İktidar altında kaldığı enkazdan şovla çıkmaya çalışıyor. O iğreti şovu da çökmesin diye yasaklarla destekleyerek.

Aslında, çöken on yıllardır hüküm süren bir düzen ve onun son 20 yılda katmerlenerek “tek adam”laşmış hali.

İki saniye durup düşünseler, şova dönüştürdükleri yardım kampanyalarının Türkiye’yi ne kadar “tek yürek” yaptığını görürler! Yapılan bağışların yüzde 70’inin kamu kurumlarından gelmesinin, bir cepten alınıp diğer cebe koymak olduğunun, insanların farklı sivil inisiyatifleri tercih etmelerinin nedenlerini anlarlar.

Ama yok, deprem bu denli korkunç “titrettiği” halde “kendilerine geleceklerine” dair en küçük bir işaret yok.

Kızılay’ın tepesine konan oğullardan, gelinlerden, AFAD’a dolan hısımlardan akrabalardan, ilk günlerde ortalıkta görünemeyenlerden, bunca zaman sonra insanlara bir tuvalet bir banyo götüremeyenlerden, TMMOB ve TTB gibi saygın ve yetkin meslek örgütlerini düşman ilan edenlerden, imar aflarıyla böylesi bir yıkımın taşlarını döşeyenlerden bir tek kişi istifayı düşünmedi henüz. Düşünmeyecekler de!

Onun yerine, kim olduklarını saniye düşünmeden yardıma koşanlara “Siz kimsiniz?” kibri... Ellerinde avuçlarında ne varsa alıp yardıma koşanlara terörist muamelesi, gözaltı… Soru soran gazeteciyi itip kakma, isyan eden depremzedeyi susturma…

Kötülük her türünün en örgütlü formuyla karşımızda ve depremle ortaya saçılan kendi gerçekliğini perdelemek, sorgulatmamak, unutturmak için her şeyi yapıyor, yapacak!

Bunları asla unutmayacak, unutturmayacak ve sürekli sorgulayacağız.

Ancak yetmez! Biz bu enkazların altından bambaşka bir şey çıkaramazsak, “iyiliğin örgütlü hali”yle ayağa kalkamazsak, yaptığımız sorgulamalar da havada kalacak.

Depremin şiddetle sarsıp titrettiği muktedirleri kendine getirdiğine dair bir işaret olmasa da, bu halkın ne kadar kendinde olduğunu, asla çatlamayacak güçlü toplumsal iyilik damarını, en yoksulların en fazla verdiklerini tüm çıplaklığıyla gördük.

Binalar yıkılırken neredeyse eş zamanlı ve kendiliğinden muazzam bir iyilik hareketi, yurttaş hareketi, halk hareketi yükseldi. İşte şimdi önemli olan ve sorgulamalarımızı anlamlı kılacak şey farklı adlar verebileceğimiz bu hareketi örgütleyebilmektir.

Defne’de ilk günden beri dayanışmanın en güzel örneklerini sergileyen SOL Parti’lilere bir teyzenin “Biz devrimcileri unuttuk ama devrimciler bizi unutmadı” diye sarılışını, TİP, TKP ve HALKEVLERİ gibi sosyalist parti ve hareketlerin, gönüllülerin çabalarına uzanan elleri örgütlediğimizde ayağa kalkacağız.

Karda, tipide Roboski’den yardım gönderenlerinin insanlığını kucakladığımızda kalkacağız!

Depremin görünür kıldığı geniş dinamiğe, yıllardır kutuplaştırılmamıza karşın ortaya çıkan ve bizi “tasada ve kıvançta bir” toplum yapacak damara Adıyaman’dan canlı yayına bağlanan Sırrı Süreyya Önder işaret etmişti: “Tokat’tan tut Trabzon’a, Rize’den tut Edirne’ye kadar buraya gelmeyen genç, gönüllü, kurum kalmadı. … İçinde sofusu da var, ülkücüsü de var, HDP’lisi de var, CHP’lisi de var. Müdahale olmadığı zaman, nasıl bir imece nasıl bir dayanışma ruhunun yükselebileceğine dair umut verecek, insanı kıvandıran en önemli duygu.

Şimdi üniversiteleri kapatılıp yurtlarından atılan öğrencilerimiz… Ağabeyleri koşup Zap Suyu’a köprü kuran gençler… Öyle fedakarca çalışıyorlar ki, onları yurtlarından atacağına organize edebilen bir yönetim olsa, milyonlarcası ele ele vererek o enkazları kaldıracak bir iyilik zinciri oluştururlar!

Tamam, unutturmayacak ve sorgulayacağız ama aynı zamanda ve asıl iyiliğin örgütlü halini yarattığımızda ayağa kalkacağız!

Ve bunu mutlaka yapacağız!