“Aslında hiçbir şey yasadışı değildi,

çünkü artık yasa diye bir şey yoktu"

1984 / George Orwell

Hilafet çağrıları ile seneye başladık. Milli İrade Platformu üyesi 308 sivil toplum kuruluşunun katılımı, Türkiye Gençlik Vakfı’nın öncülüğünde 1 Ocak’ta Galata Köprüsü’nün üzerinde düzenlenen, Cumhurbaşkanı’nın oğlu ve damatlarının da katıldığı “Şehitlerimize Rahmet, Filistin’e Destek, İsrail’e Lanet” yürüyüşündeki açık hilafet ve şeriat çağrıları ile laikliğin tasfiyesinin somut örneklerini yaşadığımız günlere geldik.

Tüm bu hadiseleri vaka-i âdiyeden sayma gayreti içinde olanlar da sahnede yerini almaya başladı. 

Cumhuriyet 100. yılına gerici kuşatma altında girmiş, Cumhuriyet yerine siyasal İslamcı rejim öne çıkarılmış, laikliğin kırıntılarını dahi süpüren iktidar, tarikat ve cemaatler; Cumhuriyet kutlamalarından, toplumsal yaşamın her noktasına kadar savaş açmış, Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi’nin de temsil edilmesiyle birlikte tarihin en gerici Meclis’i kurulmuş, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in ilk icraatı karma eğitimi hedef almak olmuş, Galata Köprüsü hilafet istiyoruz diyenlere açılmış, bir ilçe Milli Eğitim Müdürü menzil şeyhine bağlılığını ilan eden yemini ettiğini açıklamış, dindar ve kindar bir nesil yetiştireceğiz şiarıyla ÇEDES projesi son hız yol almışken ‘abartmayın’ sesleri yükselmeye başladı bile.

∗∗

Sadece belli bir inanç sisteminin kuralları ve değerler sistemi hepimizin burnuna sokulmaktayken ‘keşke hilafet tartışılsa’ dilekleri ile, esasen bu durumların yasak savma olduğundan ve herhangi bir taşkın durum görülmediğinden bahis edilerek ılımlı iknacılar boy göstermeye başladı. Daha ne kadar bir taşkınlık gerekiyor? Bu da ayrıca merak konusu. Net olan, Akp ile yetmez ama evet’çilik mekanizması ve dayanışması arka planda hep işliyor.

YAE’ ciler de tıpkı siyasal İslamcılar gibi hiç şaşırtmaz. ‘Cambaza Bak!’ başlıklı, 19 Kasım 2023 tarihli yazımdan bir bölüm geldi aklıma: ‘…2010 Anayasa değişikliği açısından bakıldığında, 1982 Anayasası’nda yapılan hiçbir değişiklik o zamanki kadar siyasal çatışmaya ve toplumsal olarak ayrışmaya neden olmamıştı. O dönemki yıkıntının mimarları olan, siyasal İslamcılığın yerleşmesine olanak sağlayan Yetmez Ama Evet’ çiler gibi, bugün de truva atıyla sızmaya çalışanlar, suyu ısıtmaya başlayanlar var. Buna mecburlar çünkü mevcut meclis matematiği istedikleri yeni Anayasa metnini çıkarmaya uygun değil. Akp bloku en az 360 milletvekilini bulduğunda yeni Anayasa metnini referanduma taşıyabilir. 2010 referandumundaki YAE’ ciler gibi toplumu ikna etmeye çalışanlar şüphesiz yine olacak.  Dolayısıyla, 2010 yılında yapılan kötülükleri bir daha yaptırmamak ve önümüzdeki aylarda yapılacak ittifak arayışlarını, ikna turlarını bu pencereden okumak gerekiyor…’

∗∗

Liberal ve İslamcı iş birliği, 12 Eylül 2010 referandumu ile devleti bütünüyle AKP’ye devrettikten sonra gerekli oldukları yerlerde meydana çıkmaktan geri durmuyorlar. Bu zamana kadar AKP’nin laiklik karşıtı her hamlesini normalleştirdikleri gibi, bugün de Filistin’e destek adı altında hilafet (“Kelime-i Tevhit”) bayrağı açanları sıradanlaştırıp; ‘amma abarttınız, ne var ki’ demeye getiriyorlar. Önümüzdeki günlerde; kitleleri İslamcı, mezhepçi, ihvancı politikalarla boğan iktidarın hala laikliğe karşı olmadığını söylerlerse de şaşırmayız. Çünkü YAE’ciler de tıpkı siyasal İslamcılar gibi hiç şaşırtmaz.