Trump İslamofobik dilinden çark edecek. Suudi Arabistan’ın ABD’de yatırımı olan en büyük Müslüman ülke olduğu unutulmamalı. ABD’yi, asla dışında tutamayacağı Ortadoğu’da Müslüman müttefikleriyle güven tazelemek zorunda

Jacksoncılık ile Wilsoncılık Donald Trump’ta buluştu: İçte farklı ama dışta aynı

Donald Trump’ın başkan olması halinde ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası pozisyonunda bir değişiklik olacağı korkusunu duyanlar, bu korkularının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini kısa süre içinde öğrenecekler. Çünkü söz konusu savaş sonrası dünya düzeni ABD için onlarca yıl güvenlik ve refah anlamına geldi. Trump, seçim kampanyası sırasında bu pozisyona razı olmanın ABD’yi gerilettiğini söyledi sürekli. Ülkesinin ticaret anlaşmalarını seçilmesi halinde tanımayacağını söylemesi, Batı ülkelerinin dış politikada ABD’nin dostu olmadığını dile getirmesi birçok çevrede korku yarattı.

İngiltere’nin eski ABD Büyükelçisi Sir Christopher Meyer, Trump için “tırnaklarını NATO’nun tabutuna geçirebilir” demişti. Trump sık sık ABD’nin NATO bütçesine katkısını fazla bulduğunu, bu ödemeyi yapmayacağını duyurmuştu. İngiliz iş çevrelerinin sesi olan Financial Times gazetesinin ekonomisti Martin Wolf, Trump’ın kazanmasının Batı’nın kaybı olacağını söylemişti. Trump’ın seçilmesiyle durumun kötüye gidebileceğini, bunun da “küresel ekonomide” bir durgunluğa yol açacağını düşünen Wolf, 30’ların ekonomik krizine dönülebileceğini de ileri sürüyordu.

Tüm bunlar gerçekleşebilir mi? Trump’ın bu “rahatsızlık” veren söylemi, ABD’nin artık iç sorunlarına yoğunlaşması gerektiğine olan inancıyla bağlantılı. Dünyanın herhangi bir bölgesinde olanlar ABD’yi ilgilendirmemeli diye düşünüyor, böyle düşündüğü için de “Esad’ın yönetimden gidip gitmemesi umurumda değil” de diyebiliyor “Putin’le seve seve çalışacağını” da söylüyor.

Bu söylem göçmenler yüzünden işini kaybettiğini düşünen seçmenini etkiliyor haliyle. Göçmen düşmanlığının üzerine 11 Eylül’ü anımsatarak İslamafobiyi de yüklüyor. Ülkesi dışında olan bitenden çok, içinde her gün birlikte yaşadığı göçmenlerin yarattığı sorunlar(!) çözüm olarak Trump’ı görmesine yol açtı seçmenin. Bunu bildiği için de Trump göçmen düşmanlığı ile İslamofobik söylemini her geçen gün artırdı. Meksikalılarla alay etti, Müslümanların ülkeden atılacağını söyledi. Tüm bunlar Samuel Huntington’ın “medeniyetler çatışması”nın ABD ırklar arasında sürdüğünü doğrulayan uğursuz değerlendirmesinin bir kanıtı haline dönüştü.

Ama, farkında olup olmadığı ayrı mesele Trump, aşırı vatanseverliği ile ülkesini içe kapatma düşüncesiyle Andrew Jackson’ın 1800’lerin başındaki politikasının savunucusu durumunda. Yabancı ülkelerle ilişkilerde kuşkucu, yaşadığı dönemin Kızılderililerinin düşmanı bir Başkan’dı. Trump’ın göçmen düşmanlığı Jackson’ın Kızılderili düşmanlığıyla aynı.

ABD, 1900’li yılların ilk yarısından itibaren, Başkan Harold Wilson’ın “ABD idealleri çerçevesinde başka ülkelere demokrasi götürme”, “devletsiz halkların devlet hakkını savunma” kılıfı altında oluşturduğu çizgiyi dış politikasının temeli yaptı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra emperyal bir güç olarak ortaya çıktıktan sonra bu politika ABD dış politikasında iyice yerleşik bir hal aldı. Bunun ABD’ye zararları, özellikle Ortadoğu’da ABD’ye, onların deyimiyle “ terör olarak” döndü. Trump’ın bu durumu ucuz bir popülizme çevirmesi ona başkanlığı getirdi.

Dediklerini yapabilir mi?
“ABD dışında olan bitenden bize ne?” tutumunun Trump’ı barış yanlısı yapmadığını anımsatarak belirtelim ki Başkan Trump İslamofobik dilinden çark edecek. Çünkü Suudi Arabistan’ın ABD’de yatırımı olan en büyük Müslüman ülke olduğu unutulmamalı. ABD’yi, seçimde vaat ettiği gibi asla dışında tutamayacağı Ortadoğu’da Müslüman müttefikleriyle güven tazelemek zorunda. Ülkesinin ticari anlaşmalar yaptığı ülkelerle, Çin’le, İran’la yapılan anlaşmaların iptaline de olanak yok çünkü bu ülkelerle iş yapan tekellerin hemen hepsi Cumhuriyetçi. Bunların hepsinin Temsilciler Meclisi’nde lobileri var. Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu o Meclis’ten Cumhuriyetçi destekçisi tekeller zararına bir karar çıkması mümkün değil. Trump’ın gerçekleşebilecek olan vaatleri iç politikaya yönelik olanları. Göçmen karşıtlığını arttırması, istihdamda göçmenlerin dışındaki kesimleri öncelemesi mümkün. Trump bugüne kadarki başkanlardan farklı olarak sadece şunu yapabilir: İç politikada Jacksoncı, dış politikada Wilsoncı politikalar izlemek.
Tabii bir kongre darbesiyle başkanlığı zamanından önce bırakmak zorunda kalmazsa.