Maltepe’de oy sayımının sonuna gelinmişken durdurulması, oluşturulmuş 10 sandık kurulunca yapılan sayımın iptali, o oyların sil baştan ve üçüncü kez sayılmasına karar verilmesi… 31 Mart’tan İmamoğlu’nun önde çıkmasından bu yana AKP+MHP ittifakının yaptığı hamleler, bu son gelişme ile birleşince, iktidarın tercihini İstanbul’dan yana yaptığına işaret ediyor. İşaret ediyor ama, bu iktidar penceresinden bakıldığında da o […]

Maltepe’de oy sayımının sonuna gelinmişken durdurulması, oluşturulmuş 10 sandık kurulunca yapılan sayımın iptali, o oyların sil baştan ve üçüncü kez sayılmasına karar verilmesi… 31 Mart’tan İmamoğlu’nun önde çıkmasından bu yana AKP+MHP ittifakının yaptığı hamleler, bu son gelişme ile birleşince, iktidarın tercihini İstanbul’dan yana yaptığına işaret ediyor.

İşaret ediyor ama, bu iktidar penceresinden bakıldığında da o kadar akıldışı ki, akıl temelli düşünenlerin akıllarını bu ihtimale yatırmaları hayli zor!

Erdoğan’ın kutuplaştırma politikaları sonucu, memleketin neredeyse yarısı açısından iktidarın meşruiyetinin zaten sorgulanır olduğunu söyleyebilirsiniz.

Ama sadece o değil; AKP bugüne kadar içeride ve dışarıda, meşruiyetini, sandığı kutsayarak ve her seferinde halkın demokratik seçimiyle geldiğini savlayarak, inşa etti.

 Şimdi, AKP’ye oy veren hatta yönetici olan bir kesimi de içerecek şekilde yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da sorgulanan bu: Erdoğan ve AKP+MHP ittifakı İstanbul’u İmamoğlu’na bırakmayarak, dünyanın ve kendi destekçilerinden bir kesimin gözünde meşruiyetten vaz mı geçecek?

Evet, İstanbul Belediyesi’nin AKP’ye sağladığı finansal ve örgütsel imkânlar o kadar fazla ki, bunlardan vazgeçmek tepetaklak bir düşüşün başlangıcı olarak görülüyor.

Ancak, tam da damat Bakan Albayrak dünyaya derdini anlatmak için çırpınıp dururken, derin bir ekonomik krizin pençesinde kıvranan iktidarın, uluslararası meşruiyetten vazgeçmesinin sonucu çok daha ağır olacaktır.

Son birkaç gündür, Doğu’dan Batı’ya, ABD ve Avrupa medyasından Arap ve İsrail medyasına kadar hemen hepsinin Türkiye haber ve analizleri bu noktada yoğunlaşıyor.

Türkiye’den kimi akademisyenlerin değerlendirmelerini aktararak; İstanbul konusunda verilecek kararın ülkenin “rekabetçi otoriterizm” olarak adlandırılan mevcut rejiminin “mutlak otoriterizm”e dönüşmesinin kanıtı olacağını yazanlar da var, mevcut sonucu tanımamanın kaybettireceklerinin İstanbul’u kaybetmekten çok daha fazla olacağını yazanlar da…

Doğu’dan Batı’ya bütün analizlerde görünen bir diğer ortak nokta ise, İstanbul seçimlerinin yenilenmesi durumunda, Erdoğan’ın, olup bitenden rahatsız pek çok AKP seçmenini motive etmekte zorlanacağı. Hele de, önümüzdeki aylarda daha da zorlaşacak ekonomik koşullar altında! 

Türkiye’ye uzaktan bakanların gördüklerini AKP yöneticileri ve Erdoğan’ın görememesi düşünülemez. O halde, daha büyük bir farkla kaybedecekleri bir yeni seçimde neden ısrarcı olsunlar? Bu sorunun akla gelen ilk yanıtı; böyle bir risk ancak sonucu önceden ayarlanmış bir seçimle alınabilir, oluyor.

Muhalefetin de böyle düşünmesi, yenilecek bir seçime katılmayı reddederek, meşruiyetin sıfırlamasına yol açabilir.

Meşruiyetini her seçimde sandıktan çıktığı tezine dayandıran AKP, o seçimlerin tümünde de “mağduriyet”e yaslanıyordu. Bu son seçimde, hâlâ kullanılmaya çalışılsa da, “mağduriyet” kozu işe yaramadı. 31 Mart’tan beri; yolsuzluk, usulsüzlük, “organize suç” gibi iddialarla İstanbul’da “kazandığı” seçimin muhalefet tarafından çalındığı iddiasını işleyen AKP, acaba kaybettiği “mağduriyet” kozunu yeniden mi kazanmak istiyor? Sonunda belediye başkanlığını İmamoğlu’na teslim etse de, gelecekte yine kullanabileceği “mağduriyet”i mi kurtarmak istiyor?

Seçimin yenilenmesinde AKP açısından akılcı bir yan göremeyen kimi Batılı analistlerin aklına gelen bir olasılık da bu; İstanbul’u kaybederken “mağduriyet”i kazanmak!

Ne kazanır bilemiyorum, ama iktidar bugün kayıplardan kayıp beğenmek zorunda; ya İstanbul ya meşruiyet!