Türkiye bir hukuk devleti, yönetim şekli de cumhuriyet. Egemenlik kayıtsız şartsız halka ait. Teoride de olsa doğru. Peki bu “hukuk devleti” olma durumu nasıl vuku buldu?  1808’de Sened-i İttifak’ta, 1839’da Tanzimat Fermanı’nda, 1856’da Islahat Fermanı’nda, 1876 Kanun-u Esasi’de olmayan ilkeler, ne oldu da 1921 Anayasası’ndan itibaren bir anda anayasa metinlerine girmeye başladı?

Yıllardır AKP iktidarının laikliğe aykırı politikaları eleştiriliyor. Devletin laik bir devlet olduğu, bunun Anayasa’da yazdığı vurgulanıyor. Hükümet, laikliği umursamadığı için Anayasa’yı ihlal etmekle eleştiriliyor. 2016’da Meclis Başkanı’nın “Laiklik yeni anayasada olmamalı” demişliği bile var. Peki laiklik neden daha önce değil de 1937’de Anayasa’ya girebildi. 1924 Anayasası’nda neden “Devletin dini İslam’dır” yazıyordu?

Hukuk, toplumdaki hakim ideolojik kavrayıştan, sınıf mücadelelerinden ve siyasetteki güç ilişkilerinden bağımsız bir yapı olarak düşünülebilir mi? Hem tarihsel hem de güncel gelişmeler, sorunun cevabının “hayır” olduğunu net şekilde gösteriyor.

AYM’nin TİP Milletvekili Can Atalay’ın tahliye edilmesi yönündeki kararına, iktidar güdümündeki yargı direniyor. AYM-Yargıtay gerilimine dair yorumları konunun uzmanı olan hukukçular yapıyor. Anayasa Madde 158/3 diyor ki diğer mahkemelerle AYM arasında bir uyuşmazlık varsa, AYM’nin kararı esas alınır. Yargıtay dahil her özne buna uymaya mecburdur. Ancak iktidara sırtını yaslayan Yargıtay, Erdoğan’ın deyimiyle, “Sen yüksek mahkemeysen ben de yüksek mahkemeyim” diyor ve Atalay kararına imza atan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunabiliyor.

Şimdi Erdoğan, 2010’da “devrim” diye duyurduğu AYM’ye bireysel başvuru hakkını hedef alıyor. AYM’ye övgü düzen AKP’lileri de açık açık ikaz ediyor, yanlış yaptıklarını söylüyor. Çünkü AYM artık, en azından bu yapısıyla, iktidar için sıkıntı kaynağı. Verilen siyasi arka planlı mahkumiyet kararları AYM’den dönüyor. Bahçeli “AYM kapatılsın” diyor. Türkiye, Rusya’dan sonra AİHM’de en çok dosyası olan ülke; AYM devreden çıkarsa liderliğe yükselmek sürpriz olmaz. Erdoğan’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum da ortaya “milli yargı” diye bir kavram atıp iktidarın politikalarıyla çelişen yargı kararlarının meşruiyetinin altını boşaltmaya çalışıyor.

Hal böyleyken muhalefet sathında sorgulanması gereken bir hukuk savunusu söz konusu. Ülkede artık bir mizah klişesine dönüşen, CHP’nin son 10 yılda AKP’nin attığı her adımı AYM’ye taşıma refleksi de bu savununun bir parçası. Bu anlayış o denli sonuç vermedi ki artık gelinen aşamada kapısı çalınacak bir AYM bile kalmayabilir. Çünkü karşımızda siyasi güç savaşında üstün pozisyonda olan ve evrensel hukuku ayak bağı olarak gören bir iktidar zihniyeti var.

Hukuk, salt kendisine referans verilerek korunabilecek bir mekanizma değil. Bugün “Anayasa’da yazıyor” diye savunulan ilkeler, eğer siyasi mücadelede dengeler değişmez ve AKP-MHP blokunun önüne set çekilemezse yarın Anayasa’da yazmayabilir. Bu nedenle ülkeyi anayasızlaştırmak isteyen iktidarı durdurmak için “Ama Anayasa böyle diyor” demekten daha fazlası yapılmalı. Bir bakarsınız Anayasa değişmiş. İktidar, siyasi gücünü kullanarak hukuka şekil vermeye çalışırken, hukukun ihtiyacı kendisinden bir sihir beklenmesi değil, zorbalığa karşı kendisini savunacak kitlesel, örgütlü ve eylemli bir halk muhalefetidir.