İktidar gözünü muhalefete dikti

Yerel seçimler siyasi gündemin merkezine yerleşmeye başladı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, dünkü konuşmasında bir kez daha İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş’a belediyecilik performansları üzerinden övgüde bulundu. Gündemdeki ittifak konusuna da gönderme yapan Özel, “Biz bu belediyeleri sadece CHP'lilerin oyuyla kazanmadık. İstanbul'da, İstanbul İttifakı'yla, Ankara'da dürüst insanlar başkenti yönetsin diye destek aldık ve kazandık. Biz işbirliğine tüm siyasi partileri, güç birliğine davet ediyoruz” mesajını verdi.

İmamoğlu da birkaç gün önce yaptığı açıklamada, “Biz neticede 5 yıl önce, o zamanki ismiyle Millet İttifakı’nın Belediye Başkanı Adayı olarak bugünlerde yola çıkmış ve ardından seçimi kazanmıştık ve bu dönem bitene kadar da biz o ittifakı temsil eden belediye başkanıyız. Sürece ben öyle bakarım” dedi. Telefonda konuştuğu İYİ Parti lideri Meral Akşener’le yüz yüze görüşüp görüşmeyeceği sorusunu ise diyaloga açık olduğunu ve bunun her an gerçekleşebileceğini söyleyerek yanıtladı. Yavaş’ın Özel’in bilgisi dahilinde Akşener’e bir nezaket ziyareti yaptığını da buraya ekleyelim.

Bu gelişmelerden net şekilde anlıyoruz ki muhalefetin en büyük partisi konumundaki CHP, liderinin ve kimi üst düzey isimlerinin tüm aykırı söylemlerine karşın İYİ Parti ile bir ortaklık zemini arıyor. 2019 yerel seçimlerindeki gibi bütünlüklü bir ittifak değil belki ama Özel’in dün işaret ettiği “işbirliği” çerçevesine Akşener ikna edilmeye çalışıyor. Çünkü özellikle İstanbul, Ankara ve bazı büyükşehirlerde muhalefetin blok halinde hareket etmesi, risklerin minimuma inmesini sağlayacak kritik bir faktör.

Bununla birlikte diğer partileri kapsayacak bütünlüklü bir ittifak, ilçe belediyeleri açısından da fark yaratabilir ve bu fark belediye meclisinde üstünlüğü muhalefete geçirebilir. İstanbul’da AKP-MHP blokunun 25, CHP’nin ise 14 belediyesi var. Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu İstanbul’un 19 ilçesinde önde çıktı, ekstra 7 ilçede de yüksek destek aldı. Bu ivme, muhalefet için önemli bir potansiyelin olduğuna işaret. Ankara’da CHP’nin 3 belediyesine karşılık iktidarın kontrolündeki belediye sayısı 22… Doğru bir modelle Ankara’daki vaziyet de daha iyi bir noktaya getirilebilir.

***

İYİ Parti, yerel seçimde iktidar kanadının elini güçlendirecek bir strateji izlerse tepkiyi en başta kendi seçmeninden görür ve ortaya çıkacak siyasi maliyeti karşılamakta zorlanır. Akşener olası bir makas değişikliğinde aldığı yeni pozisyonu kendi seçmenine izah edemez. Bugün “İYİ Parti seçmeni” olarak adlandırılabilecek bir seçmen grubu varsa bunun en önemli sebebi partinin iktidar karşısında aldığı muhalif pozisyondu. Akşener her ne kadar CHP’yi suçlasa ve İmamoğlu ile Yavaş’ı cesur davranmamakla eleştirse de yerel seçimler İYİ Parti ile CHP arasında geçen bir yarış olmayacak. Bu nedenle muhalefetin en güçlü adaylarını zayıflatarak taban ittifakından parça koparmaya çalışmak, muhalif kamuoyunda AKP’nin ekmeğine yağ sürme girişimi olarak algılanacak ve çok muhtemel ki İYİ Parti’de bir taban erozyonu yaratacak.

