İşsizlik ve yoksulluğu kader bilip, bunu yardımlarla sürdürülebilir kılanlara şükreden milyonlar var. Tüm siyasal reflekslerini yoksul hayatlarının sürdürülebilir olması belirliyor.

Bir de, son adımı da attığında işsizliğinin ve yoksulluğunun da sona ereceğini düşünenlerin trajedisi var.

Kurtuluşu kapağı yurtdışına atmakta, memlekette hangi üniversiteyi kazanmış, bitirip koluna hangi ‘‘altın bileziği” takmış olursa olsun, bir başka ülkede hayata garsonlukla, araba yıkayarak falan başlamaya razı üniversitelilerden söz ediyorum…

Izdırapları pek çok üniversite hocasının da ızdırabıdır. Mezuniyetine birkaç ay kalmış son sınıf öğrencisi, çoğu zaman olduğu gibi not diye değil, bu kez iş diye boynunu büküp gözünü gözüne diktiğinde yerin dibine giresi gelir o hocaların.

Neoliberalizm çağında hemen her bünyeye yerleşmiş bir hastalığın ağzıyla konuşarak, öğrencisine dolar milyarderi olmanın reçetesini sunanlar da vardır:

“Artık dünya eskisi gibi değil. Önünüzde inanılmaz fırsatlar var. Babanızın zengin olması, sermaye de gerekmiyor. Bak Mark Zuckerberg’e. Senin gibi bir öğrenciydi. Bir bilgisayar programı, bir yazılım… Facebook’u kurdu işte. Şimdi 60 milyar dolardan fazla serveti var!”

Zuckerbergler, Musklar, Bezoslar… Ve diğer multimilyarderleri silikon vadilerinin… Koyun birini bir adım sonra üniversiteden çıkıp hayata atılacak gencin önüne, başlasın rüyasında dolarları saymaya.

“Zuckerberg’in Harward’ı nere bizim okul nere?” diyebileni geçtim, henüz bu nutuklar karşısında nutku tutulanlardan birinin, “Hocam, Zuckerberg’in sınıfında kaç kişi vardı? O yırttı da diğerlerine ne oldu?” diye sorduğunu görmedim.

Herkesin iş ve aş sahibi olduğu bir düzeni düşünemeyen ve neoliberalizm işgalindeki hoca aklının karşısında, “Hadi içimizden bir ‘dahi’ çıktı diyelim, diğerleri ölsün mü, Hocam?” diye soracak gençler aradım hep.

Ne yazık ki, milyar dolarlar hayaliyle karartılan gözlere “Kimi istersek ona darbe yaparız!”ın korkunçluğunu göstermek kolay değil.

ABD’nin Tesla’nın Bolivya’da lityum elde edebilmesi için Morales’e karşı darbe düzenlediği suçlamasına karşı “Kimi istersek ona darbe yaparız! Bununla başa çıkın.” diyebildi Musk!

Ondan daha fazla ilgi çeken, tıpkı şimdi cezaevinde olan fenomenlerimizin hayatları gibi izlediğimiz, Musk ve Zuckerberg’in ergen horozlanmalarla birbirlerini kafes döğüşüne davet etmeleri olmuştu.

Douglas Rushkoff, bu “Teknoloji Milyarderlerinin Kaçış Fantezileri”ni, dünya kaçınılmaz sona sürüklenirken yer altında sığınaklar, Mars’ta koloniler kurarak hayatta kalmak olarak yazmıştı.

Musk, 2050 yılına kadar Mars’ta kişi başına 10 milyar dolara mal olacak bir milyon kişilik bir şehir inşa edeceğine inanıyor. Gidebilenler yaşayacak!

Rushkoff’a göre, bu insanlar “Yeterli miktarda parayla, bu şekilde para kazanmanın yarattığı zararlardan kaçılabileceğine, yeterli deha ve teknoloji ile ölümlüler düzleminin üzerine çıkabileceklerine ve tamamen farklı bir düzeyde ya da gezegende var olabileceklerine dair bir inanç” geliştirdiler.

“Onlara öykünmek yerine, önce onlara gülmeli, sonra da onları reddetmeliyiz… dünyayı bu yeni nesil soyguncu baronlardan geri almaya başlamanın zamanı geldi. Aradığımız yarı-tanrılar bunlar değil” yazmıştı cumartesi günü Guardian’da.

Ne onlar ne de başkaları… Tanrılar aramayacağız. Şu seçim öncesinde yine “işsizlik ve yoksulluğa kesin çözüm” nutukları atılacak. Ne onlara ne de milyonlar arasından birimizin yırtması masallarına itibar edeceğiz.

Kurtuluş yok tek başına diyecek ve birlikte “işsizliğe ve yoksulluğa kesin çözüm” kendi hikâyemizi yaratacağız!