Tunç Soyer İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde hedefi İzmir’e dünya kenti kimliği kazandırmaktı. Soyer’le sanat alanında yapılanları, yapılacakları konuştuk.

İzmir’den dünyaya açılan kapı

İzmir’in tarihi yapılarından ‘Egemenlik Evi’ndeki odasında kentin Belediye Başkanı ile sanat konuşuyoruz. Buluşmamızın nedeni önümüzdeki projeler üzerinde görüş alışverişi yapmaktı. Ama fırsat bulmuşken, sanat alanında neler yapmayı planlıyordu, ilk döneminde bunların ne kadarını gerçekleştirebildi sormak istedim. Tanıyanlar bilir, onunla konuşurken bir sanat insanı ile konuştuğunuzu sanırsınız.  Kentten ve sanattan söz ederken heyecanlanır, gözleri parlar. Hedefleri klasik bir belediyecinin hedeflerinin ötesindedir, kenti bir dünya kenti yapmaktır amacı. Kentin sanat alanında yeni mevziler kazanması Soyer’in bu idealine katkı sağlayacak hiç kuşkusuz. 

Soyer’in kentin geleceğine ilişkin vizyonunda, kentin altyapısını geliştirmek (son zamanlarda Körfezdeki kokunun büyük ölçüde azalması bunun kanıtı), kırsal kesimde kooperatifleşmeyi destekleyerek –ki bu alandaki projelerde eşi Neptün Soyer’in büyük katkısı var- tarımın kentin gelişimde öncü bir rol oynamasını sağlamak gibi projelerin yanında kente yeni sanat mekanları ve sanat etkinlikleri kazandırmak da yer alıyor. Ülkemizin diğer belediyelerinin gündeminde (İstanbul’u ve Eskişehir’i istisna tutarak söylüyorum) pek yeri olmayan bir başlık. 

Yeni sahneler, yeni kurumlar

Bu bağlamda, İzmir’in tarihi sinema salonu -son yıllarda İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin gösterilerini sürdürdüğü- Elhamra Sahnesi’nin Büyükşehir’in yönetimine geçmesi, sanat mekanları açısından oldukça yoksul olan kente bir katkı sağlayacak. 3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’nin açılışını bu tarihi yapıda gerçekleştirdik. Önümüzdeki günlerde İzmir Şehir Tiyatroları’nın ikinci sahnesi olacak Elhamra. Festivallerin de konuk olacağı mekanda her ayın on günü gene İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin gösterileri yer alacak.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı restorasyonla gerçek bir tiyatro salonu niteliğini kazanan Kültürpark’daki İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde çalışmalarına başlayan İzmir Şehir Tiyatroları ise kente kazandırılan çok önemli bir sanat kurumu. İzmirlilerin hemen sahiplendiği, Yücel Erten’in Genel Sanat Yönetmenliğindeki İZBŞT iki mevsim boyunca hep kapalı gişe sürdürdü oyunlarını. Büyükşehir’in tüm yayınlarını bir çatı altında toplayarak Raşit Çavaş gibi deneyimli bir yayıncıyı yayın yönetmenliğine getirmesi, İzmir’e uluslararası film festivalleri, edebiyat ve tiyatro festivalleri kazandırması Tunç Soyer’in kentin kültürel gelişimine önem veren vizyonunun gereği.

Soyer’e, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçildiğinde İzmir’i bir ‘sinema kenti’ yapma arzusunu dile getirdiğini hatırlatıyorum. Peki, ne kadar yaklaştık bu hedefe? “İzmir’in bir film platosu olarak değerine inanıyorum. ‘İzmir Sinema Ofisi’ni kurarak, aralarında Tayfun Pirselimoğlu, Ümran Safter, Fikret Reyhan gibi önemli yönetmenlerimizin filmlerinin de olduğu onlarca uzun ve kısa metrajlı filmin, belgesel ve televizyon dizilerinin İzmir’de çekilmesine destek verdik. İzmir’in doğal ve kültürel mekanlarından oluşan envanterin, Netflix’in küresel mekan envanterine eklenmesini sağladık. Bu yıl üçüncüsünü düzenlediğimiz İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali ile sinema dünyası içinde özgün bir konuma sahip olduk. Tabi, kentte düzenlenen başka film festivalleri de var, İzmir Uluslararası Kısa Film Festivali, Kadın Yönetmenler Festivali gibi… Onlara da destek veriyoruz”.        

Geçmişte tiyatro ve sinema salonları ile İstanbul’la yarışan bir sanat yaşamına sahip olan kent, 50’li yıllardan sonra sanat açısından çok şey yitirdi. Sanat eğitimi veren Üniversitelere sahip olmasına karşın, bu okullardan yetişen sanatçılar İstanbul’a yerleşmeyi tercih etti; sanat mekanları kapandı. Bunun bir yazgı olmadığına ve değiştirilebileceğine inanan Soyer, “İzmir artık yetişmiş sanatçılarını kaybeden bir kent değil. Tam tersine farklı kentlerde yaşayan sanatçıların gelip yerleştiği, sanat dünyasının giderek büyüdüğü bir kent. Mekansal eksiklerimizi de tamamlamaya çalışıyoruz”. 

