeye gittiniz ve diyelim ki o ülkenin sağlık sistemini merak ettiniz. Size tavsiyem önünüze gelen ilk hastanenin acil servisine şöyle bir başınızı uzatın. Eğer ortalık tenhaysa ve makul bir telaş ve koşturmaca varsa o ülkede sağlık hizmetleri az çok iyi durumdadır, demektir. Yok, bizdeki gibi lebalep doluysa, bağırış çağırış, kavga gürültü varsa durum berbattır.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye’de bir vatandaş yılda ortalama olarak 3,1 defa doktora çıkıyordu. Sağlık “reformu” ile birlikte bu sayı hızla yükseltmeye başladı, 2019 yılında 9,8’e ulaştı. Covid-19 pandemisinin başladığı 2020’de 7,2’ye düştükten sonra 2021’de 8’e, 2022 yılında ise salgın öncesi dönemin de üstüne, yılda 10’a yükseldi.

Yani AKP’nin sağlık “reformu” yirmi bir yıl içinde bir yandan hasta muayene kapasitesini eskisine göre üç kattan fazla arttırmayı, bir yandan da hizmete ulaşmayı eskisinden de zor hale getirmeyi başarmış durumda!

Türkiye’de acillerin acillik durumu sağlık sisteminin yirmi bir yılda geldiği eskisinden de kötü bu tabloyu gözler önüne seriyor.

∗∗

İktisatçı değilim ama Türkiye’de doğan her normal vatandaş gibi enflasyonu, stagflasyonu bilirdim. İktisatçı Mahfi Eğilmez son günlerde bu literatüre skimpflasyon, shrinkflasyon, greedflasyon gibi yeni kavramlar ekledi.

Hayri Kozanoğlu da bu seriyi marketflasyon, nasflasyon, iptalflasyon, seyrekflasyon diye devam ettirdi.

Sağlıktaki tabloya bakıp bir katkı da ben yapayım.

Hastaflasyon!