Irak Başbakanı Haydar El-İbadi’nin önceki gün Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) elinde bulunan Musul’u kurtarmak için hazırlanan planlara Türkiye’nin de katılmasının bölgede daha büyük bir savaşa yol açacağını söylemesi aslında yeni değil. İbadi daha önce de buna benzer açıklamalarda bulunmuştu.

Ana akım medyamızda İbadi’nin bu sözleri “Türkiye’yi tehdit ediyor” biçiminde yorumlandı. Tehditten çok, neler olabileceğine ilişkin bir uyarı gibi almakta yarar var bu sözleri. Ülkesi parçalanmanın eşiğinde, mezhepler arası sorunların her an büyük çatışmalara dönüşme ihtimalinin çok yüksek olduğu bir ülkenin , otoritesi tartışmalı Başbakanı olarak İbadi’nin kimseyi tehdit edecek hali yok. Türkiye medyası malum, bir tuhaf, büyük gazetelerimizden biri eski Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin Atatürk havaalanına yapılan saldırı için “radikal ve terörist güçlere kapıyı açmanın doğal bir sonucu" demiş olmasını da “küstahlık” olarak yorumladı, sanki hiç gerçeklik payı yokmuşçasına.

Tehdit etmiyor ne olacağını söylüyor

İbadi tehdit etmiyor. Üslubu sert olabilir ama dediğin gibi olacakları dile getiriyor. Haksız mı peki? Hayır, haksız değil. Her şeyden önce “egemen” bir ülke olarak içişlerine karışılmasını doğru bulmuyor. Türkiye, ABD ile yakınlığına da güvenerek merkezi Irak hükümetinden bağımsız tutumlar alan Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IBKY) ile sıkı ilişkiler içinde. Bu başlı başına Türkiye’ye kızgınlık duyulmasının nedeni. Türkiye, Irak’ın içişlerine karışmakla, ABD’nin hazırladığı, kendisinin de onay verdiği Irak Anayasası’na saygılı davranmıyor çünkü.

İbadi’nin, Musul’un kurtarılması için oluşturulacak bir koalisyona değil de, bu koalisyonda Türkiye’nin yer almasına itirazında da anlaşılabilir gerekçeleri var. Meselenin sadece Musul’u kurtarmak olmadığını, Türkiye’nin Musul üzerinde emelleri olduğunu biliyor. Türkiye’nin bu emelleri hayata geçirmesi elbette hayal ama Musul üzerinden Irak’a ilişkin planlar içinde olan Türkiye mezhepçi olarak nitelendirilecek tutumlar almayı sürdürüyor.

Yine Nuceyfi

Türkiye Musul nedeniyle aslında uzun süren bir krize yol açtı Irak’ta. Musul yakınlarındaki Başika askeri kampına asker yollaması, merkezi Irak hükümetinin yanı sıra ABD’nin de Rusya’nın da tepkisine yol açtı. Irak bundan ötürü Türkiye’yi NATO’ya şikayet de etti. Kurtarılmasına çalışılan Musul’un IŞİD girdiği zaman kenti terk eden Valisi Asil Nuceyfi, bütün amacı Sünni bir Irak yaratmak olan eski Meclis Başkanı Usame Nuceyfi’nin kardeşi. Usame Nuceyfi’yi destekleyip, Şii Başbakan Nuri el Maliki ile de kriz yaşamıştı Türkiye. Yani Musul’a yönelik gerçekleştirilecek bir operasyonda Sünnilerle hareket eden, dolayısıyla Irak’ın çok parçalılıktan kaynaklanan yapısını olumsuz anlamda kurcalayan bir unsur durumunda Türkiye. Irak’a ilişkin planları her neyse bunları Sünniler üzerinden gerçekleştirme peşinde. Irak yönetiminin ısrarla Türkiye’nin bir operasyonun içinde olmasına karşı çıkmasının nedeni bu.

Herkesin gözü Musul’da

Türkiye, Irak’a zaman zaman yaptığı müdahalesini Lozan Anlaşması’nın 3. Maddesine dayandırıyor. Bu maddeye göre “Türkiye'nin onayı olmadan Musul ve Kerkük'ün statüsü değiştirilemez”. Ancak Musul, büyük petrol rezervlerine sahip bir bölge olarak oldukça dikkat çekici. Bu maddedeki “hak” Türkiye’ye müdahalede işini sanıldığı gibi garantiye almasına yaramaz Türkiye’nin. Emperyal güçlerin burayı Türkiye’ye bırakması da gerçekleşmesi zor bir hayal.

Türkiye’nin artık açık açık Sünnilerle gerçekleştireceğini düşündüğü planları sadece İbadi’nin değil, başka güçlerin de itirazıyla karşılaşacak ileri gitmesi halinde. İbadi’nin sözlerinde asıl dikkati çeken, “Türkiye’nin Musul müdahalesi ve bölgeye yayılması” ifadesi. Türkiye burada yayılmacı niyetleri olan bir güç olarak değerlendiriliyor. Bunun gerçekleşmesi halinde çok kapsamlı bir savaşın çıkması da kaçınılmaz haliyle.

İbadi’nin temsil ettiği merkezi Irak hükümeti, hem Kürtlerle, hem Sünnilerle işbirliği içindeki Türkiye’nin Musul emellerinin duvara çarpacağını söylüyor açıkça.

Bunun neresi tehdit?