İsveç’te, seçim ittifakına giden üç sol parti, ortak programlarıyla Amerika’ya “Topla elini, ayağını Dünya’dan” diyince ortalık karıştı.

İsveç’te, seçim ittifakına giden üç sol parti, ortak programlarıyla Amerika’ya “Topla elini, ayağını Dünya’dan” diyince ortalık karıştı. Solda yaşanan toparlanma süreci ve yaklaşan seçimler, gözleri seçim ortaklığına giden kırmızı-yeşil ittifakına çevirdi. Nasıl çevirmesin? 19 Eylül’deki genel ve yerel seçimlerle hükümete gelirlerse izleyecekleri ortak politikaları, seçmene duyuran kırmızı-yeşiller, özellikle dış politikada, toplam 9 milyonluk bir ülkenin; İsveç’in, cesaret edebileceğinden daha keskin bir tutum sergiledi.
Sol Parti, Sosyal Demokratlar ve Yeşiller Partisi; kısaca kırmızı-yeşil kanat, hükümet olduklarında, ABD’den, nükleer silahlarını devreden çıkarmasını ve ülke dışındaki askeri üstlerini kapatmasını talep edecek. Bu ibare, kırmızı-yeşillerin “İsveç’in dış dünya ile ilişkileri ortak belgesi”nde yerini aldı. İncirlik’in kapatılması için Türk solundan önce İsveç solu, Amerika’ya yaptırım getirmeye çalışacak. Sol’un bu çıkışına, sağ iktidarın Dışişleri Bakanı Carl Bildt’ten hiç vakit kaybetmeden, geride bıraktığımız hafta içinde, cevap geldi. Carl Bildt, açıklamaları “sorumsuz naiflik” olarak değerlendirdi ve İsveç solunu, anti-Amerikancılıkla suçladı. Dışişleri Bakanı Bildt, “Sosyal Demokrat Parti, Sol Parti’yi kırmamak için bu ifadelere ‘evet’ demiş. Bu kararlar, büyük sorunlar yaratabilir” değerlendirmesini yaptı. Carl Bildt’in sözlerine Sosyal Demokrat Parti’nin kadın lideri Mona Sahlin’den “Bu sorumlu davranmak, naiflik değil” karşılığı geldi.
İsveç’te sol iktidar olunca Amerika’ya “Ülke dışındaki üstlerini kapat, nükleer silahlarını devreden çıkar” diye bilir mi, diyemez mi tartışmalarına İsveç Savunma Araştırması Enstitüsü de dâhil oldu. Enstitünün Güvenlik Politikaları Analizcisi Fredrik Lindvall, olur da Amerika İsveç’i dinlerse neler oluru toparladı. Lindvall’dan, “Böyle bir değişiklik, Güney Kore, Japonya ve Tayvan gibi ülkelerde nükleer silahlanmanın güncelleşmesi demek. Bu Orta Doğu’da da aynı anlama gelir. Burada da saldırgan silahlanma isteği artabilir” açıklaması geldi.
“İktidara koşuyoruz” diyen İsveç solu, hükümet olursa Amerika’ya nasıl yaklaşacak göreceğiz? Kırmız-yeşillerin, şimdiden tartışma yaratan dış politikada izleyecekleri yol haritasında, Türkiye için de kesin sınırlar var.  Üç sol partinin ortak imzasına taşıyan “İsveç’in dış dünya ile ilişkileri ortak belgesi”nde Türkiye için yazılanlar bir hayli ilginç. Belgede, Türkiye bahsinin açılmasına şu cümleyle başlanmış; “Lübnan ve Türkiye, demokratikleşme ve insan haklarına saygı, örneğin kadın hakları sürecinde önemli adımlar attı.” Lübnan’la birlikte yapılan bu giriş değerlendirmesinin ardından, Türkiye’ye bir destek cümlesi gelmiş. Olası bir kırmızı-yeşil hükümetin, Türkiye’nin AB’ye üyeliğine destekleyeceği duyurulmuş. Kophenag Kriterleri’ne uygun bir Türkiye’nin AB’ye kabulü için İsveç’in solcularından koşulsuz destek sözü verilmiş.
Türkiye’nin üyelik görüşmelerinin sürdürdüğü süreçte, insan haklarına saygının zorunlu kılınması gerektiğini söyleyen İsveç solu, özellikle etnik ve dini azınlıklara dikkat çekmiş. “Muhalefet Partisi DTP’nin kapatılmasını güçlü bir şekilde eleştiriyoruz” denmiş. Kırmızı-yeşillerin, dış politika belgesinde “Türkiye’nin kendi tarihiyle yüzleşme yeteneğinden endişeliyiz. Hükümet olduğumuzda 1915’te Ermenilere, Süryanilere, Asurîleri, Keldanilere, Pontus Rumlara ve benzeri etnik kökenlere yapılan soykırımı tanıyacağız” ifadesi aynen yer almış. Bu ifadenin, bu kış, İsveç Meclisi’nde kabul edilenden ve solcuların hazırladığı, soykırım tasarısından farkı, yelpazenin biraz daha açık bırakılması. Solun dış politika belgesinde yer alan “.. ve benzeri etnik kökenlere” ifadesi, Ermenilerin yayına eklenen Süryani, Asuri, Keldani ve Pontus Rum etnik kökenlerinin artırılabileceğini gösteriyor. Lübnan’la aynı sepette konulan Türkiye’den beklenen ‘demokratikleşme’