Bu satırlar 2018’in son gününde yazıldı, siz 2019’un ilk gününde okuyorsunuz. Yeni yılın ilk gününde. Yazı için notlar çıkarırken, biraz geriye baktım. Kimi aklımdan çıkan epey kötü günümüz olmuş geçen yılda. Bir cemaatle, darbe girişiminde bulunan terör örgütü diye güya can havliyle mücadele edilirken başka cemaatler sarmış etrafımızı. Kimi devlet kurumlarına çöreklenmiş; kimi devlet kurumlarımdan […]

Bu satırlar 2018’in son gününde yazıldı, siz 2019’un ilk gününde okuyorsunuz. Yeni yılın ilk gününde.

Yazı için notlar çıkarırken, biraz geriye baktım. Kimi aklımdan çıkan epey kötü günümüz olmuş geçen yılda.

Bir cemaatle, darbe girişiminde bulunan terör örgütü diye güya can havliyle mücadele edilirken başka cemaatler sarmış etrafımızı. Kimi devlet kurumlarına çöreklenmiş; kimi devlet kurumlarımdan 9 yaşındaki kız çocuklarının evlenebilecekleri, gebe kalabilecekleri açıklamaları yapılmış; yılın sonunda aynı kurumdan maaş alan müftüler katliam çağrısı yapabilmiş.

Mülkün temelinin adalet olduğunu unutturacak o kadar çok şey yaşanmış ki… Başkan işaret etmiş; savcılar ve mahkemeler harekete geçmiş. Başkan işaret etmiş derken, sanmayın ki sadece bizim başkan!

Die Welt temsilcisi meslektaşımız Deniz Yücel, misal, tutuklanması bizim Başkan’ın işaretiyleydi ve salınmasına “Ben başkan olduğum sürece asla” demişti ama, 16 Şubat’ta Başbakan Yıldırım Almanların başkanı Merkel’le görüştükten hemen sonra uçtu gitti!

Alın size Rahip Brunson; adam casusluktan FETÖ ve PKK’ya en ağır iddialarla tutuklandı. “Bizim papaz” verilmedikçe biz de onların papazını vermeyecektik! Adalet terazisi böylesi bir dengeye oturmuştu. Sonra onların Başkan, “Brunson bırakılana kadar ağır yaptırımlar uygulayacağız” dedi. Ardından onca ağır suçlamanın muhatabı Brunson da uçtu gitti!

Başka başkanı olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için durum epey karanlıktı ama: Demirtaş cumhurbaşkanlığı kampanyasını cezaevinden yaptı; Osman Kavala iddianamesiz bir yıldan fazla yattı, yatıyor; TTB yöneticileri “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” dedikleri için hapisliği ve yargılanmayı tattı… 5 yıl sonra ve yeni bir seçime gidilirken Başkan’ın işaretiyle yeni Gezi davaları açılmaya başlandı…

“Grev denen olayların ortadan kalktığı” bir ülkemiz oldu. Kimse greve, direnişe meyletmesin diye, en sıradan insani hakları için protesto hakkını kullanan 3. Havalimanı işçilerinden 400’ü bir kalemde gözaltına alındı. “Cumartesi Anneleri”nin 700’üncü buluşmasına artık buluşamazsınız diye müdahale eden polis çok sayıda gözaltı yaptı.

Laik cumhuriyetin değerleri, sembolleri birer ikişer silikleştirilip sönükleştirilerek hayatımızdan çıkarılmaya çalışıldı ve cumhuriyet tarihinde ilk kez bir 29 Ekim resepsiyonu Ankara’da değil İstanbul’da yapıldı.

İki yıldır OHAL’le yönetilen memlekette OHAL 8. kez uzatılmayıp kaldırıldı, ama OHAL’i de aratan bir hali oldu memleketin.

24 Haziran’da bir erken seçimle başbakanlı eski Türkiye sona erip, başkanlı yeni Türkiye’ye geçildi!

Ana muhalefetin sağa da hoş görünerek sağı yenme hesabı bir kez daha tutmadı o seçimde. Tutmadı ama, bu yıl yerel yönetim seçimlerinde de aynı hesabı tutturmaya ahdetmiş bir ana muhalefet var!  

Seçimlerden hemen önce apar topar açılan her şey gibi trenler de gidişatın yanlışlığını haykırdı sağır kulaklara: 8 Temmuz’da Çorlu’da raydan çıkan, 13 Aralık’ta Ankara’da kafa kafaya vuran trenlerde toplam 34 kişi öldü, yüzlercesi yaralandı.  

Ve ekonomik kriz! Doların 7 TL’yi bulmasıyla mızrak çuvala sığmaz oldu geçen yıl. İflaslar konkordatolar birbirini izledi, enflasyon çift haneye zıpladı…   

Bütün bunlara bakınca, insanın yeni yıldan dileği; “Gelen gideni aratmasın” olabiliyor.  

Ama hayır; her başlangıç bir umuttur ve ben ilk kez etrafımda “Şimdiye kadar AKP’ye oy verdim ama bu kez asla” diyen insanlar görüyorum. 

“Çaresizseniz çare sizsiniz” diye bir laf var ya, umut da öyle; biz var edersek var olacak ve 2019 umudun var edildiği bir yıl olacak. 

Bugünden başlayarak, bütün bir yıl boyu her şey gönlünüzce olsun!