2 milyonun üzerinde İsveçli tek başına yaşıyor. 8 milyonluk ülkede çekirdek aile modeli giderek azalıyor. Anne, babalı iki de çocuklu şen evlerin yerini başka bir şey alıyor. İstatistikler insanların yıllar içerisinde...

2 milyonun üzerinde İsveçli tek başına yaşıyor. 8 milyonluk ülkede çekirdek aile modeli giderek azalıyor. Anne, babalı iki de çocuklu şen evlerin yerini başka bir şey alıyor. İstatistikler insanların yıllar içerisinde yalnız yaşamayı tercih ettiğini gösteriyor. Ülkede 4.4 milyon ev var. İnsanların yüzde 29’u evinde bir başına oturuyor. Bu oran 1945’te yüzde altıymış. Giderek artmış ve bugün İsveç, yalnız yaşayan insan sayısının ülke nüfusuna göre yüzdesine bakılacak olursa, dünya lideri konumunda. Rakamlar İsveç’i, Danimarka, Norveç, Almanya ve Finlandiya’nın takip ettiğini ortaya koyuyor.

İsveç’te tek başına yaşayan insanların çoğunluğu büyük şehirlerde. Stockholm’daki evlerin yüzde 58’inde yalnız yaşayan insanlar oturuyor. Bu oran Malmö’de yüzde 55, Göteborg’da yüzde 54. İş, güç sahibi ya da emeklikten, öğrencilikten dolayı sosyal hakları olan, sonuçta ev kirasını ödeyebilen ve kendi evini kendi döndürebilenlerin tercihi ya da zorunluluğu yalnız yaşamak oluyor.

Tercihini böyle kullananlar Fransız komünist şair Aragon’un “Yalnız insan kayıp mektup/Adresi mi yanlış nedir?” dizelerinden korkmuyor. Çünkü yeni toplum yapısı bunu normalleştiriyor. Şehirlerde yoğunlaşan çalışma hayatı kendi yağında kavrulan insanlara olanaklar sağlıyor, uzağı hemen şurası yapan iletişim teknolojileri sayesinde istediğin zaman yakınlarınla görüşebiliyorsun. İş zamanının dışındaki ev hayatında, tek başınalık tercih ediliyor.

75 ve üstü bayanlar, tek başına oturan kadınlar arasında en yüksek yaş grubunu oluşturuyor. Erkeklerde tek başına oturmada lider grup 35-39 yaş arasındakiler. 25-49 yaş grubunda yalnız yaşayan insanlara bakıldığında erkek sayısı, kadın sayısının yaklaşık iki katı. Erkeklerde ve kadınlarda hadi aile kuralım telaşı yaşanmıyor.
Refah düzeyinde tavan yapmış Kuzey ülkelerinin insanları çekirdek aile modeline bir alternatif geliştiriyor. Şimdilik bu yükselen yeni sosyal durumun net bir açıklaması yapılamıyor. Bağımsız, kendi ayakları üzerinde durabilen bireylerin tercihi mi, yoksa koca bir ‘yanlızlaşma’ mı kesin değil. Yalnız yaşayan insanlarla yapılan söyleşilerde, yeni modelin sahipleri, sosyal yaşamlarına devam ettiklerini, arkadaşlarıyla aileriyle görüştüklerini ama yalnız yaşamayı kendilerinin tercih ettiklerini söylüyor.

Geniş aile modelinden çekirdek aile yapısına oradan da tek başına yaşıyan bağımsız bireylere doğru izlenen bir yol var. Tarım toplumundan sanayi toplumuna, bir adım ilerisi bilgi toplumuna geçiş, eğitimli çalışan bireye ihtiyacı artırırken alile, ev yapısını değiştiriyor. Eğitimli, donanımlı bireyler isteniyor. Temel eğitimin sınırları genişledikçe genişliyor. Az sayıdaki nüfustan en yüksek verimin alınması hedefleniyor. Nüfusun azlığı kişilerin milli gelirden aldıkları payı da artırıyor.

Türkiye’de de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Başbakan’ın bambaşka bir girişimi başladı. İlkokul kitaplarında bile yazan çekirdek aile modeline daha fazla çocuk eklendi. Erdoğan, tam da gününde Uşak’ta yaptığı bu açıklamayla kadınlara en az 3 çocuk yapmalarını önerdi. Bu sözlerin ardından gelen eleştiriler kendisine anımsatıldığında “Ben ülkemi seviyorum, halkımı seviyorum. Onun için istiyorum” cevabını verdi. Aile planlaması için devlet bütçesinden bunca zamandır para ayrılırken Anayasa’da bu, devletin zorunluluğu olarak gösterilirken, şimdi neden daha fazla çocuk isteniyor? Doğru ya Başbakan bizi seviyor...