İtalya Yüksek Mahkemesi’nin Ukraynalı evsiz bir çocuk olan Roman Ostriakov’un 2011 yılında bir süpermarketten 18 TL tutarında sosis, peynir çalmasını, “açlık sonucu yapıldığı” gerekçesiyle suç saymaması tabii ki güzel bir haber. Yargılanması 2015’de sonuçlanan çocuk altı ay hapse, 400TL de para cezasına mahkûm edilmişti. Yüksek Mahkeme bu kararı bozdu işte.

“Hukuk tekniği” açısından bu karar nasıl değerlendirilir, hukukçular buna ne derler bilemem ama çocuk eğitiminden sadece baskıyı, cezalandırmayı anlayan bizdeki “ağaç yaşken eğilir”ciler herhalde pek memnun kalmamışlardır bundan. Gaziantep’te baklava çalan çocuğa 16 yıl hapis cezası verildiğinde “karar doğrudur” diyenlerden biliyorum bunu.

​Uygulandığında sonuçlarının yararlı ya da zararlı oluşu “duruma” göre değişen bu tür vecizelerden pek hazzetmediğimden “ağacın yaşken eğilmesi” gerektiği de mutlak bir doğru değildir benim için. Çoğu kişinin, “herkese bir kez daha tanınmalı” dedikleri şu “ikinci şans”tan çocukların faydalandırılması gerektiğine inandığımı da söylemiş olayım. İnançlı biri olmamakla beraber örneğin Katoliklerin günah çıkarmasını da pek bir yararlı bulurum ben. Günah çıkarma, günahkar olduğuna inanmış imanlıya, “yeniden başlaması” için yüksek bir moral kazandırmı oluyor çünkü.

Sistemin birer suçlu haline getirdiklerini yargılayan sistem hukukunun bu tür “kendi tekniğine” aykırı tutumları oluyor zaman zaman. Çarpıcı bir örnek daha hatırlarım; İngilizlerin resmi kilisesi Anglikan’ın eski Başpiskoposu Rowan Williams’ın güneydoğu Asya’yı vuran tsunami felaketinden sonra, “bu tür büyük felaketlerin ardından insanların tanrıya küfür etme hakları vardır” dediğini daha önce de yazmıştım. Bu da “din tekniği” açısından bir hayli cesur yaklaşımdı doğrusu.

İtalyan hukuku da, Başpiskopos Williams da empatide tavan yapmış durumdalar. Sistem kurbanlarının “gazını” alıp, onları “sakinleştirmeye” yarayan çıkışlar olma olasılığı da bulunmakla beraber bunlar anlaşılabilir tutumlar benim açımdan. İtalyan yargısı “yoksul” suçluyu aklamak, Williams “yoksul” günahkarı bağışlamak için, dediğim gibi, alanlarının tekniklerini zorlamışlar bir hayli.

Kulakları çınlasın büyük(!) “fıkıh uzmanı”mız Hayrettin Karaman geliverdi aklıma nedense. Adı yolsuzluğa (biz buna hırsızlık deriz) bulaşmış AKP’li ne kadar tip varsa, bu Karaman, onlara haksızlık edilmemesi gerektiğini yazıp, “yolsuzluk hırsızlık değildir, yolsuzluğa hırsızlıktır dersek iftira atmış oluruz” demişti. Hassasiyetinin göz yaşartıcı olduğunu söylemeye gerek yok. Baklava çalan çocuklarınki, benim açımdan değil ama, hukuk açısından, herhalde din açısından da, düpedüz hırsızlıktı. Çocuk işte, baklavayı yolsuzluk yaparak alsaydı (bu nasıl olur bilemem, Karaman bunu açıklamamıştı yazısında) 16 yıla mahkum edilmeyecekti. Karaman’a göre hırsızlık ile yolsuzluk aynı şey olmadığından İslam hukukunda cezaları da farklıymış. Sonu hırsızlığa çıkmayan bir yolsuzlukla hiç karşılaşmadığım için Karaman’ın büyük fıkıhçı olmasından kaynaklanan bu kelime oyununu pek anlayabildiğimi söyleyemem. Bildiğim, AKP’liler söz konusu olunca fıkıh uzmanının şeri hükümleri yorumlarken pek bir yaratıcı olduğudur.

İnandığını yaşama uyarlama niyetinden/çabasından yakındığım Karaman gibilerinin, bu kez, yaşamı inançlarına uydurmalarından yakınıyor olmam da benim trajedim. “İnancını sulandırma bari birader” diyesim geliyor sürekli. İnsana neyi savunacağını şaşırtıyor çünkü bunlar.

Üsküdar Belediyesi’nin Hayrettin Karaman Çocuk Akademisi adını taşıyan bir kurumu var. Çocuklar orada ne öğreniyorlar bilemesem de, “yolsuzlukla hırsızlık arasındaki farkı” öğreniyorlardır kuşkusuz. Madem “ağaç yaşken eğilir” çocuklar bu farkı şimdiden bilmeliler elbette. Dincide empati yapma özelliği yok ama “yorumlama” yoluyla “günahkarı” aklama becerisi bir hayli var. Karaman bunu ne güzel yapmış.

O çocuklara o akademide “her adam öldürme cinayet değildir”i de öğretiyorlar mı acaba? Cihad’ı nasıl anlatıyorlar merak ediyorum doğrusu. Herhalde bunun için de yeterli “kelime” vardır Karaman’da.

“Oynar” yakında belki.