Hepimiz orada değil, buradayız!
Amentü ile başlayalım.
#DarbeyeHayır.
Hatta el yükselterek devam edelim. #DarbeyeDiktayaNokta. Tankın üzerine çıkmak bir tarafa, altına yatanları, namluların üzerine yürüyen yurttaşları asla unutmayacağız. Bu toprakların biraz cömertçe yetiştirdiği, yakın tarihin en karanlık gecesini yaşatan alçakları da...
Ama unutmamız gereken bir şeyler var. Eğer bir milada ihtiyacımız varsa, bundan böyle ıssız bir adaya düşerken bile yanımıza almamamız, lügatimizden çıkarmamız gereken bir şey var: Ö-te-ki-leş-tir-mek.
•••
Kanlı darbe girişiminin ertesi günden itibaren malum matbuattan bir yaylım ateşi başladı: “Eyyy Gezicilerrr, neredeydiniz? Boğaz Köprüsü’nde göremedik sizi... Mesele demokrasi değil gerçekten üç-beş ağaçmış...”
2013’te evde zor tutulan, 15 Temmuz gecesinden bu yana neredeyse evinin yolunu unutan “yüzde 50” adına sorduklarını söylüyorlardı. Dünün “Gezi”cilerini bugünün darbesine destek olmakla suçlayanlar birbiriyle yarışıyorlardı. Darbeyi açıktan ya da örtülü olarak destekleyen elbette yoktu, sadece malum çevreler kendileri kadar net bir mücadele bekliyorlardı.
•••
Eğer bu ülkeye dün gelmiş biri olsanız, bu isyana hak verebilirdiniz. Ama bu topraklarda geçirdiğiniz süre 3 yıldan biraz fazlaysa, “el insaf”ı yapıştırırdınız beklemeden. Örnek gösterirken kullandıkları “Mesele üç-beş ağaç değil” sözlerini sarf eden insan bile, hedef gösteren yayınlar yüzünden 3 yıldır ülkesinden uzakta yaşıyor.
Gezicileri darbecilerle aynı yerde hizalamak isteyenler, her itiraz edene “hain”, her sokağa çıkana “terörist”, demokrasi diyenlere yeni düşmanınız “paralel” demeyecektiniz.
Gezi’den bu yana toplumu bu kadar kutuplaştırıp, sizden farklı düşünen herkesi ötekileştirmeyecektiniz. Örneğin 15 yaşındaki oğlu aylarca komada eriyip 16 kiloluk bir cenaze olarak kendisine teslim edilen bir anneyi yuhalatmayacaktınız.
Sadece barış için çıktıkları Ankara sokaklarında can veren 103 memleketlimizin, milli maçta ıslıklanmasına en azından “Ayıp yahu” diyecektiniz.
Karaman’da çocuklar tecavüze uğrarken, iktidarın örgütünü aklayıp paklamak yerine önce mağdurların sesi olacaktınız...
•••
Herkesin bir hesap defteri var. Yeni yıkımlar yaşamamak, acıları yarıştırmamak iç in artık o defterleri dürmenin zamanı geldi. Ötekileştirmeden birlikte yaşamanın temellerini atabilmek, her türlü fenalığa aynı gür sesle karşı çıkabilmek için. Hesabı hep birlikte ödedik, tuzlu değil kanlı oldu. Masaları çevirip, yerleri süpürelim. Hiçbir şeyi unutmayalım, ama haklı olmayı değil mutlu olmayı başaralım.
Kandırıldık: Yetmez ve hayır
AK Parti-Cemaat yarılmasından bu yana “bir kısım” sosyal medyanın en sevdiği sporlardan biri, “Bitsin bu hasret” günlerinden örnekler paylaşmak. Fethullah Gülen’in başı ağrısa gazetelere ilan verenlerle dalga geçmeler, parsel parsel arsa dağıtıp “Ona Feto diyemezsin, tamam mı?” tweetleri atan belediye başkanlarını ti’ye almalar...
O kalemler, tespihler ne olacak?
Vakti zamanında Pensilvanya’ya gidip dönen gazetecileri görmeliydiniz. Havalarından geçilmezdi... Yürüyüşleri bile değişiyordu. Ha bir de yanlarından eksik etmedikleri bir şey vardı. Okyanus ötesinden aldıkları hediyeler: Kalem ve tespih... Merak ediyorum, o arkadaşlar malum operasyon sonrası o hediyelerini ne yapacak? Allah muhafaza, polisin eline geçerse örgütsel doküman sayılıp tespih tanelerinden T.C. yazılması işten bile değil.
Darbe girişimini en gür şekilde lanetlemek, iktidara “yeminle ben de karşıyım” diyebilmenin en kısa yolu bu ara gazetelere, özellikle havuz medyasına tam sayfa ilan vermek... En kırmızı zeminlisinden, en “Başkomutanımız”lısından...
Kumarda olduğu gibi burada da “hep kasa kazanıyor.” Pek kıymetli basın patronları, madem o kadar demokrasi aşığısınız, maliyetleri çıkardıktan sonra o ilanların kârlarını, darbe yüzünden can verenlerin yakınlarına bağışlamaya ne dersiniz, hoş olmaz mı? Darbeye hayır, ama darbe üzerinden köşe dönmeye de hayır.