İzmir’de vali yardımcısı imzasıyla il milli eğitim müdürlüğüne gönderilerek 13 Şubat’ta okullarda yapılacak boykot için tedbir isteyen yazı ilginç. İlginç; çünkü büyük ölçüde polis marifetiyle yazılmış ve altına bir savcı imzası atılmış KCK, Ergenekon, Odatv iddianamelerini andırıyor. 

 “Gezi Parkı eylemlerinde etkin rol aldığı bilinen gruplardan olan ÖDP, EHP ve Halkevleri tarafından Birleşik Haziran Hareketi adı altında birlik oluşturmak amacı ile Mayıs ayı içerisinde hazırlıklara başlanmış ve 30 Haziran tarihinde Ankara ODTÜ tesislerinde solda birlik toplantısı yapılarak 19 Ekim 2014 tarihinde yapılan son toplantıda da Birleşik Haziran Hareketi’nin kurulması kararı alınmıştır.”

Türkiye bu tarz iddianamelerle bir hukuk ve adalet mezarlığına döndürülmüş, Silivri bu mezarlığın sembolü olmuştu.

Şimdi, Davutoğlu’nun “çıkacak, çıkacak, çıkacak” İç Güvenlik Paketi ile memleketin tüm sokakları da benzer birer mezarlığa dönüşecek.

“Yeni Türkiye” Yüksek Yargı’sını oluşturdu. Geriye önümüzdeki seçimde “Cumhurbaşkanı”nın AKP için istediği 400 milletvekilini verip “ileri demokrasi”yi başkanlıkla taçlandırmak kalıyor.

 Seçim sürecinde en çok konuşulan Hakan Fidan’ın siyasette görev almak üzere MİT’ten istifası oldu. Yalnızca biz değil, istihbaratın başındaki “sır küpü”nün siyasette bir post için istifasını dünya da epey konuştu.

 Bir istihbaratçının siyasette yer tutup bakanlık, başbakanlık, başkanlık gibi yerlere gelmesi – bakalım Fidan nerelere gelecek – başka memleketlerde de görülen bir durum. Bazen de tersi oluyor; siyasetten istihbaratın başına. 

 Siyaset-istihbarat arası yoğun geçişkenlik bu durumun yaşandığı ülkelerin belli özelliklerine işaret ediyor ve Türkiye açısından yeni bir durum. Yeni Türkiye’ye uygun!

 İstihbarat-siyaset arası geçişkenlik denilince aklıma ilk İsrail gelir. 2014 sonunda İsrail Stratejik İşler ve İstihbarat bakanlıklarını birleştirip, başına Mossad başkan yardımcısı Ben Barak’ı getirmiş, Barak’ın gelecek Mossad başkanı olacağı yazılıp çizilmişti. 

 Ariel Sharon’u anımsarsınız. “Kasap” derdi Filistinliler. Geçen yıl 11 Ocak’ta epey zor bir süreç sonucu ölmüştü. 2001-2006 yılları arasında başbakanlık yapan Sharon, Kudüs Hebrew Üniversitesi’nde bir yandan Ortadoğu tarihi okurken bir yandan da istihbarat subayı olarak çalışmıştı.

 Ondan önce, 1999-2001 arası başbakanlık yapan Ehud Barak da İsrail askeri istihbarat teşkilatı Aman’ın başkanlığını yapmıştı.

 Şimdi de, Aman’ın eski başkanı Amos Yadlin siyasete soyundu ve 17 Mart seçimleri sonrası Savunma Bakanı olmaya niyetli.

 Öte yandan, “Arap ileri demokrasileri”nde de benzer geçişkenlikler görülüyor. Geçen sene Şubat’ta Suudi Arabistan İçişleri Bakanı Mohammed bin Nayef’in istihbaratın başına geçmesi gündemdeydi. Orada kral değişince her şey değiştiğinden, son durum nedir bilmiyorum.

 Musa Kussa, 1994’te Kaddafi tarafından Libya istihbaratının başına getirilmişti. Sonra Dışişleri Bakanı oldu, 30 Mart 2011’de istifa etti.

 Rusya da var tabii. Putin’in yolu KGB’den geçmişti. Sovyetler Birliği’nin son nefesini verdiği yıllarda başbakanlık yapan Yevgeni Primakov da 1991’de başkanlığına getirildiği KGB’den başbakanlığa tırmanmıştı.

 Bakalım Fidan’ın macerası nasıl bir seyir izleyecek!

 İstihbaratçılığın temel özelliği hep bir düşmanı, tehdit oluşturan bir “öteki”ni gözleyip izlemek, o tehdidin ortadan kalkması için çalışmaktır. İstihbaratçı siyasetçi olduğunda bu özelliğinden ne kadar sıyrılabilir sorusunun yanıtını, istihbaratçı-siyasetçi geçişkenliğinin yoğun olduğu ülkelerde bulabilirsiniz.

 İsrail kendine bir demokrasidir, “öteki”si Filistinlilere yaptıkları ortada.

 Bülent Arınç’a inanacaksak; AKP iktidarı altında memleketin yüzde 50’si ötekileşti(rildi). Nefret söylemi hâkim oldu.

 Bir istihbaratçının başarısı, ulusunun bütünüyle arkasında olduğu inanç ve bilgisine bağlıdır derler. Ulusun yarısını karşısında bulan / gören bir istihbaratçının siyasette neler yapacağını varın siz hesap edin!