İktidar bloku da gözünü büyük ölçüde muhalefetin ne yapacağına dikmiş durumda. Muhalefetteki çatlaklar, 31 Mart yerel seçimlerinde AKP-MHP cephesine bir umut ışığı doğurabilir. Öyle ki büyükşehirlerdeki mevcut siyasi kamplaşma iktidara olumlu göstergeler sunmuyor. İstanbul’da 2017’den bu yana muhalefet lehine bir tablo söz konusu. Başkanlık referandumuna yüzde 52 ile “hayır” denen İstanbul’da aradan geçen 6 yılda dengeler pek değişmedi. 2019’da seçmen belediyenin muhalefete geçmesinde karar kılarken, Mayıs ayındaki son seçimlerde de Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy Erdoğan’dan 3,5 puan fazlaydı. Ankara’da da galip gelen benzer bir farkla muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu’ydu.

Saray’ın yürüttüğü propagandanın, diğer bölgelere kıyasla metropollere daha kısıtlı bir ölçekte etki ettiği yadsınamaz bir gerçek. Büyükşehirlerde yaşayan seçmenlerin kahir ekseriyeti, bugün yaşadıkları sosyal ve ekonomik sıkıntılar ile siyasi kararların yarattığı sonuçlar arasında rasyonel bir bağlantı kurabiliyorlar. Seçmen yoksullaşma, yaşam pahalılığı, yargı ve bürokrasideki çürüme gibi sorunların ortaya çıkmasında başta Erdoğan olmak üzere siyasi karar vericilerin mesuliyeti olduğunun bilincinde. Haliyle yerel ya da genel seçim fark etmeksizin önlerine sandık konulduğunda cezayı kime keseceğini biliyorlar. Büyükşehirler özelinde önümüzdeki yerel seçimlerin temel dinamiği yine ülkenin kötü yönetimine karşı kemikleşen tepki olacak. Eğer muhalefet hattında bir çatlak oluşmazsa, iktidar bu dengeyi kendi lehine çevirmesinin çok zor olduğunu görüyor.

***

Yani yerel seçimlere gidilmesine karşın ortada adayların profil özelliklerini aşan siyasal bir durum var. Düşünün ki partisinin üzerinde bir ağırlığa sahip olan Erdoğan bile, karşısında toplumsal desteği İmamoğlu ve Yavaş'tan daha az olduğu bilinen Kılıçdaroğlu’nu Mayıs seçimlerinde İstanbul ve Ankara’da alt edemedi. 

Ne var ki aday bazında da eli güçlü olan taraf muhalefet. İmamoğlu ve Yavaş’ın etrafında oluşan doğal taban mutabakatı, muhalefetin en büyük kozu. O yüzden iktidar şimdi, son cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin yaşadığına benzer bir belirsizlik içinde. Bu kez muhalefetin adayları belliyken, iktidarın sahaya süreceği isimler bekleniyor. Ali Yerlikaya, Selçuk Bayraktar, Murat Kurum ve Tevfik Göksu’nun ismi geçiyor ama hem iktidara yönelik memnuniyetsizlik hem de İmamoğlu’nun yükselen imajı düşünüldüğünde Cumhur İttifakı için İstanbul’da bir sürpriz yaratmak hayli zayıf bir ihtimal. Ankara’da da benzer bir denklemin olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Tüm bunlarla birlikte muhalefet partilerinin yerel seçimde odaklanması gereken başlıklardan biri de muhalif kitlelerdeki geri çekilme olmalı. Gerek Mayıs seçimlerinin olumsuz sonuçları gerekse de toplumun beklenti içinde olduğu siyasilerin hayal kırıklığı yaratan davranışları, muhalif yurttaşlarda ciddi bir moral bozukluğuna yol açmıştı. Halen gözlemlenebilen bu hava, yerel seçimde yaygın bir sandığa gitmeme duygusuna dönüşebilir. Muhalif tabanı motive edecek yeni bir heyecana ihtiyaç olduğu göz ardı edilmemeli. Bu da yurttaşı bir özne olarak siyasete olabildiğince dahil eden gerçek bir değişimle mümkün.