Şeyh Galip’in “mektup yaz, alışkanlıkların tazelensin” öğüdünü tutuyor bazı çocuklar. Üstelik eski çocuklar da değil yeni çocuklar. Ergin Günçe’nin “Biz eskiden yeni çocuklardık/şimdi eski....

Şeyh Galip’in “mektup yaz, alışkanlıkların tazelensin” öğüdünü tutuyor bazı çocuklar. Üstelik eski çocuklar da değil yeni çocuklar. Ergin Günçe’nin “Biz eskiden yeni çocuklardık/şimdi eski çocuklarız” dizelerinde tesellinin o tuhaf tadını bulsak da  bu eski çocuk-yeni çocuk meselesi ayrı bir mektup istiyor. En iyisi “şükür, hâlâ mektup yazan çocuklar var, mektubun kıymetini biliyorlar” deyip önce onları, sonra da onları bu alışkanlıkla tazeleyen sevgili öğretmenleri, genç ve iyi hikâyecimiz Murat Özyaşar’ı kutlamak gerek.

Diyarbakır Merkez Birlik Lisesi Müdürü ve öğretmenlerinin desteği ve öğrencilerden oluşan yayın kurulunun çabalarıyla ikincisi yayımlanan ‘Hişt Hişt’ dergisi, adını Sait Faik’in hikâyesinden alıyor: “Nereden gelirse gelsin, dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları. Hişt hişt! Hişt hişt! Hişt hişt!” Özyaşar’ın sunuşunun başlığındaki gibi “aynen yazıldığı gibi iki kere hişt hişt!” sesi de ikidir Diyarbakır’dan geliyor ve bir zarfa girip mektup oluyor, Mevlana’ya, Cemal Süreya’ya, Sezai Karakoç’a, Fuzuli’ye, Ahmet Haşim’e, Ahmed Arif’e, Ece Ayhan’a, elbette Sait Faik’e, Dıranas’ın ‘Fahriye Abla’sına, Vüs’at O. Bener’in ‘Havva’sına, Oğuz Atay’a, Necip Fazıl’a, Attila İlhan’a, Erdal Öz’e, Yusuf Atılgan’ın ‘Kümesin Ötesi’ öyküsüne, Orhan Pamuk’a, Yahya Kemal Beyatlı’ya, Ahmet Altan’a, Murathan Mungan’a, Sadi’ye, Rimbaud’ya, Faust’a, Goethe’ye, Victor Hugo’ya gidiyor. Bilemezsiniz bu ‘çok çiğ çağ’da mektup almak, başkası bile alsa, nasıl kıymetli oluyor, nasıl yıllardır beklenen bir sevgili gelmiş gibi oluyor. Bana da bir mektup gelmişti ‘Hişt Hişt’ten oradan biliyorum. Herkese mektup gelmesini diliyorum.

Hasret Erol Sait Faik’e şu sözlerle “Hişt Hişt!” diyor: “Sana hişt hişt diyorum. Sen ‘hişt hişt’in yaratıcısısın, seslenişin en güzel örneğini gösterdin bana. Sağ ol. Hişt sesinin herhangi bir canlı ya da varlıktan çıkabileceğine inanmışsın. Haklısın...” Ebru Kalkan Fahriye Abla’ya selam gönderiyor: “Senin aynanda Erzincan var benim aynamda sen, ağa takılmış bir ceylan gibi yüreğin tık tık çarpıyor.” Ece Ayhan’a kim mektup yazar, elbette Meçhul Öğrenci: “Orta ikiden terkler ne yapmalı acaba? Onlarda mı birer karaşın, kara bir toplumda kapkara karaşınlar. Gerçekler; pençe tırnaklı eller gibi yüreğimi tırmalıyor. Canım çok yanıyor.” ‘Hişt Hişt!’te Latife Tekin’le bir söyleşi, öğrencilerin ürünleri ve ‘Diyarbakır’ dosyasında ‘sokaklar, surlar ve Dicle’ üstüne öğrenci yazıları var.

‘Liselinin edebiyat buluşması’ sloganıyla çıkan ‘LP (Lise Postası)’ ise Mersin Cemile Hamdi Ongun Lisesi’nin edebiyat gazetesi. Daha önce de öğrencileriyle edebiyat dergisi çıkaran öğretmen Deniz Gönüllü var yine işin başında, editör ise 11. sınıftan Gülizar Türkmen. LP’yi tabii ‘longplay’ (uzunçalar) olarak da okuyoruz ve uzun uzun çıkmasını diliyoruz. Yazıların, şiirlerin tümü öğrencilerin. Bir şairle de kısa bir söyleşi yapmışlar, “Nar’ın babası” diyelim, belki tanıyan çıkar. Editör Gülizar Türkmen ‘Genç Edebiyat’ başlıkla sunuşunda “Yüreğimizde bir sürü ‘keşke’lerle başkalarının bizim için seçtiği hayatı yaşarken, yazmak kendi hayatımızın kapılarını aralamaktır bir bakıma.” Yazı “haydi postalayın kendinizi edebiyata!” çağrısıyla bitiyor. Öğrencilerin dünyaya, zamana, sokağa, hayata, insanlara, yalnızlığa dair küçük, hoş denemeleri var ilk sayıda. Bir de ‘liselilerden beyitler’ var, “seni düşünen âşık gör ne hayal eder/senin sevgin aşığı bir hal eder” (Menekşe Vural).

Öğretmen yazar ve şairlerin gönüllü katkıları, çabalarıyla yayımlanan ve ‘şiire, edebiyata başlamak için en iyi yaş, çağ ve yer olan’ liselerde bu dergilerin çoğalmasının, yaygınlaşmasının, gençlerin günümüz şiir ve edebiyatıyla tanışması için çok etkili ve gerekli olduğu muhakkak. Hem çok özenli hem de çok düzeyli bu dergilerden ötürü öğretmen ve öğrenci arkadaşlarımızı kutluyor, teşekkür ediyoruz. Umarım Gülizar Türkmen’in dediği gibi olur her şey: “Yazmak, başlı başına bir dünyadır. Yazmakla hayatın sırtımıza yüklediği kamburu yeryüzüne bırakıp dimdik bakabiliriz göğe.”