Bir halkı toptan mahkûm etmeyenlerden olsanız da, böylesi zamanlarda öfkenin sivri ucunu bir tarafa yöneltmemek zordur.  Ama durun, başlığı görüp hemen saydırmayın!

Hamas, içinde vahşet dolu görüntüler de barındıran bir saldırıyla, İsrail’e altından kolay kalkamayacağı bir darbe vurdu. İsrail de dünyanın en zor koşullarında yaşayan insanlarını “hayvan” diyerek vuruyor. Bittiğinde, hâlâ insan kalınabilirse, tarafların payına düşecek epey utanç olacak.

Yine savaşın ilk kurbanı gerçekler oluyor, asılsız haber ve videolar bir tarafı şeytanlaştırmak için dolaştırılıp duruyor.

An”a odaklanıp her şeyi Hamas’ın saldırısıyla anlamlandırmaya çalışanlar, başta ABD tüm Batı hükümetleri böyle, şimdiki “an”a tümüyle körler. Bilinçli bir körlük!

Gazze’de taş üstünde taş bırakmamaktan bahsedilir, İsrail’in savaş makinesi tam da bunu yapar ve 1,1 milyon Filistinliyi güneye sürmeye hazırlanırken “an”dan söz eden yok!   

O Gazze ki; 365 km2’lik bir alanda 2,3 milyon insanın “hapsedildiği”, km2 başına 5.479 kişinin düştüğü dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri. Tüm giriş ve çıkış kapıları kapalı. Suyu, elektriği ve telekomünikasyonu dâhil temel kamu hizmetleri için İsrail’e bağımlı. Yiyecekleri, içecekleri, bebeklerinin mamaları ve ilaçları İsrail kontrolündeki kapılardan o izin verdiği kadar giriyor.

Tepelerine bombaların yağmadığı “normal” zamanlarda bile nüfusunun yüzde 81,5’i yoksulluk içinde, yüzde 63’ü gıda güvensizliği yaşayan, yüzde 46’sı işsiz, etrafları sofistike elektronik gözetim sistemleriyle donatılmış çit ve duvarlarla çevrili insanlardan söz ediyoruz. Kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk, bebek…

İyi ki bu İsrailliler var derken tabii ki onları bu koşullarda yaşatanları, bombalayanları, katledenleri kastetmiyorum. İyi ki var dediklerim; Gazze’deki Filistinlilerin hangi koşullarda yaşadığını, böyle yaşatılmamaları gerektiğini, kanın derhal durması, barışın gelmesi gerektiğini haykıran cesur ve vicdanlı İsrailliler.

Shlomo Ben-Ami onlardan biri. 80 yaşında bir tarihçi, eski siyasetçi, diplomat, 1999-2001 arası İç Güvenlik ve Dış İşleri bakanlığı da yapmış barış aktivisti bir aydın.

Geçen gün, onca birikimiyle; “Netanyahu’nun kendisini 15 yıldır iktidarda tutan yıkıcı siyasi büyüsünün er ya da geç büyük bir trajediye yol açması kaçınılmazdı. Bir yıl önce İsrail tarihinin en radikal ve beceriksiz hükümetini kurdu. Merak etmeyin güvencesi verdi eleştirenlere, ‘iki elim direksiyonun üzerinde’ diyerek. Ancak Netanyahu’nun fanatik hükümeti, Filistin’de herhangi bir siyasi süreci dışlayarak ve hükümetinin bağlayıcı ilkelerinde ‘Yahudi halkının İsrail topraklarının her yerinde münhasır ve devredilemez bir hakka sahip olduğunu’ ileri sürerek kan dökülmesini kaçınılmaz hale getirdi. … Netanyahu (aşırı sağcı) koalisyon ortaklarına destekleri için her türlü bedeli ödeyerek pervasızca şiddeti davet etti.”, diye yazmıştı. “Gazze’yi çevreleyen köylerde İsrailli sivillerin acımasızca ve barbarca katledilmesiyle sonunda Netanyahu’nun kibri, Hamas’ın vahşeti biçimindeki düşmanıyla karşılaştı.

Peki, şimdi ne olacak?” sorusuna Ben-Ami’nin cevabı, bir kara işgalinin ancak “kıyamet senaryosu”na yol açacağı. Ona göre, Hamas’ın savaşının bir amacı var: “Filistin ulusal hareketindeki hegemonyasını güvence altına almak, rehine takası yaparak adamlarını İsrail hapishanelerinden kurtarmak ve Yahudi devletiyle ilişkileri normalleştirme telaşındaki ‘Arap kardeşleri’nin Filistin’i terk etmesini önlemek. Netanyahu hükümeti içinse bu, bir sonraki çatışmalara kadar duraklamanın ötesinde hiçbir siyasi hedefi olmayan, tamamen tepkisel bir savaş.

İyi ki varlar dediklerimden biri olan Ben-Ami, bütün bu yaşananlardan liderlerini sorumlu tutmayan bir ülkenin demokrasi olma iddiasını kaybedeceğini de söylüyor ve ekliyor: “Ancak Netanyahu’nun zehirli siyasi dezenformasyon makinesi, bu kirli savaşa yol açan ihmallerden solcu subayların sorumlu olduğuna dair bir komplo teorisini yaymak için çoktan çalışmaya başladı.”