Soyer, İzmir’in tarihi sinemalarından Yıldız Sineması ve Bıçakçı Han kompleksini satın alarak kentin sanat yaşamına kazandıracağını açıklamıştı göreve geldiğinde. Bıçakçı Han kısmen de olsa sanat etkinliklerine açıldı; Yıldız Sineması’nın durumunu sorduğumda, “Projesi tamamlandı, bu iki komşu yapıyı insan sirkülasyonunun yoğun olduğu kent merkezinde kültür ve sanatın odak noktası haline getirmek hedefimiz. Ayrıca, Kemeraltı’nda yeni mekanlar kazandırıyoruz kent yaşamına. Konak metrosunda bir sanat galerisi oluşturduk” diyor. Merkezi hükümet engellemeseydi Havagazı’nın komşusu Elektrik Fabrikasının da bir sanat merkezine dönüştürülmesi hedefleniyordu. “Kent belleğinde yeri olan kültür-sanat mekanlarını da şehre kazandırmaya çalışıyoruz” diyen Soyer’e İzmirliler ne kadar teşekkür etse az. 

Kentin markaları festivaller

‘Marka kent’ deyimini doğru bulmuyor Soyer ama “Kentlerin markaları olur. Festivaller de bu markalar arasında yer alır. Fuarlar da öyle. İzmir Enternasyonal Fuarı sadece İzmir’i değil, ülkemizi uluslararası alanda tanıtmak için temelleri atılmış bir Cumhuriyet markası. Bu yıl 92.sini gerçekleştirdik. Kasım ayında İzmir sanat dünyasına yeni bir marka kazandıracağız. Altı ay boyunca sürecek Akdeniz Bienali’ne ev sahipliği yapacağız. 8-13 Kasım tarihleri arasında 3. İzmir Uluslararası Akdeniz Sinemaları Buluşması’nı düzenliyoruz. Bergama Tiyatro Festivali de kentin önemi bir markası olma potansiyeline sahip. İzmir’in ilçelerinde yer alan kırsal festivallerin – Urla’da enginar, Seferihisar’da lavanta, Alaçatı’da ot festivali- düzenlenmesinde ya da desteklenmesinde İzmir Büyükşehir Belediyesi rol oynuyor. Festivallerimizi bir adım ileriye taşıyarak İzmir’i festivallerle anılan bir kent haline getireceğiz” diyor. Kırsal etkinliklerin önemine katılıyorum, ama keşke festival değil de ‘Şenlik’ olarak adlandırılsalar…

‘Demokracity’ İzmir

Bugünlerde Frankfurt’ta devam eden Go-West festivali, odağına İzmir’i alarak İzmir sanat yaşamının tanıtılması adına önemli bir adım atıyor. Müjdat Albak öncülüğünde Güneş Theatre’da gerçekleşen ‘Demokracity-İzmir’ başlıklı festivale Alman makamlarının yanı sıra İzmir Büyükşehir Belediyesi de katkı veriyor. Festivalin ana omurgasını bu yıl ‘İzmir Sanat Günleri’ oluşturuyor. Bu kapsamda İzmir’in önde gelen özel tiyatrolarından Öteki Beriki Tiyatro’nun “Elenika, Son Kantocu“ oyunu, Prof. Semih Çelenk ve Duygu Kankaytsın’ın ‘Kent ve Şiir’ başlıklı söyleşisi, İzmirli besteci Kerem Memişoğlu’nun bestelediği ‘Sümeyra Senfonisi’, İzmirli müzisyenler Tülay Yongacı ve Varol Güler’in ”Efeler gibi Hey” konseri, Serap Tamay projesi ‘Ege’den Esintiler’, İzmir Açık Stüdyonun performansı, Murat Çıdamlı’nın tiyatro atölyesi, İzmirli ressamlar sergisi ve İzmirli 6 yönetmenin filmlerinden oluşan bir film haftası yer alıyor. Programda Çağan Irmak’ın “Unutursam Fısılda”, Çağıl Bocut’un “Sardunya”, Deniz Akçay Katıksız’ın “Köksüz”, İnan Temelkuran’ın “Bornova Bornova”, Ümit Ünal’ın “Nar” filmleri var. İzmir Büyükşehir Belediyesini Kültür ve Sanat Daire Başkanı Ceren Umay’ın temsil ettiği festivale katılamadım ne yazık ki; yaklaşan Akdeniz Sinemaları Buluşması hazırlıkları nedeniyle. Ama bu tür etkinliklerin İzmir’i bir dünya kenti yapma doğrultusunda işlevi olduğuna inanıyorum. Keşke başka kentlerde de yapılabilse… “Olacak” diyor Tunç Soyer “Birçok kentte İzmir Tanıtım Ofisleri açtık. İzmir Sanat Günleri ya da Festivallerini başka kentlerde de yapmayı düşünüyoruz”. 

Antalya’da yaşananları anımsatarak, sanat etkinliklerine verilen desteğin beraberinde sansürü getirme riskinin olup olmadığını sorduğumda şu yanıtı alıyorum: “Sanat etkinliklerine kamu desteği, bu etkinliklerin daha fazla sayıda insanla buluşması, sürekliliğin olması için bir zorunluluk. Biz de, İzmir’de çok sayıda ekinliğe destek sağlıyoruz. Fakat hiçbir zaman içeriğe müdahale etmiyoruz. Kültür, sanat, spor gibi alanların siyaset üstü bir yere konumlandırılması, gündelik, sığ siyasi çekişmelerin dışında tutulması en büyük temennim. Bu alanlar bizleri ayrıştıran değil birleştiren alanlar olarak kalmalı”. Bu temenniye katılmamak elde mi? Bir temenni de bizden gelsin. Keşke tüm belediye başkanları aynı vizyona sahip olabilse…