Türkiye’de “karanlık güçler” kod adıyla işlenmiş cinayet, toplumsal olay, katliam türünde haberleri okurken bazı “münafıkların” aklına hep şu gelirdi:

Türkiye’de “karanlık güçler” kod adıyla işlenmiş cinayet,  toplumsal olay, katliam türünde haberleri okurken bazı “münafıkların” aklına hep şu gelirdi:

-Bu işlerin içinde kesinlikle devlet var!

Karşı görüşte olanlar ise bu yöndeki tespitleri her zaman “devlet düşmanlığıyla” açıklayıp şöyle derlerdi:

-Gülüp geçiyoruz.

Onlar gülerken, ülke kan ağladı.

Bir zaman sonra artık hastalık tanısı bile konuldu:

-Paranoya!

Devlet neden cinayetler işlesin ki?

Taaa Susurluk Skandalı patlayana kadar böyle gitti.

1996’da TBMM tutanaklarına girip kabul gördü ki:

-Devlet cinayet de işler!

Yaşı elvermeyen kuşkulu gençler açıp  “Susurluk Raporu”nu okuyabilirler.

Kutlu Savaş’ın hazırladığı çalışma Başbakan’a (Mesut Yılmaz) sunuldu.

•••

Hrant Dink cinayetinde “devlet-cinayet” arasındaki sıkı irtibat son derece açık olarak ortaya çıktı.

Jandarma Albay Ali Öz, Hrant Dink cinayetinde bütün bilgilere sahip şüpheli olarak hâkim karşısında kesin bir dille dedi ki:

-Hrant Dink konusunda hiçbir şey hatırlamıyorum.

Albay hatırlamasa da hatırlayanlar ve hatırlatanlar var. Uğur Mumcu’dan bu yana “devlet-cinayet” çetelesini en titiz biçimde tutan gazeteci Can Dündar “işin Öz”ü hakkında hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak bilgiler sundu.

Ahmet Taner Kışlalı suikastında bombalanan aracı yıkayarak delillerin kaybedildiği olay yeri inceleme ekibinin başında o albay vardı.

On kişinin öldürüldüğü Ulucanlar Cezaevi baskınında da operasyonu aynı kişi yönetiyordu.

Operasyon sırasında çekilen delil niteliğindeki görüntüler kayboldu.

Sonra Hrant Dink cinayetindeki mekik dokuma şeklindeki istihbarat bilgileri bu kişinin üzerinden geçerek dağıtıma giriyordu.

Ama albayımız hiçbir şeyi hatırlamıyordu!

•••

Devletin tepesindeki  itişip-tepişme için kirli dosyalar savaş aracı olarak kullanıldığından bazı kesimler tarafından inandırıcı bulunmuyor.

Hrant Dink cinayetini askerlerin üzerine yıkan, Ordu’yu yıpratma çabalarının ürünü olarak  görüyorlar.

Kendisine tam 19 adet “Hrant Dink öldürülecek” raporu gelen İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın “soruşturma dışı” Albay Ali Öz’ün “zanlı”  olarak takdim edilmesi, “polise kıyak- Ordu’ya kelek” şeklinde yorumlanamaz.

Her iki kurum da devletin “temel” unsurlarını oluşturuyor.

16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin üzerine bomba atanları kovalayan polislere “durun” diyen genç komiser yardımcısı Reşat Altay’ın Trabzon’da Emniyet Müdürü iken Hrant Dink’in öldürülmesi sadece onu zanlı haline getirmez:

-Devletin kirlenmişlik boyutlarını açıklar!

Unutmayalım İstanbul Vali Yardımcısı da Hrant’ı makamına çağırıp öldürüleceğini söyletmişti:

-Hrant Bey kendinize dikkat edin!

Albay, yüzbaşı, emniyet müdürleri, valiler…

Hepsi yan yana gelince ortaya net görüntü çıkıyor:

-Hrant’ta ve ülkede işin özü bellidir!