Aksa Tufanı operasyonunun, yani Hamas’ın 7 Ekim saldırısının zamanlaması, nedenleri ve arka planına dair pek çok değerlendirme yapıldı. Çeşitli senaryolar, komplo teorileri, iddialar ortaya atıldı; “İsrail yol mu verdi, yoksa gafil mi avlandı?, “Hamas olağanüstü bir efor mu sarf etti, tuzağa mı düştü?, “Bu bir Netanyahu planı mı, yoksa Hamas başarısı mı?” 

Bu ve benzer soruların yanıtlarını belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Ki, kuvvetle muhtemel öyle olacak. Tarihteki pek çok benzer meselede olduğu gibi. Komplo teorilerini bir tarafa bırakacak olursak, aradan geçen 13 günlük sürede yaşananlar bize neyin hedeflendiğine dair önemli doneler sunuyor. 

• İsrail’in hedefi Gazze’nin Filistinlilerden arındırılması 

İsrailli yetkililerin satır aralarındaki açıklamaları ana hedefin Gazze’nin işgali ve Gazze’nin tamamen Filistinlilerden arındırılması olduğunu açıkça gösteriyor. Kuzey Gazze’deki bir milyondan fazla sivilin Gazze’nin güneyine yani Mısır sınırına sürülmesi bu planın adımıydı. Filistinlilerin tehciriyle Filistin meselesinin çözüleceği varsayılıyor. 

• Gazze’nin statüsünü yok etme peşindeler 

İki parçalı Filistin’de Gazze Şeridi Hamas’ın yönetiminde. İsrail, Akdeniz kıyısına sıkıştırdığı Gazze’nin özerk yapısını kaldırmak istiyor. İsrail ordu sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari, bu hedeflerini açıkça deklare etti. Hagari, planlanan kara harekatı sonrası Gazze’nin statüsünün İsrailli politikacılar ve diğer ülkelerin tartışacağı "küresel bir konu" olacağını söyledi. Gazze Şeridi’ni 2005’te terk eden İsrail, 2007 Hamas’ın bölgenin yönetimini almasının ardından kıyı şeridine ambargo uygulamaya başladı.  

• Filistinliler, Ürdün ve Mısır’a sürülmek isteniyor 

Filistinlilerin Ürdün ya da Mısır’a sürülmek istenmesi ‘olağan şüpheliler’in senaryosu. İfadeler Ürdün Kralı Abdullah’a ait. Netanyahu rejiminin Filistinlileri Ürdün’e, Suriye’ye, Mısır’a veya Sina’ya gönderme niyeti sır değil. Ürdün ve Mısır plana karşı. Kral Abdullah, Filistinli sığınmacıların Ürdün ya da Mısır’a gitmeye zorlanmasına karşı çıkarak, "Bu bir kırmızı çizgidir, çünkü bunun olağan şüpheliler tarafından sahneye konmak istenen ve sahada şartları oluşturulan bir senaryo olduğunu düşünüyorum" dedi. “Gazze’de yaşanan sivilleri Mısır’a göçe sürükleme girişimidir” diyen Mısır Cumhurbaşkanı Sisi de, Filistinlilerin Sina’ya sürülmek istenmesine karşı çıktı, İsrail’in tehcir politikasını ve Filistinlilerin topraklarından kovulmasını reddettiklerini söyledi. Her iki ülkenin endişelerinin bir başka nedeni de Müslüman Kardeşler’in kolu olan Hamas’ın kendi topraklarına yerleşecek olmasından duyulan endişe. İhvan, Mısır’da yasaklılar listesinde. 

• Gidenler bir daha dönemeyecekler 

1948’den bu yana topraklarından olan, yerlerini, yurtlarını kaybeden Filistinliler, ülkelerinin terk ederlerse bir daha geri dönemeyeceklerinin farkındalar. Geçmişten günümüze yerlerinden edinen hiçbir Filistinli geri dönebilmiş değil. Milyonlarca Filistinli Ürdün’de, Suriye’de, Lübnan’da, Mısır ve diğer Ortadoğu ülkelerinde bir gün dönebilme umuduyla yaşıyor. Büyük felaketin (Nakba) yol açtığı travma kapanmış değil. 

• Hamas’ı yok etmekle sorun çözülmez 

100 yıllık Filistin sorunu Hamas’la başlamadı, Hamas’la da bitmeyecek. Filistinlilerin ülke ve özgürlük mücadelesi asla son bulmayacak. Tek bir Filistinli kalana dek bu mücadele sürecek. Tel Aviv yönetimi, “Bu yalnızca bir başlangıç. Hamas’ı yok edeceğiz” dese de her saldırı ve katliam mücadele ruhunu daha da perçinledi. 

• Tel Aviv savaş suçu işliyor 

Batılı ülkelerin desteğini arkasına alan Netanyahu yönetimi, Gazze’de savaş suçu işliyor. Misket ve fosfor bombalarının kullanılmasından sivillerin hedef alınmasına, hastanelerden okulların bombalanmasına kadar uluslararası hukuk açıkça çiğneniyor. Öyle ki Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel dahi, Gazze’deki hastanenin vurulmasının ardından "Sivil altyapıya yönelik bir saldırı uluslararası hukuka aykırı" demek zorunda kaldı.