Emekli olmasına birkaç yıl kalmışken KHK ile görevden ihraç edilen bir öğretmen aradı; sağlık hizmetlerinden yararlanıp yararlanamayacağını; ikramiye ve maaş gibi emeklilik haklarının elinden alınıp alınmayacağını soruyor. Öğretmen dostumuza önce 12 Eylül uygulamasını anlattım: 12 Eylülcüler bunlar gibi “hizmetinden yararlanamadığı” memurların sosyal güvenlik haklarına dokunmadı. Aksine kitlesel ihraçlar yerine, teşvik edici primlerle erken emekliliği seçenek olarak sundu. Hizmet süresi 25 yıldan 20 yıla indirildi. İsteği ile emekli olanlara yüzde 25, resen (bugünkü anlamda ihraç edilenlere) emekli olanlara yüzde 15 oranında fazladan ikramiye ödemesi yapıldı.

Kamu çalışanlarının mali haklarına ilişkin düzenlemelerine bakıp da 12 Eylül’ün daha masum olduğunu düşünmeyin. O dönemde sadece idam ve işkence yoluyla infaz edilen kişi sayısının 220 olduğu düşünüldüğünde, Erdoğan’ın Kenan Evren’den oldukça insaflı olduğunu söyleyebiliriz.

Gün itibari ile OHAL kararnameleri ile ihraç edilen kamu çalışanı sayısı 76 bin 659. Devlet bu sayıyı Maliye Bakanlığından alınmış kadro olarak görüyor. 12 Eylül Faşizminin 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanununa dayanarak görevinden ihraç ettiği kamu çalışanı sayısı 4 bin 891; o dönemde ben dahil(!) 4 bin 509 memur sürgün edilmiş.

Erdoğan yönetimi, 12 Eylül’den farklı olarak “terör örgütü” üyelerini infaz etmiyor. Bu iktidar, fiziksel olarak ortadan kaldırma yerine öncelikle ”teröristin” mali varlığına el koyuyor. Çıkan her OHAL kararnamesinde görevden alınanların mali yaptırıma maruz kaldığını görüyoruz: “Terörist” sivilse mal varlığına, şirketlerine el konup TMSF’ye devrediliyor; dernek veya vakıfsa hazineye aktarılıyor. “Terörist” eğer bir kamu çalışanıysa, emeklilik dahil sosyal güvenlik haklarından mahrum edilerek kamu hizmetinde ve kamu hizmeti sayılacak görevlerde istihdam olanağı elinden alınarak ihraç ediliyor.

Eğitim-İş’in yaptığı ve birkaç gün önce yayımlanan ankete göre öğretmenlerin yüzde ellisi görevden alınma korkusu yaşıyor. Eskiden görevden alınma tek başına bir ceza değil, tutuklanma, işkenceye maruz kalma ve mahkum edilmenin promosyonuydu. AKP bunu tersine çevirdi; AKP devleti, muhaliflerini bertaraf etmek için maddi baskı araçları yerine daha ziyade mali baskı araçlarını kullanıyor. AKP’nin hizmetinden yararlanmadığını düşündüğü memuru ihraç etmesi özel sektör işletmelerinin kullandığı ağalık döneminden kalma cezalandırma yöntemlerinden biridir. CHP milletvekili Ömer Fethi Gürer ile aynı fotoğraf karesinde görülen taşeron işçisi Ahmet Yıldız’ın işten atan şirket yöneticisiyle Canani Kaygusuz’u üniversiteden atan devletin mantığı arasında ne fark var.

İşten atılma cezası, baskı dönemlerinde en çok zayiat veren öğretmenleri tedirgin ediyor. Öğretmenin ihraç korkusu yersiz değil, çünkü bu meslek kişinin başka iş yapma yeteneğini öldürüyor. Özellikle devletin beklediği hizmeti alamadığını düşündüğü solcu öğretmen ve öğretim üyesi, sahip olduğu meslek ahlakına aykırı davranış bekleyen ticari faaliyette bulunamıyor. Bu bakımdan işten atılma korkusunu en çok öğretmen ve öğretim üyeleri yaşıyor.

Devletin, suç saydığı fiillere karşı ceza olarak ekonomik yaptırım uygulamaya yönelmesini “asmayalım da besleyelim mi”nin liberalcesi olarak yorumlayabiliriz. Bir neden de cezaevlerinde yer bulunamadığı için cezaların paraya çevrilmesi olabilir. Nasıl düşünüyorlar bilinmez, fakat anladığım kadarıyla mali yaptırımın, dayanışma ruhunu yitirmiş toplumun iktisadi düşünen bireyine daha ağır bir ceza olduğu keşfedilmiş.

Bana kalırsa devlet ve toplumun bir kesimi kamudan ve özel sektörden ihraçları bir suçu cezalandırmaktan çok ondan ekonomik fayda sağlamanın yolu olarak görüyor. Geçtiğimiz hafta sonu yapılan KPSS sınavına katılan 3 milyon 500 bin kişinin ortak beklentisinin ihraç edilenlerin yerine atanma umudu içinde olması, atanamayan öğretmenlerin ihraçlara bağlı olarak atama beklentisine girmesi bunu gösterdi bize. Yeni iş alanları yaratamayan iktidar da istihdam beklentisine ihraçlarla yanıt veriyor. Gün itibari ile OHAL kararnameleri ile ihraç edilen kamu çalışanı sayısı 76 bin 659. Devlet bu sayıyı Maliye Bakanlığından alınmış kadro olarak görüyor. (12 Eylül Faşizminin 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanununa dayanarak görevinden ihraç ettiği kamu çalışanı sayısı 4 bin 891; o dönemde ben dahil(!) 4 bin 509 memur sürgün edilmiş.)

Peki, insanların ruhunu, bedenini, sosyal ilişkilerini, günlük hayatını, çocuğunu, eşini, dostunu etkileyen ekonomik ceza daha mı insani? İşkencede öldürmekle işinden atarak insanları intihara sürüklemek arasında katilin elini kana bulamamış olmasından başka ne fark var?